Aslan DEĞİRMENCİ
Bu öneriye dikkat!
Yargı Reformu Stratejisi Taslağının Eylem Planı’na göre reformlar devam ederken, adalet sistemindeki büyük sıkıntılar devam ediyor. Bu sıkıntıları deşifre eden son gelişme ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 2009 yılı itibariyle verilen kararlar. 2004 yılından bu yana AİHM’e yapılan başvurularda Türkiye’nin ödediği tazminat 100 milyon TL’yi aştı. Yapılan başvurularda Türkiye aleyhine verilen karar sayısı da 2 bin 154. Halen incelenmesi süren başvuru sayısı ise 897. Birde yargıya olan güven sorunu var. Metropoll Strateji ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan araştırmada katılımcıların yüzde 47.6’sı “yargıya olan güvenim azaldı” şeklinde cevap verdi.
Türkiye, önemli bir değişim ve dönüşüm sürecini yaşarken halen halkın yargıya olan güveni sağlanamadıysa ciddi sorunlar olduğu net. Demokratik hukuk değerlerinin halen yargının sahiplenmemesinden kaynaklanan sorunlar devam ederken, yargının siyasal ve toplumsal tartışmaların odağında olması normalleşmenin önünde engel olarak duruyor. Son referandum ile yargıda gerçekleştirilen reformları önemsemekle birlikte halen anayasadan darbe kalıntılarının tamamen yok edilmemesi de zihniyet tartışmalarının devamını sağlıyor.
Aynı şekilde yargının çok ağır yük altında olduğunu da unutmamak gerekir. Adalet terazisi artık yükünü kaldıramaz hale gelmiştir. Yargıtay’ın bir yıllık iş yükü 1.5 milyon dosyaya ulaşırken, gelişmiş ülkelerde 20 bin kişiye 5 hâkim düşerken, Türkiye’de sadece bir hâkim düşüyor. İş yükü derinlemesine analiz edildiğinde ise on yılda yüzde 110 arttığı görülüyor. İş yükü nedeniyle zaman aşımındaki olumsuz sonuçlar sürerken, Danıştay’ın durumu da Yargıtay’dan farksız değil.
Danıştay’da bekleyen dava ve iş sayısı, devreden dosyalarla birlikte 343 bin 532’yi buldu. Danıştay’da üye başına düşen dosya sayısı 3 bin 616. Mahkeme kapılarında bekleyen milyonlarca vatandaş adaletin bir an önce tecelli etmesini beklerken, daire ve üyelerin sayılarının halen artırılması oldukça manidar. “Gecikmiş adalet, adalet değildir” ilkesinden hareketle adaletin hızlandırılması için daha ne bekleniyor?
İşte tam burada son günlerde oldukça dikkatimi çeken bir talebi sizlerle paylaşmak istiyorum. Mazlumder GYK Üyesi Mehmet Alkış, geleceğin özgür ve demokratik Türkiye’sini inşa edecek yeni, sivil bir Anayasa talebinden vazgeçmediklerini belirterek, tıkanan sürecin yeniden başlaması için sivil toplum örgütlerinin inisiyatif alması gerektiğini gündeme getirdi. Gündeme getirdi getirmesine de sadece bir iki medya kuruluşu bu çağrıyı önemsedi. Hatta sivil toplum örgütleri bile bu çağrıyı yok saydı. Oysa İnsan Hakları Savunucusu Mehmet Alkış, çağrısında “Kurucu Meclis” gibi çalıştırılacak şekilde geniş katılımlı bir “Sivil Toplum Meclisi” oluşturma önerisi getirmişti. Haksız da sayılmaz. Çünkü siyasi partiler sivil bir anayasa işini ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Polemik konusu haline getirdiler. Gereksiz çıkışlar ve asılsız iddialar ile Türkiye’nin sivilleşmesinin önüne set çektiler. Alkış, önerisinde bu tartışmalara vurgu yaparak, muhalefetinde itiraz edemeyeceği bir sistem sunuyor. Sivil Toplum Örgütleri tarafından hazırlanan anayasaya siz itiraz eder misiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.