BOGAZİÇİ MEDENİYETİ " Kuruçeşme, Robert Koleji, Bebek"

KURUÇESME

Tarihi semt, Ortaköy'den Defterdarburnu ile Arnavutköy'den Sarrafburnu (Akıntı burnu) ve Çorlulu Ali Paşa Yalısı (bugünkü Robert Koleji girişi) ile ayrılan sahil boyunca ve arkasındaki sarp kayalık tepelerde yer alır. Semt sakinleri, koruları ve bol akarsuları yüzünden, eski isminin Koruçeşme olduğunu iddia ederler. Tarih boyunca yeşil koruları ile anılan Kuruçeşme gravürlerde de böylece resmedilmiştir. Başvekâlet arşivinde Asâkir-i Mansure teşkilatı zamanında sayıları 28 olarak tespit edilen bahçeler arasında adı sayılmaktadır. Sultanlara ve zamanın yüksek rütbeli kişilerine ait olan sahilhâne ve köşk bahçelerine çok önem verilmiş, hatta zaman zaman Avrupa'dan bahçıvanlar getirtilerek bahçeler düzenletilmiştir.

Havasının ve suyunun güzelliğiyle bilinen Kuruçeşme’de eskiden beri birçok yalı ve köşk inşa ettirilmiştir. Bunlardan Sadrazam Mustafa Paşa’nın yaptırdığı Tırnakçı Yalısı ile bunun arkasındaki yüksek tepede Damad İbrâhim Paşa’nın tavsiyesi üzerine 1726’da III. Ahmed’in yaptırdığı Kasr-ı Süreyyâ adıyla anılan köşk ünlüdür. Kuruçeşme’ye daha sonra Esma Sultan (1763) ve Atiye Sultan (1838) için de sahil saraylar inşa ettirilmiştir.

TEZKİRECİ OSMAN EFENDİ CAMİİ

Kuruçeşme –Arnavutköy yolu üzerindedir. Bu cami ayrıca Kuruçeşme Cami olarak da bilinmektedir. Caminin bânisi Tezkireci Osman Efendi’dir. Caminin ne zaman yapıldığı konusunda kaynaklarda farklı bilgiler verilmektedir. Hadika’da Hüseyin Ayvansarayî caminin 18. Yüzyılda yapıldığını yazmaktadır. (Hadîkatü’l Cevâmî Cilt: 2, sh: 123)

Mir’at-ı İstanbul’da Mehmet Raîf ise, Osman Efendi’nin, Sultan I. Mahmut’un (1730-1740) tezkirecisi* olduğunu ve caminin de bu dönemde yapıldığını kaydetmektedir. ( Mir’ât-ı İstanbul sh: 286 )

18. yüzyıl eseri olan caminin mimarının kim olduğu bilinmemektedir.

Semte adını veren çeşme, caminin doğu cephesinde harim altında (yol cephesinde) yer alan klasik Türk mimari üslûbunda, kesme küfekî taşı ile yapılmış, mermer aynataşlı (h. 1095/m. 1683) tarihi çeşmedir. Daha sonra suyu kaçmış olan bu çeşmeye “Kuruçeşme” denmiş, semt de adını bu çeşmeden almıştır. Çeşme, Köprülü Fazıl Paşa’nın kız kardeşi tamir ettirmiş, 1983’te de yeniden tamir edilerek şehir şebekesine bağlanmıştır.

Kuruçeşme’de sahilden 150 m. kadar açıkta bir fener kayası bulunmaktadır. Ayrıca iskele karşısında yaklaşık 10.000 m² büyüklüğünde geçmişte kömür deposu ve park olarak kullanılan, daha sonra Galatasaray Kulübü tarafından kullanılan bir adacık (Serkis Bey adası) vardır.

ROBERT KOLEJİ

İstanbul Amerikan Robert Lisesi veya eski ismiyle Robert Kolej, Osmanlı Devleti bünyesinde “Amerikan usulü” eğitim vermek üzere 1863 yılında İstanbul’da kurulmuş okuldur. Halen Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, yabancı dilde (İngilizce) eğitim yapan özel bir eğitim kurumu olarak hizmet vermeyi sürdürmektedir. Karma eğitim yapan, hem gündüzlü hem yatılı öğrencileri olan bir okuldur. Eğitim süresi hazırlık dahil beş yıldır.

Okul, Cyrus Hamlin ve Christopher Robert adında iki Amerikalı tarafından kurulmuştur. Robert Koleji ve 1871’de kurulan kardeş okulu Amerikan Kız Koleji, Amerika Birleşik Devletleri sınırları dışında kurulan ilk Amerikan okullarıdır.

1971 yılında okulun yüksek öğrenim veren bölümü Türk hükümetinin üstüne geçirilmiş ve arazisinde Boğaziçi Üniversitesi kurulmuştur. Aynı yıl Amerikan Kız Koleji ile birleşen ortaöğrenim bölümü, o tarihe kadar Kız Koleji’nin kullanımında olan Arnavutköy’deki kampüste eğitim vermeye devam etmektedir. TEOG sınavında en yüksek puanı olan %1 dilimindeki öğrencilerin kaydoldukları bir okuldur.

Öğretim kadrosunun %50’si Türk, %32’si Amerikalı, %8’i İngiliz, geri kalan %10'u diğer ülkelerdendir.

BEBEK

Osmanlı döneminde Bebek'e ve Bebek adının kökenine ait ilk bilgiler İstanbul'un fethinin hemen öncesine gider. Fatih Sultan Mehmet'in Rumeli Hisarı'nın yapımı ve kuşatma sırasında asayişi sağlamak üzere buraya Bebek Çelebi adlı veya lakaplı bir bölükbaşı tayin ettiğini; Bebek Çelebi'nin semtte bir köşk ve bir bahçe kurduğunu, ölümünden sonra semtin onun adıyla anıldığını yazmaktadır. 18. yüzyıl sonundan 19. yüzyıl ortalarına kadar olan dönemi kapsayan Bostancıbaşı Defterleri'nden, Arnavutköy iskelesinden Rumelihisarı'na uzanan bu sahilde, şeyhülislam, Rumeli kazaskeri, reisülküttab, hekimbaşı gibi devlet ricalinin, birkaç nesil aynı ailenin elinde kalmış ya da kalacak olan 40 kadar sahilsaray ile bahçelerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.

MISIR KONSOLOSLUK BİNASI

Boğaziçi’nin en büyük ve en görkemli yalılarından biri olan Bebek’teki Mısır Başkonsolosluğu, Mısır’daki darbenin ardından İstanbul’daki prostestoların adresi oldu. Kara tarafında protesto mitingleri yapıldı, sahil tarafından ise üzerine lazer ışıklarıyla resimler, sloganlar yansıtıldı. Mısır’daki darbeye İstanbul’daki tepkilerin odağı olan bu yalının bir o kadar da ilginç ve görkemli bir tarihi var.

 

Yalı, ilk kez 1781’de inşa edilir. Daha sonra Sultan 2. Mahmud’un sadrazamalarından Rauf Paşa tarafından tekrar yapılır. Daha sonra Sultan Abdulaziz’in sadrazamlarından Ali Paşa tarafından yenilenir. Ali Paşa’nın ölümünün ardından ise Sultan 2. Abdulhamit Han, yalıyı mirasçılarından satın alır.

Hidiv ailesine hediye
Osmanlı’ya isyan ederek Mısır’da babadan oğula geçen özerk bir valilik düzeni kuran Mehmet Ali Paşa’nın veliahtları “Hidiv” unvanını kullanırlar. Osmanlı Sarayı tarafından özel bir itibar gören Hidivler, Osmanlı Sarayı ile yarışamasalar da ihtişam ve görkemi pek severler. Mısır valileri kışları Kahire Sarayı’nda yazları ise İstanbul’da yaptırdıkları yalılar ve köşklerde yaşarlar. Bu yapılar dönemlerin en gözde yapılarıdır. Uluslararası güç dengelerine büyük hassasiyet göstermesiyle bilinen Osmanlı Sultanı 2. Abdulhamid, Ali Paşa’nın mirasçılarından satın aldığı bu yalıyı Osmanlı Sarayı’yla yakın ilişkiler içinde olan Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Valide Paşa’ya hediye eder. Emine Valide Hanım, Sultan’ın çok saygı duyduğu karizmatik bir kişidir. Bu nedenle Osmanlı’da ilk kez olmak üzere Paşa unvanı da Sultan tarafından kendisine verilmiştir.
Bu hediyeden son derece memnun kalan Emine Valide Paşa, yalıyı İtalyan Mimar Raimondo D’Aronco’ya yeniden inşa ettirir. Adı yalı olmasına rağmen aslında 48 odalı bir sahilsaraydır. Öyleki “Hidiva Sarayı” olarak da bilinir. Emine Valide Paşa, oğlu Abbas Hilmi Paşa ile uzun yıllar bu yalıda oturur. Mısır’ın İngilizlerin eline geçmesi ve Hidivliğin sona ermesinin ardından da bu devam eder.
‘Bebekli Emine Hanım’
Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Emine Valide Paşa, bu yalıyı Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmeye karar verir. Gerekli yazışmalar yapılır. Ancak yapılan yazışmalarda Emine Valide Paşa yerine “Bebekli Emine Hanım” ifadesi kullanılır. Zira Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte “Ağa”, “Paşa” ve “Bey” gibi unvanlar kaldırılmıştır. Rivayete göre kendisine Osmanlı Sultanı tarafından “ihsan edilen” bu unvanın kullanılmamasına ve kendisine “Bebekli Emine Hanım” denmesine çok sinirlenen Valide Paşa bu kararından vazgeçer. Mısır’ın İstanbul’da bir diplomatik binasının bulunmadığını öğrenen Valide Paşa, Mısır Hükümeti’yle temasa geçer. Ölünceye kadar yalının korusundaki köşkte oturmak kaydıyla yalıyı konsolosluk olarak kullanması için Mısır’a bağışlar. Kendisi ölünce de kaldığı köşkün yıkılmasını vasiyet eder. 1931 yılında vefatedince vasiyeti yerine getirilir. Köşk yıkılır, yalı-sarayda da yeni düzenlemeler yapılır.


ulvi_sevecen@hotmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.