Biz Karar Veririz?!...

 

Soğuk Savaş Düzeninde, etrafımızdaki herkesle düşmandık:

Yunanistan, Bulgaristan, SSCB, İran, Irak, Suriye, Kıbrıs Rum Kesimi…

İçimizdeki herkesle de dönem dönem düşmandık:

Komünistler, Ülkücüler, İrticacılar, Bölücüler…

Soğuk Savaş, 1990 Yılında sona erdi.

Yıl 2009.

Aradan 19 yıl geçmiş.

Biz hala, kiminle dostuz, kiminle düşmanız, tam olarak bilmiyoruz.

Derin bir şüphe içindeyiz.

Bu derin şüpheyi, onca yıl yaşadığımız derin endişe ve umutsuzluk besliyor.

PKK terör örgütüne, yıllar yılı destek veren Suriye ile dost olabilir miyiz sahiden?

Rum Kesiminin, Kıbrıs Barış Harekatına kadar uyguladığı acımasız kıyımı unutup da

Rumlarla el ele, kol kola AB’ye girebilir miyiz?

Diplomatlarımızın şehit edilmesini sineye çekip, yıllardır uluslararası ilişkilerde, “soykırım, soykırım” diye önümüze temcit pilavı gibi konulan “Ermeni Meselesi”nden kurtulabilecek miyiz?

Aaa Rumlar bizim dostumuzmuş, Ermenilerle zaten hısımdık, Suriye Devleti bir kenara, Suriye Halkı Müslüman Kardeşimiz, diyebilecek miyiz, bir çırpıda…

Soğuk Savaş Düzeninin paranoyasından kurtulmak, bizim için o kadar da kolay değil.

Soğuk Savaşın iki aktörü, ABD ve Rusya, bu paranoyayı 5 yılda, 10 yılda üzerinden attı.

Aradan 19 yıl geçmiş, biz neden, bu paranoyadan kurtulamıyoruz, hiç düşündük mü?

Evet, öyle görünüyor ki; 19 yıl sonra da olsa, Soğuk Savaş Düzeniyle bir yere varamayacağımızı anladık.

19 yıl sonra, sınırlarımızı mayın tarlalarıyla çevrelemenin bize bir şey kazandırmadığını gördük.

19 yıl sonra, “içimizdeki düşmanı” besleyen safralarımızdan (ETÖ) kurtulmak için küçük de olsa bir gayret içindeyiz.

Ama kolay mı, Soğuk Savaş düzeninin korkularından kurtulmak…

Kolay mı, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanın tanımını değiştirmek…

Elbette kolay değil.

Ve kolay mı?

Biz bu değişimi, biz kendi irademizle yapıyoruz, diyebilmek…

Buna, kendimizi inandırabilmek.

 

***

 

Soğuk Savaş Düzeninde, bize verilen rolü, çok iyi bir biçimde oynadık.

Öyle iyi oynadık ki, kendimizi bu büyük oyununun esas oyuncusu olduğumuza inandırdık.

Komünizmle en amansız ve çetin mücadeleyi biz verdik.

İrticayı yeryüzünden silmek için elimizden geleni ardımıza koymadık.

Türk Cumhuriyetlerine göz kırpanları “faşistlik”le suçladık.  

Arapları, bunlar Müslümanlıktan ne anlar, “Pis Araplar” diye aşağıladık.

Öz çocuğumuz bir yaramazlık yaptığında, “Ermeni tohumu”, “Rum tohumu” , “Bulgar tohumu” diye hakaretler yağdırdık.

Terör Örgütüne sempati duysun, duymasın, bütün Kürtleri bölücü olarak gördük.

Aradan 19 yıl geçmesine rağmen, toplumun büyük bir kesimi, bu esas oğlan rolünü bırakmak niyetinde değil.

Bu kadar geniş bir düşman parantezini, zihinlerden silmek elbette kolay değil.

Ama silinecek, başka çare yok.

 

Hem bu oyun ve bu rol yanlış olduğu için silinecek.

Hem de dünya böyle istediği için silinecek.

Dünya böyle istediği için siliniyor, düşüncesinden kurtulup, bu oyunun ve bize biçilen rolün gerçekten yanlış olduğuna, kendimizi inandırdığımız zaman silinecek.

 

***

 

Biz daha bu derin travmadan kurtulmamışken, Yeni Dünya Düzenindeki yeni rolünü ezberle, diyorlar.

Aradan 19 yıl geçmiş ve pek çoğumuz hala 1989’daki esas oğlanı oynamaya devam ediyoruz.

Yeni Dünya Düzeninin Esaslı Ağabey rolüne kendimizi verebilmemiz için, önce içimizdeki esas oğlandan kurtulmamız gerekiyor.

Devlet olarak da, millet olarak da…

Ondan sonra, Esaslı Ağabey rolümüzün ne kadar esaslı olduğuna oturup kendimiz karar verelim.

Buna da başkaları karar verirse, bir treni daha kaçırmış oluruz.

Kaçırdık mı yoksa?...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar