Ünal SADE
Buhara Hanlarının “İstihbarata Karşı Koyma” Stratejisi
Türkistan Notları 4
Serinin ilk yazısında Buhara’nın 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar “Yasak Bir Kent” olduğundan bahsetmiştim. 1552’de Kazan’ın, 1556’da Astrahan’ın Ruslar tarafından ele geçirilmesi doğal olarak Türkistan topraklarını tehlikeye açık hale getirmişti. Rus ve İngiliz emperyalizminden topraklarını korumak isteyen Buhara hanları muazzam bir “istihbarata karşı koyma” stratejisi geliştirmiş ve kendisini yabancılara (Özellikle Gayrımüslim) kapatmıştı. Onların topraklarına girmemesi ve keşif gezisi yapmamaları için çok katı kurallar getirilmiş ve idam dahil ağır cezalar uygulanmıştı. Daha detay için serinin ilk yazılarını okuyabilirsiniz.
1860’larda bir derviş kılığında Buhara’ya ulaşmayı başaran Seyyah Vambery bu konuda şu tespitleri yapacaktı “ Buharalılara göre, Türkistan toprakları, öncelikle soylu Buhara’nın gölgesinde yatan çok sayıda evliya, ikinci olarak da etrafını kuşatan uçsuz bucaksız çöller tarafından korunur. Son tahlilde çöller Rus ordularını engelleyememişse de, bu söylenende yine de doğruluk payı vardı, çünkü onları epeyce geciktirmişlerdi.”
Gerçekten de “Buhara’nın başta Bahaeddin Nakşıbend” olmak üzere topraklarında yatan ve pek çoğu “evrensel” bir üne kavuşmuş “Evliyalar” tarafından korunduğuna inanılır. Buhara yer üstünde her biri bir sanat harikası cami ve medreselerle cazibesini ortaya koyarken tabiri caiz ise yer altında da tasavvuf tarihinin büyüklerinin mezar ve türbeleri ile manevi bir çekim merkezi olamaya devam ediyor.
Emir Külal
Buhara’da Bahaeddin Nakşıbend hazretlerini ziyaret ettikten sonra yolumuz bu defa hazretin Mürşidi Emir Külal hazretlerinin türbesi ve çevresinde oluşan külliyeye düştü.
Emir Külal hazretleri 683 (1284) yılında Buhara’nın Sûhârî köyünde doğdu. Tıpkı talebesi Bahaeddin Nakşibend gibi onun hayatı da Buhara’da geçti. “Emir” lakabı Hz. Peygamber’in neslinden olduğuna “Çömlekçi” manasına gelen “Külal” kelimesi ise mesleğine işaret etmektedir.
TDV İslam Ansiklopedisinin anlatımıyla Emir Külal hazretlerinin tasavvufi hayatla ilgisi şöyle başlar “Emîr Külâl gençliğinde, Buharalılar’ın güreşi bid‘at saymalarına, özellikle kendisi gibi bir seyyide yakıştıramamalarına rağmen güreşmeyi çok seviyordu. Rivayete göre bir gün Râmîten köyünde güreşirken Hâcegân silsilesi büyüklerinden Muhammed Baba Semmâsî’nin yolu oraya düşmüş ve güreşçileri uzun uzun seyrederken maiyetindekilerden birinin bu duruma hayret ettiğini sezince, “Bu güreş alanında sohbeti bir hayli insanı kemale erdirecek biri var, ben onu seyrediyor ve onu avlamak istiyorum” demiş, bir müddet gözlerini Emîr Külâl’e dikmiş, sonra da yoluna devam etmiştir. Bunun üzerine Emîr Külâl derhal güreşi bırakıp şeyhi evine kadar takip etmiş ve Semmâsî onu mânevî evlât olarak kabul etmiş, kendisine tarikat âdâbını öğretmiştir. Bu olaydan sonra Emîr Külâl yirmi yıl kadar Semmâsî’nin halkasına devam etti. Şeyhinin yanına gitmek için her pazartesi ve perşembe günü Sûhârî köyü ile Semmâs köyü arasındaki mesafeyi zikir yaparak katederdi. Onun mânevî yetiştiricileri arasında, o dönemde Hâcegân’la içiçe bulunan Yesevî tarikatından Seyyid Ata’yı da zikretmek gerekir.”
Muhammed Baba Semmasi hazretlerinin yanında “Kemale” eren Emir Külal O’nun manevi evlat kabul ettiği Bahaeddin Nakşibend’in tasavvufi terbiyesi ile görevlendirilir. Bahaeddin Nakşibend’in sulukunu tamamlayana kadar bu görev sürer ve ünü kendisini aşan talebesinin hocası olarak tarihe geçer.
Emîr Külâl’in Timur’un mürşidi olduğu veya ona müsbet baktığı yolundaki rivayetler sağlam bir kaynaktan gelmeyip sadece Timur’a atfedilen sıhhati şüpheli hâtıralara dayanmaktadır. Torununun oğlu Mevlânâ Şehâbeddin, Emîr Külâl’in Timur için dua etmekten çekindiğini ve onu Semerkant’ta ziyaret etmeyi reddettiğini söyler. Bazı araştırmacılar, bir müddet Timur’un yanında kalan ve daha sonra Şehr-i Sebz’de vefat edip oraya defnedilen Şemseddin Külâl’in Emîr Külâl ile aynı kişi olduğunu sanmışlardır.
Emîr Külâl 8 Cemâziyelevvel 772 (28 Kasım 1370) tarihinde doğduğu köyde vefat etti ve orada defnedildi. Türbesi kısa zamanda ziyaretgâh haline geldi.
Bursa evliyalarından Emîr Sultan’ın (ö. 833/1429) Emîr Külâl’in oğlu olduğu yolundaki rivayetler tamamen asılsızdır. Nitekim kaynaklarda Emîr Sultan’ın babasının Hâcegân’a değil Nurbahşiyye tarikatına mensup gösterilmiş olması da bu rivayetlerin asılsız olduğunu göstermektedir.
Bize de Emir Külal hazretlerinin türbesini ziyaret etmek ve sanduka odasında dua etmek nasip oldu.
(Emir Külal Hazretlerinin kapalı kapılarını bize açan ve ziyaretimiz yardımcı olan Türbedarı)
Emir Külal hazretlerinin seçtiğim şu sözü de bu yazının hediyesi olsun:
“Ey dostlarım, daima Allahu Teâla’yı zikrediniz. Allahu Teâla’dan başka her şeyi bırakınız. ‘La ilahe İllallah’ Kelime-i tevhidini söylerken ‘La’ derken nefyediniz, Allahu Teâla’dan başka hiçbir mabud olmadığını biliniz. ‘İllallah’ derken, Allahu Teâla’nın noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu biliniz. Biliniz ki, elbiseyi su temizler. Dili, Allahu Teâla’yı zikretmek temizler. Bedeninizi namaz kılmak, malınızı zekât vermek temizler. Yolunuzu, insanların sizden hoşnut, memnun olması temizler. İhlas sahibi oluncaya kadar ihlası, kurtuluşa erinceye kadar kurtuluşu arayınız”
Yıldızlar Geçidi…
Buhara’daki ziyaretimizle ilgili “Buhara’nın manevi büyüklerinin” türbelerini ziyaret bölümünü burada sonlandırırken Buhara’da başta,
Emir Külal,
Bahaeddin Nakşıbend,
Mahmud İnciri Fağnevi,
Abdulhalik Gucdevani,
Arif Rigeveri,
Ali Ramiteni,
Muhammed Baba Semmasi,
Olmak üzere her biri bir yıldız olan daha pek çok İslam ve tasavvuf tarihi büyüğünün türbesini ziyaret edebilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.