xxx52
Boykot Çağrıma Tepkiler (2)
Ben ne yazmıştım, bir hatırlayalım: "
müslümanım, davranışlarımda İslam'ı rehber ediniyorum" diyenlere, ahlak, insaf, vicdan sınırlarını aşan, ideolojik veya ekonomik menfaati için her şeyi mübah sayan, sahip olduğu imkanları (gazete, dergi, televizyon, reklam, sanat
) kötüye kullanan medyayı boykot etmenin farz, onları desteklemenin haram olduğunu ifade etmek isterim
Kadın vücudu üzerinden para kazanan, kalitesiz ve faydasız diziler yayınlayan, din deyince tüyleri ürperen, her gün dini hareketler, uygulamalar, örgütler ve hizmetler aleyhinde yayın yapan, işi gücü Kur'an Kursları, İmam Hatip Okulları, başörtüsü, tarikatlar, din hizmeti için kurulmuş dernekler ve vakıflarla uğraşmak olan, dedektif gibi bunları takip eden, yalan yanlış haberler yapan
gazeteleri ve kanalları evlerinize sokmayın, satın alarak ve reklam vererek desteklemeyin; aksi halde manevi sorumluluğunuzun ağır olacağını unutmayın." Bu sözlerin içinde belli bir kesimin (İslamcı veya laikçi gibi) adı var mı? Hayır. Belli bir televizyon veya gazetenin adı var mı? Hayır. "Başbakan'ı destekliyorum" demiş miyim? Hayır. Başbakan'la aynı frekanstan konuşmuş, aynı gerekçeleri mi zikretmişim? Hayır. Şu halde sözü bu alanlara çekenler ve bana sorular soranlara, "Lütfen konuyu saptırmayın" diyorum. Birçok köşe yazısı yazıldı, sayısız yorum mesajları aldım, okudum. Bir iki yazıda bunların ortak noktalarına ait bazı açıklamalar yapmanın faydalı olacağı kanaatine vardım. Birinci itiraz noktası/sebebi: Daha önce niçin yazmadın da şimdi yazıyorsun. Cevap: Ben Yeni Şafak'ın ilk sayısından (23 Ocak 1995) itibaren yazıyorum. Bundan dört yıl öncesine kadar yazdıklarım "Laik Düzende Dini Yaşamak" adıyla dört ciltte basıldı. İlk iki yılda (1995-1997) yazdıklarım arasından bir örneği, bu itiraza cevap olarak tekrar dikkatinize sunuyorum: MEDYAYA GÜVENMİYOR VE İNANMIYORUZ Başta büyük tirajlı gazeteler ve seyircisi bol olduğu kendilerinden menkul televizyon kanalları olmak üzere medyaya inanmıyoruz ve güvenmiyoruz; çünkü: Halka doğru bilgi ve haber satacak yerde kap kacak, baldır bacak satıyorlar. Yalan haber yazıyor, sattıkları şeylerin özellikleri ve fiyatları (okuyuculara maliyeti) konusunda yalan söylüyorlar. Tarafsız olmaları gerektiği halde ya menfaatlerinin, ya ideolojilerinin, yahut da bazı otoritelerin esiri/kölesi haline gelmiş durumdalar. Olup biteni değiştirmeden halka ulaştırmak yerine halkın duymasını, bilmesini istediklerini ulaştırıyor, geri kalanları gizliyorlar. (Mesela Pazar '11 Mayıs 1997' günü yapılan "İmam-hatiplerime dokunma" mitinginde binde bir bile olmayan bir grubu ve ellerinde salladıkları yeşil bezleri ısrarla gösterdiler ve meydanı bunların doldurduğu intibaını vermeye çalıştılar. Dört partiden milletvekilleri katıldığı ve konuşma yaptıkları halde mitingi Refah Partisi'nin bir gövde gösterisi olarak takdim ettiler. Yediden yetmişe her kılık, kıyafet, renk ve boydan insan katıldığı halde seçip seçip sakallı ve çarşaflı kardeşlerimizi gösterdiler.) Rakamlarla oynuyor, azı çok, çoğu az gösteriyorlar (Mesela mitingde en az 350 bin kişi toplandığı halde bazı adı büyük gazeteler 10-20 bin rakamını verdiler). İki yüzlülük yapıyor, çifte standart kullanıyorlar. Korumak istedikleri için demokrasiye ve insan haklarına sarılıyor, bu çerçevede savunma yapıyorlar, engellemek istedikleri için ise demokrasiyi ve insan haklarını rafa kaldırıyor, orduyu müdahaleye çağırıyorlar. Menfaat sağladıkları eli kirli bile olsa öpü-yor, haklı olarak vermeyen eli kırmaya yöneliyorlar. Çıkarları öyle gerektirdiğinde aka kara, karaya ak diyorlar. Medyanın kırdığı yumurta kırkı, atı alan da Üsküdar'ı geçmiş bulunmaktadır. Ancak onu yola getirmenin yolu vurmak, kırmak, hukuku çiğnemek değildir. Bunun yolu ona iltifat ve itibar etmemek, almamak, okumamak, izlememektir. Hatta bir adım daha ileri giderek doğru yoldan sapan medyaya reklam veren firmaları sivil toplum kurumları olarak boykot etmektir, halkı bu firmalarla ilişki kesmeye çağırmaktır. Hadi bir de bunu deneyelim!