xxx65566
Bir uyanık daha çıktı
Ne oluyor bu Avrupalı liderlere? Türkiye'yi adım adım izleyen Sarkozy ve Berlusconi ne yapmaya çalışıyor?
Hemen hiçbir konuda öne çıkamıyorlar, çözüm öneremiyorlar, proje geliştiremiyorlar. Dünyanın her yerinde varolmak istiyorlar ama başkalarının projeleriyle, başkalarının çalışmaları üzerinden. Barış ve işbirliği arayışlarında da krizlere müdahale girişimlerinde de hep arka sıralarda yer alıyorlar. İçeriye, özellikle ekonomik krize yoğunlaşan AB ülkelerinin ve liderlerinin küresel gelişmelerdeki rolleri her geçen gün daha da küçülüyor, etkisizleşiyor.
Üretmiyorlar, rol çalma, ucuz politikalarla dünyayı şaşkına çeviriyorlar. Sadece liderler mi? Kurumlar da öyle. Birleşik Avrupa kimliği ile baskın bir güç görebiliyor musunuz? Dünyanın herhangi bir bölgesinde baskın bir AB varlığı hissediyor musunuz? Hayır? Avrupa Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'in; AB'nin Beşparmak Dağları'nda bulunan KKTC ve Türkiye bayraklarının "çevreye zarar verip vermediği" ile ilgili araştırma başlatacağına yönelik sözleri anlatmak istediğim konuya çok iyi bir örnek oluşturuyor. İnsanın içinden "yuh artık" diyesi geliyor. Ne çevre bilinci ama!
Avrupa'nın "sıra dışı" iki lideri, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin uyanıklıkları bile AB ülkelerini harekete geçirmeye yetmiyor. Ama onların çıkışları Avrupa'nın küresel politikalarda gerilemesine belki de en çarpıcı, dramatik örnekleri oluşturuyor.
Berlusconi'nin İsrail ziyaretine bakalım. İsrail'i AB üyesi yapmaktan bu ülkenin ağabeyi olmaya kadar aklına gelen her şeyi söyleyen Berlusconi, İsrail basınının haberine göre "arabulucu" olmaya soyunmuş. Türkiye ile İsrail arasındaki gerilimleri çözme konusunda oldukça iddialı. Berlusconi bu kadarla da kalmıyor, eğer Türkiye'nin arabuluculuğu başarılı olmazsa, sonuç getirmezse Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk rolüne de kendini hazırlamış. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu da "Neden Berlusconi olmasın?" diye bu teklifin üzerine atlamış... Acaba öyle mi?
Kasım ayına geri dönelim:
Aynı Netanyahu, o zamanlar, "Türkiye dürüst arabulucu değil" açıklaması yapıyordu. Çünkü o zaman da Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy öne çıkarılıyordu. İsrail'le çok yakın Sarkozy, AB politikalarının ötesinde Ortadoğu'da etkin bir girişim başlattı. Bunun ön önemli ayağı İsrail-Suriye görüşmeleriydi. Netanyahu'nun açık desteğiyle Sarkozy yeni "arabulucu" ilan edildi. Ancak Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad bunu yutmadı ve arabulucu olarak bir kez daha Türkiye'yi işaret etti. Proje çöktü.
Sarkozy bununla da kalmadı, Türkiye'yi dışlayan bir "Ortadoğu Konferansı" düzenlemeye girişti. Türkiye'nin bütün girişimlerini İsrail'le ilişkilere göre değerlendiren bazı ülkeler, bölgedeki birkaç ülkeyi de yanlarına çekerek, Türkiye'nin öncülüğünde oluşmaya yüz tutan bölgesel ortaklıkları etkisizleştirmeye çalışıyordu. İşin gerçeği buydu.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Fransa'nın arabuluculuk girişimi üzerine; "Altyapısı iyi hazırlanmamış ve tüm tarafların desteğini almamış girişimler gereksiz hayal kırıklıklarına yol açabilir", "Türkiye prestij peşinde değil" diyerek, kendi ülkesinde kredisi hızla düşen, Fransa dış politikasına itibar kaybettiren Sarkozy'ye gereken cevabı vermiş oldu. O zamanlar Sarkozy için "rol çalmaya çalışan uyanık" demiştik.
Öteden beri bu tür "dostluk gösterileri"nin arkasında aslında bir "oyun bozma" hesabı olduğuna inandım. Türkiye'nin gittiği her yere gidiyorlar, müdahil olduğu her alana müdahil oluyorlar. Adeta Türkiye'yi takip ediyorlar hatta taklit ediyorlar. "Türkiye'yi nasıl durduracaklar" sorusuna cevap ararken, İsrail'le yaşanan gerilimlere takılıp kalmanın yanlışlığı, "müttefiklerimizin" girişimlerini takip etmenin çok daha akıllıca olacağı kanaati öne çıktı. Sarkozy ve Berlusconi, bölgesel politikalarda öne çıkma uğraşısı verirken bir açıdan da İsrail'in yalnızlığı üzerinden hesap yapıyor. İki liderin ve İsrailli yetkililerin, Türkiye'nin birkaç yıldır bölgesel denklemleri etkileyecek ölçüde öne çıkmasını engelleme, yeni Ortadoğu düzeninin inşasına yönelik süreci boşa çıkarma konusunda ortak çıkarları var. Dostluk adı altında, barışa katkı adı altında yürütülen çalışmaların odak noktasını bu çıkar ortaklığı oluşturuyor.