xxx78
Bugün 1 Nisan
Şakacı ‘1 Nisan’ı bu yıl iki gün önce yaşadık.
Önce, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar konuşma yaptığı üniversitede pabucunun tekini kendisine fırlatan kız öğrenci için,”Keşke diğer tekini de atsaydı da birine verebilseydim” dedi... Sonra da, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem gazetesini kapatma kararını, “Yasa koyucunun tanıdığı takdir hakkı özgürlükler lehine yorumlanmalıdır” gerekçesiyle kaldırdı.
Ne yalan söyleyeyim, alışık olmadığımız için, bana ‘şaka gibi’ geldi bu iki olay; birer erken ‘1 Nisan şakası’ gibi...
Alışık olduğumuz davranış tarzı, protestocunun karga tulumba salondan çıkartılması ve pabuç yiyen siyasetçinin hiddetli bir biçimde olayı kınamasıdır. Sonradan pişman olup şikâyetini geri alanlar çıkıyor çıkmasına, ama ilk tepki zihinlere yerleşiyor...
Mahkemeler konusunda da, birinin verdiği karar ‘yanlış’ da olsa, diğerinin yanlışta ısrarına alışkınız biz. Pek çok kişi sırf bu inat sebebiyle cezaevlerinde yatıyor bile olabilir; hiç değilse bazılarının tespiti bu... 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçesi bütün yargı organları tarafından benimsense bugün cezaevlerinde tek bir kalem erbabının yatmaması gerekir; özgürlüklerin ‘asıl’, özgürlüğü kısıtlamanın ‘istisnai’ olduğunu yetkililer her fırsatta ifade etmiyor mu?
Dünyanın bugün geldiği nokta, hak ve özgürlüklerin kalkınmanın itici gücü olduğu noktasıdır. En aşırı veya akıl almaz görünen fikirlerin bile -eğer ‘fikir’ denmeyi hak
ediyorlarsa- ifade edilebildiği ortamlar toplumlara hayatiyet kazandırır. Unutmamamız gereken gerçek şudur: Fikir adamlarını, gazetecilerini, düşünürlerini cezaevlerine dolduran son ideoloji ‘hür dünya’ karşısında ayakta kalamadı.
‘Hür dünya’ denilen toplumların ne kadar ‘hür’ ve ‘bağımsız’ oldukları tartışılabilir, ama o dünya içerisinde yer alan belli başlı ülkelerin en önemli özelliğinin fikir ve ifade özgürlüğünü en geniş anlamda kullandırmak olduğu herhalde tartışılmaz.
Türkiye de öyle bir ülke olmayı hak ediyor.
İktidar olmanın, hele uzun yıllar iktidarda kalmanın en sorunlu tarafı, ‘iktidar yorgunluğu’na maruz kalmasıdır. ‘Metal yorgunluğu’ gibi bir şey bu. Uzun çalışma saatleri, kimselerin cesaret edemediği konulara el atmaları, halkın iyiliği için yaptıkları karşılığında, bekledikleri oranda takdiri görmedikleri hissine kapılabiliyor siyasetçiler... Sinirleniyor, hodbinleşiyor, hatta gereksiz yere sertleşebiliyor...
Erdoğan Bayraktar yeni bir bakan; hayata daha şakacı bir gözle bakabilmesinin sebebi muhtemelen yeni oluşudur.
“Her siyasetçi, her siyasi kadro mutlaka ‘siyasi metal yorgunluğu’na uğrar” gibi bir kural elbette yoktur; bu tehlikeden uzak kalmayı başarmak da mümkündür. Ak Partili bakanlara yakışan, başkalarından beklenmese bile onlardan umulan, tahammül ve hoşgörü sınırları içerisinde kalmaları, o yorgunluğu hissettirmemeleridir.
Yargıçlar ve savcılar ile onlara yardımcı olan kolluk kuvvetleri ise, yaptıkları görevin hem halka hem de ülkeye hizmet olduğunu bilir ve ona göre davranırlarsa, adaletin gözleri bağlı meleğinin sembolize ettiği tarafsızlıklarını yitirmezlerse... Ne mutlu onlara...
Böyle şakalara can kurban...