xxxx111
Bizim basının genleri böyle...
“Türkiye'nin dünyada yükselen yıldız olduğu bir dönemde asker darbe mi yapar?” kuşkuculuğunu sergileyenler var. Hiç ayıplamıyorum; tersine bana da bugünün Türkiyesi 'darbelere karşı korunmada' gibi geliyor. Ben ne zaman gevşesem, son 50 yıllık yakın geçmişin olaylarını avucunun içi gibi bilen dostum, “Sen hele bir dur” demek üzere başımda bitiyor.
Dün de Muammer Kaylan'ın genel yayın yönetmenliğinden ayrılma macerasını da hikâye ettiğim yazıdan sonra aradı. İstediği şu: “Madem kitap elinin altında, Talat Aydemir cuntası ve darbe girişimiyle al takke ver külâh olan patronun hikâyesini de yazsana... Türkçe tercümenin 231. sayfasında başlıyor o bölüm...”
Konuyu ilk Necati Zincirkıran 'Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu' kitabında yazdı (s. 116-). Zincirkıran uzun süre Hürriyet'te Erol Simavi'nin çok yakınında çalışmış, genel yayın yönetmenliği de yapmış olan bir meslek büyüğü... Yıllar sonra (1994) kaleme aldığı kitabında, eski patronunun 22 Şubat (1962) Talat Aydemir ayaklanmasında rolü olduğunu kayda geçiriverdi.
O gün bugündür bu konu yazılıp durur...
Erol Simavi deyip geçmeyin. Hakkında yazılan bütün kitaplarda 'imparator' veya benzeri lâkaplarla anılan bir gazete patronuydu zamanında... Devletin milletvekili veya bürokrat olmayan hiçbir 'sivil' kişiye vermediği ayrıcalıklı 'kırmızı pasaport' 1988'de Erol Simavi için düzenlendi; pasaportu 1994 yılına kadar defalarca uzatıldı.
Kaynaklar, patronun talimatıyla atıldığını özellikle belirttikleri 'Leydi'nin topuk sesleri' manşetini, 'pasaport uzatma' isteğiyle birlikte anıyorlar...
1961 seçimlerinden bir yıl önce darbeyle ülke yönetimini ele geçirmiş askerlerin hiç mutlu olmadıkları biliniyor. İsmet İnönü gibi tarihi bir şahsiyetin başbakan olarak atanması da yüreklerini soğutmadı darbecilerin; sadece iktidar koltuklarında oturanların değil, kışlalarda onlara kızgınlık ve hasetle bakanların da... İktidarın uzağında kalmış askerler yeniden müdahaleye karar verdiler...
Talat Aydemir'in liderlik ettiği cunta başını iki kez dışarı çıkardı; İsmet İnönü ikisini de başarısız kılabildi. Her iki ayaklanmadan sonra çok sayıda Harp Okulu öğrencisinin orduyla ilişkisi kesildi; ikinci ayaklanmaya liderlik yapan iki albay idam edildi.
Ordudan o dönemde tasfiye edilen 1500 kadar askeri okul öğrencisi arasından gazeteciliğe ilgi duyanların sayısı hiç de az değildir. En ünlülerinin isimlerini biliyorsunuz zaten: İsmet Solak, Taki Doğan, Savaş Süzal...
Geçen gün (1 Temmuz 2009) Tufan Türenç o günleri hatırlattı: “İhtilalcilerin lideri Albay Talat Aydemir, bazı şartlar ileri sürmüştü: / 'Bir seçim yapılsın ve bu benim kontrolümde olsun. Okuma yazma bilmeyenlere oy hakkı tanınmasın ve bizimle ilgili tüm atamalar durdurulsun...' / (İsmet) Paşa bu şartları duyar duymaz öfkeden deliye döndü: / 'Maskara! Bana kafa tutacak ve ben onu dinleyeceğim. Karşısındakinin kim olduğunu hâlâ anlayamamış.”
Cuntacılar İsmet İnönü'yü devirmeye, darbeyle iktidara gelmiş Milli Birlik Komitesi'ndeki askerleri koltuklarından etmeye çaba gösterdiler; hem de tam iki kez... İkisinde de hüsrana uğradılar...
Siyasi geçmişi iyi bilenlerin “Bir daha olmaz” türü tespitleri gülerek karşılamasının bir sebebi de bu işte... 'Tarihi figür' imiş, 'Milli Mücadele kahramanı' imiş, 'silâh arkadaşı' sayılırmış... Bunları bile dinlemeyen bir yapıdan söz ediyoruz...
22 Şubat (1962) günü Erol Simavi ortadan kaybolur; bir kez telefon eder, numara bırakmaz... O kritik günde gazetenin bütün sorumluluğu Necati Zincirkıran'ın omuzlarındadır. Diğer gazeteler kışlasını terk eden askerlerden korkuyu yansıtan tek tip bir metinle çıkmayı kararlaştırır; Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Cüneyt Arcayürek'in tavsiyesi de budur.
Hürriyet o günü manşetten “Demokrasi tehlikede: Ankara'da isyan” olarak verir.
Gece bir ziyaretçi gelir Necati Bey'e; Dünya gazetesi müdürlerinden Hayri Alpar... Uyarma göreviyle geldiği bellidir. “Yanlış yapıyorsun, hem kendini hem de gazeteyi tehlikeye atıyorsun, değiştir şu manşeti” der Hayri Bey ve ekler: “Zaten Erol Bey de bu işin içinde...”
En vurucu hatırlatmasını da aktarayım Zincirkıran'ın: “22 Şubatçılar arasında üniversitelerden sivil akıl hocaları vardı. Ünlü profesörler, bilim adamlarımız, ünlü gazetecilerimiz cuntacılara destek veriyorlar, onlara yol gösteriyorlardı. Çünkü Türkiye'yi birlikte kurtaracaklardı! Dünya gazetesi sahiplerinden Falih Rıfkı Atay, bir yazısında, 'Aydemir'in gözlerinde Mustafa Kemal'in pırıltılarını gördüm' diyebiliyordu.”
Bu kadar yeter herhalde; bütün basın tarihimizi özetleyecek değilim ya!
Dün de Muammer Kaylan'ın genel yayın yönetmenliğinden ayrılma macerasını da hikâye ettiğim yazıdan sonra aradı. İstediği şu: “Madem kitap elinin altında, Talat Aydemir cuntası ve darbe girişimiyle al takke ver külâh olan patronun hikâyesini de yazsana... Türkçe tercümenin 231. sayfasında başlıyor o bölüm...”
Konuyu ilk Necati Zincirkıran 'Hürriyet ve Simavi İmparatorluğu' kitabında yazdı (s. 116-). Zincirkıran uzun süre Hürriyet'te Erol Simavi'nin çok yakınında çalışmış, genel yayın yönetmenliği de yapmış olan bir meslek büyüğü... Yıllar sonra (1994) kaleme aldığı kitabında, eski patronunun 22 Şubat (1962) Talat Aydemir ayaklanmasında rolü olduğunu kayda geçiriverdi.
O gün bugündür bu konu yazılıp durur...
Erol Simavi deyip geçmeyin. Hakkında yazılan bütün kitaplarda 'imparator' veya benzeri lâkaplarla anılan bir gazete patronuydu zamanında... Devletin milletvekili veya bürokrat olmayan hiçbir 'sivil' kişiye vermediği ayrıcalıklı 'kırmızı pasaport' 1988'de Erol Simavi için düzenlendi; pasaportu 1994 yılına kadar defalarca uzatıldı.
Kaynaklar, patronun talimatıyla atıldığını özellikle belirttikleri 'Leydi'nin topuk sesleri' manşetini, 'pasaport uzatma' isteğiyle birlikte anıyorlar...
1961 seçimlerinden bir yıl önce darbeyle ülke yönetimini ele geçirmiş askerlerin hiç mutlu olmadıkları biliniyor. İsmet İnönü gibi tarihi bir şahsiyetin başbakan olarak atanması da yüreklerini soğutmadı darbecilerin; sadece iktidar koltuklarında oturanların değil, kışlalarda onlara kızgınlık ve hasetle bakanların da... İktidarın uzağında kalmış askerler yeniden müdahaleye karar verdiler...
Talat Aydemir'in liderlik ettiği cunta başını iki kez dışarı çıkardı; İsmet İnönü ikisini de başarısız kılabildi. Her iki ayaklanmadan sonra çok sayıda Harp Okulu öğrencisinin orduyla ilişkisi kesildi; ikinci ayaklanmaya liderlik yapan iki albay idam edildi.
Ordudan o dönemde tasfiye edilen 1500 kadar askeri okul öğrencisi arasından gazeteciliğe ilgi duyanların sayısı hiç de az değildir. En ünlülerinin isimlerini biliyorsunuz zaten: İsmet Solak, Taki Doğan, Savaş Süzal...
Geçen gün (1 Temmuz 2009) Tufan Türenç o günleri hatırlattı: “İhtilalcilerin lideri Albay Talat Aydemir, bazı şartlar ileri sürmüştü: / 'Bir seçim yapılsın ve bu benim kontrolümde olsun. Okuma yazma bilmeyenlere oy hakkı tanınmasın ve bizimle ilgili tüm atamalar durdurulsun...' / (İsmet) Paşa bu şartları duyar duymaz öfkeden deliye döndü: / 'Maskara! Bana kafa tutacak ve ben onu dinleyeceğim. Karşısındakinin kim olduğunu hâlâ anlayamamış.”
Cuntacılar İsmet İnönü'yü devirmeye, darbeyle iktidara gelmiş Milli Birlik Komitesi'ndeki askerleri koltuklarından etmeye çaba gösterdiler; hem de tam iki kez... İkisinde de hüsrana uğradılar...
Siyasi geçmişi iyi bilenlerin “Bir daha olmaz” türü tespitleri gülerek karşılamasının bir sebebi de bu işte... 'Tarihi figür' imiş, 'Milli Mücadele kahramanı' imiş, 'silâh arkadaşı' sayılırmış... Bunları bile dinlemeyen bir yapıdan söz ediyoruz...
22 Şubat (1962) günü Erol Simavi ortadan kaybolur; bir kez telefon eder, numara bırakmaz... O kritik günde gazetenin bütün sorumluluğu Necati Zincirkıran'ın omuzlarındadır. Diğer gazeteler kışlasını terk eden askerlerden korkuyu yansıtan tek tip bir metinle çıkmayı kararlaştırır; Hürriyet'in Ankara Temsilcisi Cüneyt Arcayürek'in tavsiyesi de budur.
Hürriyet o günü manşetten “Demokrasi tehlikede: Ankara'da isyan” olarak verir.
Gece bir ziyaretçi gelir Necati Bey'e; Dünya gazetesi müdürlerinden Hayri Alpar... Uyarma göreviyle geldiği bellidir. “Yanlış yapıyorsun, hem kendini hem de gazeteyi tehlikeye atıyorsun, değiştir şu manşeti” der Hayri Bey ve ekler: “Zaten Erol Bey de bu işin içinde...”
En vurucu hatırlatmasını da aktarayım Zincirkıran'ın: “22 Şubatçılar arasında üniversitelerden sivil akıl hocaları vardı. Ünlü profesörler, bilim adamlarımız, ünlü gazetecilerimiz cuntacılara destek veriyorlar, onlara yol gösteriyorlardı. Çünkü Türkiye'yi birlikte kurtaracaklardı! Dünya gazetesi sahiplerinden Falih Rıfkı Atay, bir yazısında, 'Aydemir'in gözlerinde Mustafa Kemal'in pırıltılarını gördüm' diyebiliyordu.”
Bu kadar yeter herhalde; bütün basın tarihimizi özetleyecek değilim ya!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.