Lütfi AYHAN
BİZDEN ADAM OLURMUŞ
Ümmetimiz/milletimiz, Osmanlının şahlanış dönemlerinde “Gavurlara” (Müslüman olmayan anlamında) karşı çok izzetli ve şiddetli, müminlere karşı ise pek munis mütevazı idi.Bu muhteşem asırlarda Gavur kralları padişahın atının üzengisini öpmeye hasret dudaklar taşırlardı bedenlerinde. Gün soldu devran döndü. Osmanlı zayıflamaya,” gavurlara” karşı bir çok alanda yenilgiler mağlubiyetler almaya, kendi değerlerinden ve inancından şüpheye düşmeye başladı. Bu şüphe Tanzimat’la birlikte hem resmiyet hem de aleniyet kazandı. 1699 da başlayan gerileme Sakarya savaşına kadar sürdü. 1922 den beri (Kıbrıs harekâtı hariç) ne toprak kazanıyoruz ne de toprak kaybediyoruz.
Son asırlarda ülke sınırlarımızda değişiklik olmazken, gönül dünyamızda, düşünce hayatımızda, ekonomik ilişkilerde batıya karşı müthiş bir gerileme, siyasi ilişkilerde büyük bir teslim olma, bilimde, sanatta, eğitimde spor ve sosyal hayatta onlara karşı büyük bir kompleks içine düşme durumlarını yaşadık. Bu durum o kadar ileri gitti ki milletimizin kahir ekseriyeti şu düşünceyi sık sık dillendirmeye başladı: “Bizden adam olmaz.” Asırladır Yakamıza yapışan beynimize çivi gibi çakılan bu düşünceyi söküp atmak hiç kolay bir iş değildi. Lakin Allaha şükürler olsun ki 15 Temmuz meşum olayı milletimizde bir şok etkisi yarattı. Milletin içinde uyuyan dev uyandı. Asırların üzerini külle kapattığı “kendine güven” duygusu O gece Allah’ımızın estirdiği bir rüzgarla ışıl ışıl ortaya çıkıverdi. Bu büyük kazanç hiç hafife alınacak bir şey değil.
15 Temmuz: Şafağın Söktüğü Gece
Bu milleti 15 Temmuzda Allah korudu. Maazallah aksi bir netice olsaydı ne ülke kalırdı ne millet ne de devlet.. Kan gövdeyi götürür, Güneydoğumuzda haçlı Siyonist ittifakın desteklediği bir pkk devleti kurulur, onlarda İsrail gibi başta dindar Kürtler olmak üzere bölge insanını (tıpkı Suriye’nin kuzeyinde olduğu gibi) ya katleder yada sürgün ederdi. Ülkemizin geri kalan bölgelerinde de önce darbecilerle darbeye karşı olanlar arasında büyük bir mücadele olur, bu mücadelede maazallah bir iç savaşı tetiklerdi. Daha sonrada değişik etnik, mezhebi, siyasi gruplar arasında Suriye’den daha beter sonu gelmez kargaşalar, boğuşmalar, kıtaller yaşanmaya başlanırdı. Ülkemizde bunlar yaşanırken İslam ve Türk dünyasında da Haçlı Siyonist ittifak, asırlardır yapmayı planladığı yıkımları gerçekleştirirdi. Zaten bu meşum olayın asıl faillerinin ( haçlı Siyonist ittifakın) amacı buydu. Rabbe şükürler olsun ki 0’nun (cc) yardımı ile ve şimdilik ucuz atlatıldı.
7 Ağustos: Milletin Hafızasını Tazelediği Gün
15 Temmuz başlangıcında ne kadar uğursuzsa 7 Ağustos o kadar kıymetli. Yine Allah’ın yardımı ile (“…kalpleri uzlaştıran O’dur… Enfal 63”) bu milletin kahır ekseriyeti bir araya gelerek tüm dünyaya çok ama çok, kıymetli mi kıymetli, eşsiz mi eşsiz bir mesaj verdi. Bunlar çok güzel hadisler, lakin bu birlikteliğin devam ettirilmesi gerekir. Beraberlik derken her partinin, her gurubun aynı şeyleri düşünmesini , aynı şeyleri söylemesini kastetmiyorum. Elbette muhalefet muhalefetliğini, iktidar iktidarlığını, basın basınlığını yapacak. Bunlar zaten normal bir ülkede olması gerekenler. Birlikten kasıt asgari müştereklerde (Vatanın birliği, devlet bütünlüğü, iç barış, darbelere karşı olma, ahlaksızlığa, yolsuzluğa karşı durma…) bir araya gelebilme, 7 Ağustosta olduğu gibi birlik ve beraberlik içinde olmadır.
Cemaat var, Cemaat var
7 Ağustos zaferini gölgelemek isteyen bazı fırsatçılar, uğursuz darbe girişiminin “dindar” görünen bir grup tarafından yapılmasını fırsat bilerek derhal hücuma geçtiler. “Fırsat bu fırsat” deyip dindarlara, cemaatlere karşı bir kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Bu fırsatçılar, Cemaatlerin hepsini, muhafazakâr STK’ ların tümünü, dindar grupların tümünü aynı kefeye koyarak kazanç elde etmeye çalışıyorlar. Toptancılık yapmak ne kadar batılsa, suçun şahsiliği ilkesi de o kadar değerli birer kuraldır. Bu düşüncenin yani toptancı düşünmenin ne kadar yanlış, ne kadar batıl olduğunu birkaç örnekle açıklayalım. Örnekleri yine darbe üzerinden verelim. Sondan başlayalım: E muhtırayı veren kimdi? Dönemin genelkurmay başkanı. 28 Şubat Post modern darbesini kim yaptı? Silahlı kuvvetler adına birkaç general. 12 Eylülü yapan Kenan Evren, darbeyi Atatürkçülük kılıfı altında yapmadı mı? 70’ lerde verilen muhtıralarda Sol renkler hâkim değil miydi? 1960 Darbesinde sol ayan beyan ortada değil mi? Evet aynen öyle. Şimdi bu darbelere, muhtıralara bakarak tüm solcuları, tüm Atatürkçüleri, tüm genel Kurmay başkanlarını aynı kefeye koymak daha ne kadar yanlışsa 15 Temmuz girişimini yapan insanların “dindar” olmaları, dini söylemler içinde bulunmaları diğer dini grupları suçlamakta öyle. Bu yaklaşım,” Her gördüğün sakallıyı dede sanma” kuralına aykırıdır. İşin garibi bu grupla bu olaydan önce dini cemaatlerin bir çoğu, lakin bilhassa bu olaydan sonra tümü “amasız”” fakatsız” arayı açıp onlardan uzak olduklarını söylemişlerdir.
DEVLET KONTROLÜ ŞART
Türkiye’de dini cemaatler ve dini gruplar hayatın bir gerçeği. Devletin son yıllara kadar dini alanda bıraktığı boşluk böyle bir neticeyi verdi. Devletin vatandaşlarına dinin temel belgilerini (okullarda) sağlıklı veremeyişi vatandaşları değişik yollara itti. Dinin temsilcisi gibi görünen Diyanet kurumunun ve çalışanlarının eksiklikleri vatandaşı değişik arayışlara yönlendirdi. Bu mevzudaki boşluk ve kontrolsüzlük birçok batıl grubun ortaya çıkmasına neden oldu. Bu sebeple devlet, bu işe derhal el atmalı ve Osmanlıda olduğu gibi dini hürriyetlere zarar vermeden din adına iş yapan insanları kontrol etmeli. Osmanlı'daki meşihat makamına benzer bir kurum ihdas edilmeli. Önüne gelenin “din önderi” olduğu, aklına esenin tarikat kurduğu bir ülkede karmaşa kaçınılmaz olur.
Bu son musibet inşallah hayırlara vesile olur. Biz şöyle deriz; “ Allah var keder yok”, “olan da hayır vardır”, “ Rabbimiz neylerse güzel eyler….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.