xxx135
Çatışmacı siyaset anlayışı sadece terörü besler
Siyasal kültürümüzde çatışma ön plana çıkınca sorunların çözümü genellikle zorlaşıyor. Çünkü, sorunlar giderek kördüğüm haline geliyor. Halbuki ortak değerlerde birleşme sağlanabilmiş olsa tüm sorunlar partilerin ortak çabası ile sonuçlandırılabilir. Bir sorunun çözümsüzlüğe terk edilmesi sadece çözümü zorlaştırmakla kalmıyor başka sorunların da ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Böyle olunca da bu güzel ülkemizi yaşanmaz hale getiriyoruz.
Daha önceye gitmeden son 50 yıllık siyaset hayatımızda yaşananları hatırladığımızda görürüz ki ülkede hep çatışma hakim olmuş ve bu çatışmadan siyasetin bir kesimi yarar ummuştur. Sonuçta darbe heveslileri bu çatışmayı bahane ederek, bir diğer ifade ile 'Siyasiler birbirileri ile çatışmaktan ülke sorunlarını çözemiyorlar' gerekçesine sarılarak siyasete müdahale etmişlerdir. Bugün çok net olarak görülüyor ki siyasete siyaset dışı müdahaleler ülkemizin demokratikleşmesini hep engellemiş, özgürlükler sürekli olarak mevzi kaybetmiştir. Diyebiliriz ki temel insan ve hürriyetlerinde demokratik bir gelişme sağlanamaması da bazı olumsuzluklara zemin hazırlamıştır.
Hatta 25 yılı aşkın bir süredir sürüp gelen PKK terörünün de darbe döneminin bir ürünü olduğu bugün anlaşılmıştır.
Teröre son verilmesi için atılan bir takım adımlar karşısında geçmişte de sürekli olarak çatışmalardan medet uman siyasiler yine olayı bir siyasi rant haline getirmenin çabası içindedirler. Atılan her adım ihanet olarak nitelendirilmekte, terörle işbirliği yapmak şeklinde değerlendirilmektedir. Buna karşılık terörün sona erdirilmesi için neyin ya da nelerin yapılması gerektiği sorusunu cevapsız bırakmayı tercih etmektedirler. Halbuki olay çözümsüzlüğe terk edildiği sürece insanlar hayatını kaybetmekte, ekonomi ciddi kayba uğramaktadır. Bir bakıma diyebiliriz ki ülkemizin kalkınmasına, işsizimize iş bulunmasına, milli gelirden insanımızın payının artırılmasına gidecek paralar terör için sarf edilmektedir.
Bugün ülkemizde net asgari ücret 700 lira civarında iken ekim ayında 4 kişilik bir ailenin gıda için harcaması gereken paranın 908 lira 21 kuruş olduğu resmi rakamlara dayanılarak hesaplanıyor ve ilan ediliyor. Yani ekim ayı için tespit edilen açlık sınırı 908 lira buna karşılık yoksulluk sınırı 2 bin 480 liradır. Çalışanların yüzde kaçının aldığı paranın yoksulluk sınırının üzerinde ya da civarında olduğu ayrı bir araştırma konusudur.
Özellikle yüksek tahsilli gençlerin arasında işsizlik oranının yüzde 25'lerde olduğu düşünülürse gerçekten ülkemiz ve insanımız ciddi ekonomik dar boğazdan geçmektedir. Eğer bu ülkeyi yönetenler aktardığımız açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarının yanlış olduğunu ileri sürüyorlarsa hemen belirtelim ki bu rakamları biz tespit ediyor değiliz. İnternet aracılığı ile bize ulaştırılan söz konusu rakamlar tüm medyaya da ulaştırılmış durumdadır. Zaten her ay çeşitli sendikalar bu rakamları açıklamaktadırlar.
Derdim ekonomi üzerine yorum yapmak değil. Esas konum siyasette çatışma kültürünün yerine uzlaşma ve anlaşmanın hakim kılınabilmesidir. Böylece ülke sorunlarının bir takım siyasi hesaplar uğruna çözümsüzlüğe terk edilmesinin önüne geçilebileceğini hatırlatmaktır. Özellikle de terör sorunun çözülmesi konusunda söylenen her sözün ihanet mantığı içinde eleştirilmesi sanıyorum ülkemizin geleceği açısından zararlıdır.
Terörün siyaset dışında çözülmesi gerektiğini ileri sürenler varsa niçin 25 yıldan beri çözülememiş olduğunun cevabını vermek durumundadırlar. Bu cevabı verirken de devlet kurumları arasında yeni bir sürtüşme ve çatışmaya meydan vermemeye dikkat etmek gerekiyor. Hiç kimsenin kendisini başkalarından daha vatansever ilan etme hakkı olamaz. Vatanı sevmek toplumsal kucaklaşmayı sağlamak, işsize iş temin etmek ve insanımızın hayat seviyesini yükseltmek demektir.