Bünyamin ZİLE
Boynuzlu Maral Ananın Torunları
Bu anlatacağım hikaye bana ait değildir. Ünlü Kırgız yazar Cengiz AYTMATOV'a aittir. Bir zamanlar Kırgız ülkesinde Kırgızlar barış içerisinde yaşarlarmış. Bir gün Buğ'larını (hakan) kaybetmişler. Kırgızlar cenaze törenleriyle uğraşırken ve yas tutarken, düşmanları bu durumu fırsat bilmiş ve ülkelerine saldırarak bütün Kırgızları kılıçtan geçirmişler. Kılıçtan sadece o an ormanda olan iki Kırgız çocuk kurtulmuş. Düşmanlarının hükümdarı bu çocukları da öldürerek Kırgız soyunu tamamen yok etmek istemiş. Bu çocukları öldürmesi için bilge kadına vermiş. Çocukların öldürüleceği aşamada Boynuzlu Maral Ana (Dişi geyik) görünmüş, o çocukları öldürmeyin bana verin demiş. Yalvarmış, yakarmış sonunda çocukları almaya muvaffak olmuş. O çocukları sırtına bindirmiş ve çeşitli zorlukları aşarak, bugün Kırgızların yurt edindiği yere getirmiş. Biri erkek biri kız olan bu çocukları emzirmiş, büyütmüş evlendirmiş. Zamanla, Kırgızlar maral ananın soyundan geldiklerine inanır olmuşlar. Uzun süre bu maralları kutsal olarak bilmişler. Marallara saygıda kusur etmemişler. Ancak bir zaman gelmiş. Bazı Kırgız zenginlerinin çocukları bu maralları avlamaya başlamış ve vurdukları maralların boynuzlarını atalarının mezarlarına dikmişler. Bu o yörede moda olmuş ve maral soyunu azaltmışlar. Daha önce müşkül durumda kaldıklarında yardımlarına koşan boynuzlu maral ana kalan maralları alarak başka ülkeye götürmüş. Bir daha da Kırgızlara yardım etmemiş ve Kırgızların nankörlüğünü cezalandırmış.
Acaba diyorum nankörlük insanoğlunun tabiatında mı var, yaradılışının bir parçası mı? Konu o kadar geniş ki nereden başlasam acaba? Devletlerin birbirlerine yaptığı nankörlükten mi? Milletlerin birbirlerine yaptığı nankörlükten mi? Yoksa insanların birbirlerine yaptıkları nankörlükten mi?
Nankör kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde iyilik bilmez olarak karşılığını bulmuştur. İçinde insan olan her yerde iyilik bilmezliğin bir vakıa olduğu da aşikardır. Öncelikle şunu belirtmem lazım. Ben hiçbir milletin bir diğerine üstün olduğuna inanmam. Hiçbir millet tanrı tarafından da kutsanmamıştır. Ve cezalandırılmamıştır da.
Son zamanlarda güncel olması, çekilen acının tüm insanlığı ilgilendirmesi nedeniyle İsrail'in Filistin'e yaptığı soykırım da nankörlüğün tezahürüdür. 1900'lü yılların ilk çeyreğinde Yahudilerin nüfusunun Filistin'de altmış binlerde olduğu zamanlarda, Yahudilere yurt edinmeleri için toprak satan bu günkü Filistinlilerin dedeleri iyiliklerinin karşılığını; bu gün torunlarının canlarıyla almaktadırlar. Ne yazık ki Filistinlilerin bir maral anaları yok.
1492'de Kral Ferdinand'la Kraliçe Elizabeth anlaşarak Yahudileri İspanya'dan kovduklarında Yahudilerin gidecek yerleri yoktu ve çoğu yollarda telef olmaktaydılar. Kalanları da ayrılmaları için verilen süre dolduğunda Kral Ferdinand'la Kraliçe Elizabeth'in orduları öldürecekti. Çoğunu da daha yola çıkmadan engizisyon mahkemeleri yok etmişti. İşte böyle bir ortamda; Yahudilerin Boynuzlu Maral Anaları ortaya çıktı. Sultan II. Beyazıt onları İspanya'dan alarak çok zorlu yolculuklardan sonra İstanbul ve İzmir gibi şehirlere yerleştirdi. Daha sonra Osmanlı da onlara o kadar haklar tanıdı ki ilk matbaa Yahudiler dini kitaplarını basabilsin diye 1530'larda İstanbul'a girdi ve sadece Yahudilere serbest bırakıldı (ki Osmanlı matbaayı II Ahmet zamanında 1727'de kullanmaya başladı). Yahudiler de Maral analarına ilk teşekkürü Sebatay Sevi ile ettiler. Maalesef son Gazze baskını sırasında savunmasız kadın ve çocukları öldürerek ve maral analarının torunlarına karşı cephe alarak, barış girişimlerini baltalayarak ve dahası onların iyi niyetli ateşkes çabalarını yok sayarak son teşekkürü ettiler. Tabii arada bir de kafa tutmayı ihmal etmediler.
Efendim insan olana; insanoğlunun nankörlüğü için bundan daha güzel bir örnek olur mu? Bilemiyorum
Karar sizlerin
İlgililerine iki kitap;
Beyaz Gemi Cengiz AYTMATOV (Roman)
Kiraze Solmaz Kamuran (Roman)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.