Aslan DEĞİRMENCİ

Aslan DEĞİRMENCİ

Bize düşen son görev

“Bana söylersen unutabilirim, gösterirsen anımsayabilirim, ama beni de katarsan anlarım” ((Kızılderili atasözü)

İşte Çözüm Süreci tam da bu sözde gizli.

Yaklaşık yedi yıl önce başladı her şey.

Siyasi irade devlet ile milleti barıştırmaya, helalleştirmeye, eskiden yapılan hatalarla yüzleşmeye, yüzleştirmeye ve geçmişten ders çıkartmaya karar vermişti.

Sıkıntılı bir viraj vardı önünde.

Yolda mayınlar olduğu kadar istihbarat birimlerinin bubi tuzakları da vardı.

Uyuşturucu baronlarının derin lobileri, siyasetlerini kan üzerine kurgulamış ideolojilerin çıkarları, derin devletin kirli hesapları, sinsi çetelerin çıkarları vardı.

Bir ülke 35 yıl içerisinde esir alınmış, daraltılan alanda köşeye sıkıştırılmış, algı ustaları tarafından yanlış yönlendirilmiş, anneler ağlatılmış, babaların yüreği yakılmış, körpecik bedenler toprak olmuş, gelinlerin çığlıkları, kardeşlerin feryatları, evlatların isyanları yeni düşmanlıkları doğurmuştu.

Gelinlerin, “Üç gün evvel kınaladım elimi

Bohçaladım yeşilimi alımı

Ben de bilmem gideceğim yolumu

ağıtları silahların gürültüsünden duyulmaz hal almıştı.

Sanki hiç güneş doğmayacak gibi batmış, gece ile sabah arasında fark kalmamış, yürekler taş kesilmiş, yumruklar sıkılmış, bahar için çırpınan vicdan sahipleri yorulmuştu.

Bir dedenin dudağından gözyaşlarıyla toprağa düşen, “Kan durmaz. yaram derin, yaram derin gene bugün kan durmaz, kan durmaz” ezgisi,

Dayının, “Yaram sızlar, ok değmiş gurban yaram sızlar. Hayranım vay. Yaralının halından, ne bilsin yarasızlar” hoyratı,

Ve bir amcanın, “Değme tabip sızılıyor, yaralarım yaralarım..

El değdikçe bozuluyor, yaralarım yaralarım

uzun havası, yüreklere kan damlatırken, bir umut doğuyordu. Gönüllüler ordusu kardeşçe yaraları sarmaya aday oluyordu. Acıları yüreğinde hisseden kim varsa yollara düşüyor, gözyaşlarını ve gönüllerdeki yası dindirmek için mücadele veriyordu.

Ne şanlı, ne anlamlı, ne onurlu, ne umutlu bir yolculuk…

Atasözünde olduğu gibi önce gerçekler anlatıldı, sonra yol gösterildi ve sürece taraflar dahil edildi.

Anaların, “Biz yandık başkası yanmasın”, babaların, “Başka ocaklar sönmesin” duaları helalleşmeye götüren yolu aydınlattıkça, onurlu yürüyüşe katılanların sayısı da artıyordu. Sisli bulutların arasından güneş yüzünü yeniden gösteriyordu.

Ama gürültü hiç bitmiyordu!

Merhamet süreci, merhametsizleri rahatsız ettikçe, sarılmaya çalışan yaralar, kangrenleştirilmek isteniyordu. Halen vazgeçmediler ama;

Merhametsizler konuştukça, gerçekler anlaşılıyor, sahneye koydukları planlar deşifre oldukça; onurlu yürüyüş kardeşlik buluşmasına dönüşüyor, aşlara zehir katanların kim olduğu ortaya çıktıkça; sis bulutları dağılıyor, güneş sıcak yüzünü daha bir güzel gösteriyor.

Ve güneşin doğduğu yer bugün kardeşliği işaret ediyor.

Güneş Anadolu için doğarken; acı, kin, baskı, yoksulluk, kan ve gözyaşı yerini huzura bırakmaya hazırlanıyor.

Bu huzur iklimi coğrafyamızda yaşanan yeni katliamlara kapı aralayanları da korkutuyor. Bu korkunun gerçeğe dönüşmesi için ırkçılığı ve mezhepçiliği bırakıp Türklerin, Kürtlerin ve Arapların bir yazılan kaderlerine sahip çıkması gerekiyor. Bizim kaderimiz ayrı değil, bize dayatılan ayrılık sistematik bir zulme dönüşüyor. Şimdi bu zulmü sona erdirmek için kader ortaklığımıza sahip çıkma vakti. Türklere, Kürtlere ve Araplara düşen en son görev bu…

Görev hakkıyla yerine getirilirse kazanan inanmışlar ordusu kaybeden haçlı ittifakı olur.

 

www.twitter.com/aslandegirmenci

degirmenciaslan@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.