xxx1579
Bir adam, çok cinayet...
Bazen kendinizi bir roman kahramanı gibi hissetmiyor musunuz?
Öyle olaylar yaşıyoruz, öyle gerçeklerle karşılaşıyoruz ki ancak polisiye bir “romanda” olabilir bunlar diye düşünüyor insan.
Alper Görmüş, geçen gün bir yazı yazmıştı.
“Sabancı cinayetinin tetikçisinin Can Dündar’la görüşmesini engelleyen bürokrat Ali Suat Ertosun muydu” diye sormuştu.
Can Dündar da dün bir yazı yazıp “evet, oydu” dedi.
Alper, bugünkü yazısında bütün gelişmeleri detaylı bir şekilde anlatıyor.
Ve, o gelişmeler ancak bir romanda olabilecek türden.
Düşünün, bu ülkenin en karanlık cinayetlerinden biri Sabancı cinayeti.
O cinayetleri işleyen ekipten Fehriye Erdal’ı Sabancı Center’daki işine, Susurluk kazasında Abdullah Çatlı’yla birlikte ölen bir polis şefinin yerleştirdiği anlaşılmıştı.
Polis şefinin “yerleştirdiği” kız, silahlı bir “sol” örgütün militanı çıktı.
Tetikçilerin içeri girmesine yardım etti.
Cinayeti işleyenler hep birlikte kaçmayı başardılar.
Erdal, hâlâ Belçika’da.
Cinayeti işleyen Mustafa Duyar ise daha sonra Suriye’de Türk makamlarına teslim oldu.
Getirilip hapishaneye kondu.
Duyar hapishanedeyken, “itirafçı” olmak istediğini, olayın içyüzünü anlatacağını bildirmiş resmî makamlara.
“Resmî makamlar” bu isteğe “hayır,” diye cevap vermişler, “itirafçı olamazsın, geç kaldın” denmiş.
Devlet, cinayetin aydınlatılmasını önlemiş.
Tabii burada şunu da sormalıyız, “devleti temsilen” hangi görevli Duyar’ın konuşma isteğine “hayır” dedi.
Eğer, bu “resmî kişi” de Ertosun çıkarsa hiç şaşırmam.
Duyar’ı devlet dinlememiş ama Can Dündar, “devletin dinlemediğini bari ben dinleyeyim” deyip Mustafa Duyar’la konuşmak için Adalet Bakanı’ndan izin istemiş.
Bakan izin vermiş.
Ama görüşme gerçekleşmemiş.
Ali Suat Ertosun görüşmeyi engellemiş.
Böylece Sabancı’nın katili ne devlete, ne de bir gazeteciye “cinayetin içyüzünü” anlatabilmiş.
O sırada Ertosun, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak görev yapıyormuş.
Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin yönetimindeki “Karagümrük Çetesi” diye tanınan grubu, konuşmasına izin vermediği Mustafa Duyar’ın bulunduğu hapishaneye nakletmiş.
Karagümrük Çetesi, iki hafta sonra Mustafa Duyar’ı hapishanede öldürmüş.
İki hafta sonra.
Gitmişler Duyar’ı öldürmüşler ve sonra başka bir cezaevine nakledilmişler.
Sonra ne olmuş?
Can Dündar’ın yazdığına göre ondan sonra “susturulma sırası” Ergin kardeşlere gelmiş.
Bu iki kardeşin bulunduğu hapishaneye onların “kanlısı” olan Alaaddin Çakıcı’nın adamları “nakledilmiş.”
“Nakilleri” ayarlayan adam iki düşman grubu aynı hapishaneye koymuş.
Ergin kardeşler, neyin tezgâhlandığını anlamışlar.
Ayaklanma çıkartıp, bu sefer hapishanede beş kişiyi öldürmüşler.
İsyan sırasında Nuri Ergin kameralara, “bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü” diye bağırmış.
Kardeşi Vedat Ergin de “Veli Küçük’ü arayın, beni sorun, başka bir şey demiyorum” demiş.
Kimse Nuri Ergin’e “ne demek istedin” diye sormamış.
Kardeşine de soru soran olmamış.
İşin bence en tuhaf taraflarından biri, basın da olayın üstüne çok fazla gidip işi derinleştirmemiş.
Bir roman gibi, değil mi?
Gerçek hayatta böyle şeyler olabileceğine kaç ülkenin insanı inanır?
Ama biz bütün bunların gerçek olduğunun bilindiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ve, bütün bu kanlı olayların arkasında hep aynı ismi görüyoruz.
Ali Suat Ertosun.
Duyar’ın konuşmasını engelleyen o, Ergin kardeşleri Duyar’ın hapishanesine nakleden o, Çakıcı’nın adamlarını Ergin kardeşlerin hapishanesine nakleden gene o.
Bu kadar tuhaflık “devletin” dikkatini çekmemiş.
Ya da çekmiş, çünkü AKP’li Cemil Çiçek’in önerisiyle Ertosun’a madalya verilmiş, kendisi Cumhurbaşkanı Gül tarafından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na atanmış.
Şimdi aynı Ertosun, Ergenekon davasının savcılarının değiştirilmesi için kendini “deşifre” etme pahasına canla başla mücadele ediyor.
Alper’in bu konudaki çağrısına katılıyorum ben de.
“Duyar dosyası yeniden açılmalı.”
Fehriye Erdal’ın Sabancı Center’a bir polis şefi tarafından yerleştirilmesi de yeniden soruşturulmalı.
Sanırım, “Duyar cinayeti” Susurluk ile Ergenekon arasındaki “bağı” gösterebilecek bir olay.
“Devlette devamlılık var” anlayacağınız.
Duyar’ı susturmaktan Ergenekon savcılarının elini kolunu bağlamaya uzanan bir olaylar zinciri sürüyor.
Bu zinciri kırıp, geriye doğru sarmanın zamanı geldi bence.
Bu zincir kırılmazsa ülkenin ayağına dolanacak çünkü.
Öyle olaylar yaşıyoruz, öyle gerçeklerle karşılaşıyoruz ki ancak polisiye bir “romanda” olabilir bunlar diye düşünüyor insan.
Alper Görmüş, geçen gün bir yazı yazmıştı.
“Sabancı cinayetinin tetikçisinin Can Dündar’la görüşmesini engelleyen bürokrat Ali Suat Ertosun muydu” diye sormuştu.
Can Dündar da dün bir yazı yazıp “evet, oydu” dedi.
Alper, bugünkü yazısında bütün gelişmeleri detaylı bir şekilde anlatıyor.
Ve, o gelişmeler ancak bir romanda olabilecek türden.
Düşünün, bu ülkenin en karanlık cinayetlerinden biri Sabancı cinayeti.
O cinayetleri işleyen ekipten Fehriye Erdal’ı Sabancı Center’daki işine, Susurluk kazasında Abdullah Çatlı’yla birlikte ölen bir polis şefinin yerleştirdiği anlaşılmıştı.
Polis şefinin “yerleştirdiği” kız, silahlı bir “sol” örgütün militanı çıktı.
Tetikçilerin içeri girmesine yardım etti.
Cinayeti işleyenler hep birlikte kaçmayı başardılar.
Erdal, hâlâ Belçika’da.
Cinayeti işleyen Mustafa Duyar ise daha sonra Suriye’de Türk makamlarına teslim oldu.
Getirilip hapishaneye kondu.
Duyar hapishanedeyken, “itirafçı” olmak istediğini, olayın içyüzünü anlatacağını bildirmiş resmî makamlara.
“Resmî makamlar” bu isteğe “hayır,” diye cevap vermişler, “itirafçı olamazsın, geç kaldın” denmiş.
Devlet, cinayetin aydınlatılmasını önlemiş.
Tabii burada şunu da sormalıyız, “devleti temsilen” hangi görevli Duyar’ın konuşma isteğine “hayır” dedi.
Eğer, bu “resmî kişi” de Ertosun çıkarsa hiç şaşırmam.
Duyar’ı devlet dinlememiş ama Can Dündar, “devletin dinlemediğini bari ben dinleyeyim” deyip Mustafa Duyar’la konuşmak için Adalet Bakanı’ndan izin istemiş.
Bakan izin vermiş.
Ama görüşme gerçekleşmemiş.
Ali Suat Ertosun görüşmeyi engellemiş.
Böylece Sabancı’nın katili ne devlete, ne de bir gazeteciye “cinayetin içyüzünü” anlatabilmiş.
O sırada Ertosun, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olarak görev yapıyormuş.
Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin yönetimindeki “Karagümrük Çetesi” diye tanınan grubu, konuşmasına izin vermediği Mustafa Duyar’ın bulunduğu hapishaneye nakletmiş.
Karagümrük Çetesi, iki hafta sonra Mustafa Duyar’ı hapishanede öldürmüş.
İki hafta sonra.
Gitmişler Duyar’ı öldürmüşler ve sonra başka bir cezaevine nakledilmişler.
Sonra ne olmuş?
Can Dündar’ın yazdığına göre ondan sonra “susturulma sırası” Ergin kardeşlere gelmiş.
Bu iki kardeşin bulunduğu hapishaneye onların “kanlısı” olan Alaaddin Çakıcı’nın adamları “nakledilmiş.”
“Nakilleri” ayarlayan adam iki düşman grubu aynı hapishaneye koymuş.
Ergin kardeşler, neyin tezgâhlandığını anlamışlar.
Ayaklanma çıkartıp, bu sefer hapishanede beş kişiyi öldürmüşler.
İsyan sırasında Nuri Ergin kameralara, “bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü” diye bağırmış.
Kardeşi Vedat Ergin de “Veli Küçük’ü arayın, beni sorun, başka bir şey demiyorum” demiş.
Kimse Nuri Ergin’e “ne demek istedin” diye sormamış.
Kardeşine de soru soran olmamış.
İşin bence en tuhaf taraflarından biri, basın da olayın üstüne çok fazla gidip işi derinleştirmemiş.
Bir roman gibi, değil mi?
Gerçek hayatta böyle şeyler olabileceğine kaç ülkenin insanı inanır?
Ama biz bütün bunların gerçek olduğunun bilindiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ve, bütün bu kanlı olayların arkasında hep aynı ismi görüyoruz.
Ali Suat Ertosun.
Duyar’ın konuşmasını engelleyen o, Ergin kardeşleri Duyar’ın hapishanesine nakleden o, Çakıcı’nın adamlarını Ergin kardeşlerin hapishanesine nakleden gene o.
Bu kadar tuhaflık “devletin” dikkatini çekmemiş.
Ya da çekmiş, çünkü AKP’li Cemil Çiçek’in önerisiyle Ertosun’a madalya verilmiş, kendisi Cumhurbaşkanı Gül tarafından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na atanmış.
Şimdi aynı Ertosun, Ergenekon davasının savcılarının değiştirilmesi için kendini “deşifre” etme pahasına canla başla mücadele ediyor.
Alper’in bu konudaki çağrısına katılıyorum ben de.
“Duyar dosyası yeniden açılmalı.”
Fehriye Erdal’ın Sabancı Center’a bir polis şefi tarafından yerleştirilmesi de yeniden soruşturulmalı.
Sanırım, “Duyar cinayeti” Susurluk ile Ergenekon arasındaki “bağı” gösterebilecek bir olay.
“Devlette devamlılık var” anlayacağınız.
Duyar’ı susturmaktan Ergenekon savcılarının elini kolunu bağlamaya uzanan bir olaylar zinciri sürüyor.
Bu zinciri kırıp, geriye doğru sarmanın zamanı geldi bence.
Bu zincir kırılmazsa ülkenin ayağına dolanacak çünkü.