xxx78
Bir kayıp gün daha: Gerçek mutlaka ortaya çıkar
Resmi ağızların 'İrticayla Mücadele Eylem Planı' için tavırları belli oldu: Bu konuda kesin kararı hukuk verecek... Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ yapılan resmi açıklamalardan sonra böyle algılanmaya daha yakın bir açıklamayı medya aracılığıyla bizzat yaptığı gibi, bir saat boyu kendisiyle görüşen Başbakan Tayyip Erdoğan da Ak Parti Grubu önünde konuyu hukuka havale ettiğini söyledi. “Yayımlanan belge sahteyse bu vahim bir olay, gerçekse daha da vahim” diyerek...
Hepimizin içinde benzer bir duygu var. Taraf'ın yayımladığı belgenin kurumsal veya cuntasal bir plan olmasındansa hakiki süsü verilmiş sahte bir belge olmasını arzu ediyoruz. Oysa belgenin sahte veya hakiki olması işin vahametini değiştirmiyor; biri biraz daha az vahim olsa bile iki ihtimal de kötü...
Belge 'Ergenekon sanığı' olarak yargılanmakta olan eski bir askerin avukatlık yazıhanesinde bulundu. Yazıhane sahibi belge altında imzası bulunan halen görevdeki asker kişiyle devre arkadaşı imiş. Yazıhane araması sırasında uygulanan prosedüre sanık avukatlarının itirazları olsa da, polisin her ânını videoya kaydederek aramayı yaptığı anlaşılıyor. İnceleme sonucu belge 'sahte' çıksa bile, birilerinin bazı sonuçlar için kullanmak üzere bu belgeyi ürettiklerini düşünebiliriz.
Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) ile hükümet arasına fitne-fesat sokmak ve mevcut Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'u gözden düşürmek gibi amaçları olmalı 'sahte belge' üreticilerinin...
Peki ya belge hakikiyse?
İki ihtimalden biri doğru demektir öyle bir durumda: Ya hiyerarşi içerisinde emir-komuta zinciri çalıştırılarak uygulamaya konulmak üzere hazırlanmış bir plandır bu; üzerine vurulan tarih 'Nisan 2009' olduğu için bugün görevde olan Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları olan-bitenden haberdardır... Ya da, TSK içerisinde en azından 'Kıdemli Kurmay Albay' ve emsalleri düzeyinde yasa-dışı bir oluşumunun ürünüdür ve amacı da bu hazırlığın üzerine hiyerarşik bir karar ve uygulama inşa edilebileceği umududur...
Bazı kesimlerin olaya 'başka bir el' sokuşturma niyetlerinin de farkındayım elbette, ancak bunun fazlaca bir zorlama olacağını o niyet sahipleri de biliyor olmalı. Ortalığı bu denli sarsan bir olayı 'başka bir el' sağladıysa, onun tarafından üretilmiş 'sahte' bir belge mi söz konusu, yoksa ona kadar izlenmesi amaçlanmış 'sahte' bir belge mi?
İsterseniz akıllarımızı fazla zorlamayalım. Akıllarımızı zorlamayalım ve ortadaki tabloyu doğru okuyarak ne yapılması gerekiyorsa onu yapalım.
Sözgelimi, hiç vakit kaybetmeden ve başka anlamalara da müsaade etmeyecek bir şeffaflıkta 'belge'nin ne idiğü üzerindeki tereddütleri ortadan kaldırma çabası gösterelim. 'Belge' ortada, altındaki imzanın sahibi belli, 'Plan' başlıklı belgenin nerede ele geçtiği de biliniyor; 'hakiki-sahte' tespitinin hiç de zor olmaması gerekiyor. Artık 'kanaat' ve 'duygu' değil, bilgi ve bulgu açıklama vakti.
Net ve kesin bilgi ve bulgu...
Olaya 'kol kırılır yen içinde' mantığı veya 'kurumsal dayanışma' endişesiyle yaklaşmak da mümkün, sebep olduğu sarsıntının hak ettiği bir sorumluluğu sergileyen bir şeffaflık anlayışıyla da... Bugünün teknolojisi açıklık ve şeffaflığı zorladığı halde geçmişin yanlış anlayışını sürdürmek isteyenler çıkarsa sonuçta mahçubiyet kaçınılmazdır.
Gerçeğin ortaya çıkmasını geciktirmek pahalıya mal olur; gerçekten uzak geçirilen her gün bunu yapan/lara zarar olarak döner.
Hepimizin içinde benzer bir duygu var. Taraf'ın yayımladığı belgenin kurumsal veya cuntasal bir plan olmasındansa hakiki süsü verilmiş sahte bir belge olmasını arzu ediyoruz. Oysa belgenin sahte veya hakiki olması işin vahametini değiştirmiyor; biri biraz daha az vahim olsa bile iki ihtimal de kötü...
Belge 'Ergenekon sanığı' olarak yargılanmakta olan eski bir askerin avukatlık yazıhanesinde bulundu. Yazıhane sahibi belge altında imzası bulunan halen görevdeki asker kişiyle devre arkadaşı imiş. Yazıhane araması sırasında uygulanan prosedüre sanık avukatlarının itirazları olsa da, polisin her ânını videoya kaydederek aramayı yaptığı anlaşılıyor. İnceleme sonucu belge 'sahte' çıksa bile, birilerinin bazı sonuçlar için kullanmak üzere bu belgeyi ürettiklerini düşünebiliriz.
Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) ile hükümet arasına fitne-fesat sokmak ve mevcut Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'u gözden düşürmek gibi amaçları olmalı 'sahte belge' üreticilerinin...
Peki ya belge hakikiyse?
İki ihtimalden biri doğru demektir öyle bir durumda: Ya hiyerarşi içerisinde emir-komuta zinciri çalıştırılarak uygulamaya konulmak üzere hazırlanmış bir plandır bu; üzerine vurulan tarih 'Nisan 2009' olduğu için bugün görevde olan Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları olan-bitenden haberdardır... Ya da, TSK içerisinde en azından 'Kıdemli Kurmay Albay' ve emsalleri düzeyinde yasa-dışı bir oluşumunun ürünüdür ve amacı da bu hazırlığın üzerine hiyerarşik bir karar ve uygulama inşa edilebileceği umududur...
Bazı kesimlerin olaya 'başka bir el' sokuşturma niyetlerinin de farkındayım elbette, ancak bunun fazlaca bir zorlama olacağını o niyet sahipleri de biliyor olmalı. Ortalığı bu denli sarsan bir olayı 'başka bir el' sağladıysa, onun tarafından üretilmiş 'sahte' bir belge mi söz konusu, yoksa ona kadar izlenmesi amaçlanmış 'sahte' bir belge mi?
İsterseniz akıllarımızı fazla zorlamayalım. Akıllarımızı zorlamayalım ve ortadaki tabloyu doğru okuyarak ne yapılması gerekiyorsa onu yapalım.
Sözgelimi, hiç vakit kaybetmeden ve başka anlamalara da müsaade etmeyecek bir şeffaflıkta 'belge'nin ne idiğü üzerindeki tereddütleri ortadan kaldırma çabası gösterelim. 'Belge' ortada, altındaki imzanın sahibi belli, 'Plan' başlıklı belgenin nerede ele geçtiği de biliniyor; 'hakiki-sahte' tespitinin hiç de zor olmaması gerekiyor. Artık 'kanaat' ve 'duygu' değil, bilgi ve bulgu açıklama vakti.
Net ve kesin bilgi ve bulgu...
Olaya 'kol kırılır yen içinde' mantığı veya 'kurumsal dayanışma' endişesiyle yaklaşmak da mümkün, sebep olduğu sarsıntının hak ettiği bir sorumluluğu sergileyen bir şeffaflık anlayışıyla da... Bugünün teknolojisi açıklık ve şeffaflığı zorladığı halde geçmişin yanlış anlayışını sürdürmek isteyenler çıkarsa sonuçta mahçubiyet kaçınılmazdır.
Gerçeğin ortaya çıkmasını geciktirmek pahalıya mal olur; gerçekten uzak geçirilen her gün bunu yapan/lara zarar olarak döner.