Recep KOÇAK
Bir Generalin İtirafları
Başbakan Erdoğan’ın Mısır, Tunus ve Libya’yı kapsayan tarihi önemdeki ziyareti sadece Türkiye’nin gündemini meşgul etmedi; dünya medyasında da geniş yer buldu.
Bir yorumcu Erdoğan’ı, “Selahaddin Eyyübi’den sonra Arap olmayan ama Arapları en çok etkileyen ikinci lider” olarak tanımladı. Selahaddin Eyyübi de Arap değil, kürttü.
Gündeme Erdoğan’ın gezisi ve gittiği ülkelerde verdiği mühim mesajlar oturmuşken, emekli bir generalin çok izlenen bir televizyon kanalının şöhretli programında, hem de kıdemli bir televizyoncunun sorularını cevapladı. Emekli paşa “tarihi” olarak nitelenebilecek açıklamalar yaptı.
“90’lardaki kontrgerilla faaliyetleri devlet politikasıydı” sözleri nedeniyle Diyarbakır faili meçhul cinayetler davasında tanıklığına başvurulan Emekli Koramiral Atilla Kıyat yine çarpıcı açıklamalarda bulundu. TSK’nın nasıl ‘itibarsızlaştığı’ konusunda eski bir TSK mensubu olarak tespitlerini anlatan Kıyat, “Tabirimi mazur görün her şeye maydonoz olduk… MGK kanalıyla ülkeyi yönetmeye kalktık. Hatta yönettikte” dedi. TSK’nın gücünün bir tehdidin var olması halinde sürdürüleceğine inanıldığını belirten Kıyat, “Tehdidin ortadan kalkması bizi korkutur hale geldi… Kendimizi toplumdan soyutladık. Kendimizi tel örgüler içine çektik… TSK'da "sen de yüksel sen de hayatını yaşa" zihniyeti olmaya başladı. Biz saydığımız nedenlerin neticesinde Türkiye'de solu yok edenlerin başında gelen kurum olduk” diye konuştu.
Bu açıklamada dile getirilen konuların bazıları ifade edilmiş olabilir. Açıklamaların önemi, TSK içerisinde 10 yıldan fazla general olarak görev yapmış bir kişi tarafından yapılmasından geliyor.
Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ve sonrasında Koşaner’in de kabul ettiği açıklamalardan sonra yapılmış olması, aşağıdaki tespitlerin önemini daha da artırıyor.
Emekli Koramiral Atilla Kıyat, Star TV’de Uğur Dündar’ın yönettiği Arena programına katıldı. “TSK’nın bugünkü itibarsız durumuna” nasıl geldiğine ilişkin tespitlerini anlatan Kıyat görüşlerini şöyle dile getirdi:
TSK'nın bugünkü itibarsız duruma nasıl geldiğini anlatacağım. Ama ben tersini yapıp çuvaldızı kendimize yani TSK'ya, iğneyi ise TSK dışındaki kuruluşlara batıracağım. Benim kamuoyundan bir isteğim var. Tescilli asker düşmanları bu söylediklerimden sonra çuvaldızı manşetlere çıkaracaklardır. Siyaset, medya, hükümet düşmanları iğneyi manşete çıkaracaklar. Ama çuvaldızı batırdıklarımla iğneyi batırdıklarım bu ülkenin bölünmez kurumlarıdır.
Herhangi birini yıpratmak ya da yıpratmamak, birini ön plana çıkarmak sadece ülkeye zarar verir. Çuvaldızla iğnenin birlikte değerlendirilmesini istirham ediyorum. Belki söyleyeceklerim bilinmeyen şeyler değil. Ama bugüne kadar açıklıkla dile getirilmemiştir.
‘Her şeye maydonoz olduk’
Biz yıllar boyunca kendimizi ülkenin tek sahibi ve tek seveni olarak gördük. Bu nedenle de bazı hatalar yaptık. Tabirimi mazur görün tırnak içinde her şeye maydonoz olduk. RTÜK'e üye verdik, YÖK'e üye verdik. Hatta Balkan Kadınları Derneklerinin toplantısına gidecek olan kadınların dosyalarını hazırladık, konuşmalarını hazırladık.
MGK kanalıyla ülkeyi yönetmeye kalktık. Hatta yönettik de. MGK toplantıları amacını kaybetti. Sanki askerlerin her ay hükümetin icraatını denetlediği toplantılar haline dönüştü. Biz bunu da yaptık. Biz dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden biriydik. Fakat güç ve kudretimizi muhakkak bir tehdidin var olması halinde sürdürebileceğimizi düşündük. Dolayısıyla mevcut tehdidin ortadan kalkması bizi korkutur hale geldi. Bu da bizim hatamızdı.
‘Darbeler sonucunda kanun dışı işler yaptık’
Üç darbe yaptık. Üstelik darbelerin en fazla TSK'ya zarar verdiğini bile bile bu darbeleri yaptık. Bu darbeler sonucunda kanun dışı işler yaptık. Darbenin kanunu olmaz ama kanun dışı yapmış olduğumuz işler, silahlı kuvvetlerden nefret eden bir neslin yetişmesi sonucunu doğurdu. Kendimizi toplumdan soyutladık. Kendimizi tel örgüler içine çektik. Ama esas kaynağımızın tel örgüler dışından geldiğini unutmamalıydık. Bunu dışa doğru yaparken içeride neler yaptık?..
TSK içinde neler oldu?
İç hizmetler talimatına baktığınız zaman, subayı asteğmenden mareşale kadar olan rütbedeki insanlar olarak tarif eder. Biz bu tarifi İç Hizmetleri Kanunu'nun maddelerinde bıraktık. Önce subay, üstsubay, general, amiral diye ayırdık. Sonra general amirallerle yetinmedik, tuğgeneral tuğamiral olarak ayırdık. Sonra bizi bu da kesmedi 'Kor'larla 'Or'ları ayırdık. Daha da ileri gittik 'Or'ların da kuvvet komutanları veya Genelkurmay Başkanlığı yapanlar ve yapmayanlar diye ayırdık.
‘Böyle bir hayatı yaşamak hoşumuza gitti’
Esasında, bu askeri hiyerarşi gereği değildi. Ama bu ayırım yükseldikçe namütenahi bazı hakların tanındığı bir yere bizi götürmeye başladı. Biz bunu sevdik. Bunu da bir yerde lükse demeyeyim ama böyle bir hayatı yaşamak hoşumuza gitti. Sorumsuzca ve plansızca harcamaya başladık.
Peki bu TSK bünyesinde neyi getirdi? Bizler böyle bir hayat yaşadığımız zaman, astlarımızın çektiği sıkıntıları fark etmekten uzaklaştırdık kendimizi. TSK'da "sen de yüksel sen de hayatını yaşa" zihniyeti hakim olmaya başladı. Bu zihniyetin dayanılmaz sonucu, terfileri çok arzu ettik. Aman dedik ne olursa olsun terfi edelim. Eşlerimiz bizi bağışlasın. Onlar terfiyi bizden daha fazla ister hale geldiler. Çok fazla isterseniz o zaman sizden daha büyüklere yaranalım derken, astlarınızın sevgisini kaybetmeye başlarsınız. Doğruları söylemeye cesaretiniz kalmaz.
‘Türkiye’de solu yok ettik’
1990'da Sovyetler Birliği çöktü, 20. yüzyılın son on yılında ve 21. yüzyılın başlarında dünya değişmeye başladı. Biz sanki savaşın bittiğinden habersiz Okinava ormanlarında saklanan Japon askerleri gibi olduk. Halbuki şuan tartıştığımız, "bedelli mi olsun uzun mu olsun kısa mı olsun"u 20 yıl içinde gerçekleştirmemiz gerekirdi.
Personel reformu yapamadık. Beni eleyen ama beğendiğim sistem, general amirallerin terfi sistemi var. Fakat "Herkes albay olur" sistemi olunca selektif olamadınız. O kadar büyük bir toplumun içinden böyle bir şeyi yapmaya kalktınız, o zaman da bazı hatalar kaçınılmaz oldu. Biz saydığımız nedenlerin neticesinde Türkiye'de solu yok edenlerin başında gelen kurum olduk. Bu da Türkiye'ye verilebilecek zararların en başında olmasa da büyük bir şeydi.
'Kontrgerilla faaliyetleri devlet politikası' demişti
Emekli Koramiral Atilla Kıyat 3 Ağustos 2010’da katıldığı bir televizyon programında, 1990’lı yıllarda yaşanan kontrgerilla faaliyetlerinin devlet politikası olduğunu söylemişti:
"Bugün Ergenekon'la ilgili faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki ’sen Cizre’de muhtarı öldürdün ya da muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün.’ Sene kaç 1994-1995. Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 93’ün, 95’in 96’nın Başbakanları, Cumhurbaşkanları, Genelkurmay Başkanları, Ohal Valileri. Yatağınızda nasıl rahat uyursunuz."
Kıyat programda, dönemin bütün yetkililerinin faili meçhullerle ilgili sorumluğunun olduğunu söyledikten sonra çarpıcı bir iddia daha ortaya attı:
"Lütfen çıkıp açıklayın. Bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? Hayır böyle bir devlet politikası yok diyorsanız söyleyin. Söylemiyorlar."
Açıklamalarının ardından, faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak, Diyarbakır’da yürütülen soruşturma kapsamında, Atilla Kıyat İstanbul’da Savcı Kadir Altınışık’a ifade vermişti.
Daha sonra davada tanık olarak da dinlenen Kıyat, sözlerinin arkasında olduğunu belirtmişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.