Ramazan KERPETEN
BİR GURBET ELİNDE BAYRAM
Bir Ramazan Bayramı'nda uzak bir gurbet elindeyim, Avrupa'nın bir kuzey diyarında...
Memleketimdeki çocukluğum, çocukluğumdaki bayramlar geliyor aklıma,
“Mutlu olmalıyım, neşelenmeliyim” diyorum.
Bayram, Ramazan Bayramı; bizim oralarda bazıları ona "Şeker Bayramı" da derler; bu bayramda gelene geçene, misafire şeker ikram edildiğinden. Ama niye ağzımda böyle bir kekremsi tat var ki?
Bilemiyorum.
Dudaklarım kıpırdanıp duruyor ama yöresini tam bilemediğim;
lâkin Urfa civarına ait olduğunu sandığım dizeler:
“Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime
Yaralarım sızlıyor
Doktor benim neyime…”
Evet, buralara geldiğimde bayramın tadını kaybettim ama yurdum insanının amansızca yaşayıp durduğu, böylesi yürek sızılarını boşalttığı türküleri daha iyi özümsüyorum buralarda.
Bu bayram vakti ağzımdaki tarifsiz tat, ”kekremsi” deyip geçtiğim tat; demek ondan!
Âşık Beyhanî'nin seslendirdiği bir Erzincan türküsünde denildiği gibi,
“Yolumuz gurbete düştü” ondandır, bu bayram demlerindeki suskunluğum.
Evet, o türküde “Yolumuz gurbete düştü” diyor ve devam ediyor:
“Hazin hazin ağlar gönül
Araya hasretlik girdi
Hazin hazin ağlar gönül
Garip garip ağlar gönül
Dertli dertli ağlar gönül.”
Gurbeti en derin kim hisseder acep bağrının ortasında?
Mesafede en uzak olan mı, yoksa özlediklerine en yangın olan mı?
Böyle sorarken kendime, memleketten toprak getirip koklayan, hasretini öyle gidermeye çalışan bir fikir sürgünü düştü aklıma. Gurbetin, sinesini yaktığı bir gün:
“Gurbet içinde gurbet,
Yandım bîhuzur oldum.
Hasret içinde hasret,
Hem boşaldım, hem doldum.” demişti. Yiğitlik bu olsa gerek;
milletin için yaşarken memleketinde, ona ruhunun en mahrem hallerini, fikrinin en mualla kıvılcımlarını açmak; ondan uzakta kalınca da, bir vefalı ve sadık sevgili gibi onun adını, yadını eksik etmemek.
Bir Keskin Türküsü'nde dillendirildiği gibi:
“Bir yiğit gurbete gitse
Gör başına neler gelir
Garip sılayı andıkça
Yaş gözüne dolar gelir”
Niyedir bendeki bu tahammülsüzlük? Baskın geliyor; yaşadığım, tattığım memleket hatıraları, çekiyor yaka paça beni kucağına. Bir Sivas Türküsü'ndeki gibi der durur kalbim, susturamam:
“Gine gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi bölek seninle
Eremem Lokman'a çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi bölek seninle”
Böyle dedikçe de sebatsızlığıma hayıflanır dururum. Âşık Mahsunî'nin bir dörtlüğü ile teselli ederim kendimi. Çünkü gelişim boş değildi, kalışım bari hoş olaydı.
“Kâmil olan kalmaz naçar
Gam yeme gönül gam yeme
Kara gündür gelir geçer
Gam yeme gönül gam yeme.”
…
Evet, bir Ramazan Bayramı'nda uzak bir gurbet elindeyim, Avrupa'nın bir uzak şehrinde. Elimde şu okuduğum şiir gibi onlarca inci tanesinin olduğu şiir kitabı; gurbetimi bayram ediyorum her mısraında, ağzımda hoş bir tat ve rayihayla... Memleketimdeki çocukluğum, çocukluğumdaki bayramlar geliyor aklıma yine, rahmetli dedemin aldığı pamuk helvasının hoş tadı düşüyor damağıma. Yüzüm gözüm ıpıslak... kederden değildir, zannetmem.. yok değildir...
Nedendir diye sormayın ben de bilemiyorum, hele böyle bir halet-i ruhiyede.
Memleket toprağı çağırıyor kendine yine, davete icabet gerekiyor galiba..
RAMAZAN KERPETEN - İSVEÇ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.