xxx78
Bilek güreşi
Seçime yaklaşık üç hafta kaldı, liderler mitinglere gaz verdiler, ancak ortada anlaşılması pek kolay olmayan bir durum var: Sanki mücadele iktidar partisiyle muhalefet partileri, liderler ve adaylar arasında geçmiyor; bir yanda Başbakan Tayyip Erdoğan var, karşı yanda da ülkemizin en büyük medya grubunun başındaki Aydın Doğan...
Dün bir gazete Aydın Doğan'ın kendilerine özel verdiği geniş bir mülâkatla çıktı; mülâkatın neredeyse bütünü medya grubunun iktidarla ilişkisi üzerinden Başbakan Tayyip Erdoğan eleştirisine ayrılmıştı... Yine dün, pek çok gazete, Başbakan Erdoğan'ın bir radyo ile bir televizyon kanalında yaptığı konuşmalardan önemli başlıkları sütunlarına taşımıştı; Başbakan da muhalefeti bir tarafa bırakmış Aydın Doğan ve medya grubunu eleştiriyordu.
Bu yeni bir durum da değil aslında; 2002 yılında yapılan genel seçimde de benzer bir tablo vardı. Grup gazeteleri ve kanalları, yeni kurulmuş Ak Parti ve lideri Tayyip Erdoğan seçimde başarısız çıksın diye çırpınıyor, Ak Parti lideri Erdoğan da ne yapsın, kendisini ciddiye alan cılız sayılabilecek medya organları aracılığıyla sesini duyurmaya çalışıyordu. Eleştirilerini muhalif siyasilerden çok Aydın Doğan ve grubuna yönelterek...
Aradan geçen yedi yıla yakın sürede hiçbir değişiklik olmamış gibi...
Oysa Türkiye'de muazzam değişiklikler yaşandı geride bıraktığımız yedi yıl içerisinde; bunların çoğu iktidar partisi eliyle gerçekleşti. Ekonomik göstergelere baktığımızda nereden kalkıp nereye geldiğimiz açıkça görülüyor. Demokrasi yolunda da bayağı mesafeler kat ettik. Siyasetin üzerindeki vesayetin etkisi de giderek azalma yolunda. Çoğunluğun zaten benimsediği 'ortak değerler' istikametinde yoğruluyor toplumumuz...
Bu durumun bazılarını rahatsız etmesi doğal, muhalefet partileri bunun için var zaten; izlenen politikalara karşı olanlar o kapıları çalıyor, seçimlerde o partilere oy veriyorlar...
Ülkemizde son on yıllara damgasını vuran değişim ve dönüşümden en az nasibini alan kurumun medya olduğunu hepimiz biliyoruz. Vaktiyle kendilerini 'merkez medya' diye tanımlayan gazete ve TV kanalları 2002 yılında ne idiyseler, hâlâ aynı durumdalar. O zaman hangi görüşleri, nasıl savunuyor ve ne tür bir üslup kullanıyorlarsa, merkezin dışına kayma pahasına, bugün de tıpatıp aynı çizgideler... Herhalde bu yüzden olacak, 2002 seçimi kimler arasında geçmiş ise 2009 seçimi de onlar arasında geçiyor işte.
Yukarıdaki cümleden çıkan doğal sonucu okurun idrakine bırakıyorum.
Aydın Doğan'ın Taraf gazetesine verdiği mülâkat olağanüstü göz açıcı: Ülkemizin en büyük medya grubunun patronu, açıkça itiraf etmese de, kendisini hâlâ bir siyasi güç olarak görüyor. İktidarın karşısına yerleştiriyor kendisini ve 'al gülüm – ver gülüm' hesaplarında hep üste çıkmaya çalışıyor. Son on yılda yaşananlardan herkes, hepimiz ders çıkardık; Aydın Doğan hâlâ aynı yerde durmayı, değişmemeyi bir fazilet sanıyor.
Tayyip Erdoğan mülâkatlarında bürokrasiye müdahale etmediğini, vergi cezasının yürütmeyle hiçbir ilgisi olmadığını söylüyor; bütün göstergeler de aynı istikamette olduğu halde, Aydın Doğan, sorunu bütünüyle iktidara -hatta doğrudan Başbakan Erdoğan'a- bağlıyor. Buna karşılık, iktidarın başının kendi medya grubuyla ilgili şikâyetlerini ya işitmezden geliyor, ya da kendisiyle ilişkili değilmiş gibi umursamıyor. Hem de, yayın yönetmenlerine ve yazarlarına sözlü talimat verdiğini itiraf ettiği son mülâkatında yapıyor bunu...
Seçime kadar geçecek üç hafta 'iktidar - en büyük medya grubu' ya da 'Tayyip Erdoğan - Aydın Doğan' kavgasına sahne olacak gibi; bu bilek güreşinden kim galip çıkar dersiniz?
Dün bir gazete Aydın Doğan'ın kendilerine özel verdiği geniş bir mülâkatla çıktı; mülâkatın neredeyse bütünü medya grubunun iktidarla ilişkisi üzerinden Başbakan Tayyip Erdoğan eleştirisine ayrılmıştı... Yine dün, pek çok gazete, Başbakan Erdoğan'ın bir radyo ile bir televizyon kanalında yaptığı konuşmalardan önemli başlıkları sütunlarına taşımıştı; Başbakan da muhalefeti bir tarafa bırakmış Aydın Doğan ve medya grubunu eleştiriyordu.
Bu yeni bir durum da değil aslında; 2002 yılında yapılan genel seçimde de benzer bir tablo vardı. Grup gazeteleri ve kanalları, yeni kurulmuş Ak Parti ve lideri Tayyip Erdoğan seçimde başarısız çıksın diye çırpınıyor, Ak Parti lideri Erdoğan da ne yapsın, kendisini ciddiye alan cılız sayılabilecek medya organları aracılığıyla sesini duyurmaya çalışıyordu. Eleştirilerini muhalif siyasilerden çok Aydın Doğan ve grubuna yönelterek...
Aradan geçen yedi yıla yakın sürede hiçbir değişiklik olmamış gibi...
Oysa Türkiye'de muazzam değişiklikler yaşandı geride bıraktığımız yedi yıl içerisinde; bunların çoğu iktidar partisi eliyle gerçekleşti. Ekonomik göstergelere baktığımızda nereden kalkıp nereye geldiğimiz açıkça görülüyor. Demokrasi yolunda da bayağı mesafeler kat ettik. Siyasetin üzerindeki vesayetin etkisi de giderek azalma yolunda. Çoğunluğun zaten benimsediği 'ortak değerler' istikametinde yoğruluyor toplumumuz...
Bu durumun bazılarını rahatsız etmesi doğal, muhalefet partileri bunun için var zaten; izlenen politikalara karşı olanlar o kapıları çalıyor, seçimlerde o partilere oy veriyorlar...
Ülkemizde son on yıllara damgasını vuran değişim ve dönüşümden en az nasibini alan kurumun medya olduğunu hepimiz biliyoruz. Vaktiyle kendilerini 'merkez medya' diye tanımlayan gazete ve TV kanalları 2002 yılında ne idiyseler, hâlâ aynı durumdalar. O zaman hangi görüşleri, nasıl savunuyor ve ne tür bir üslup kullanıyorlarsa, merkezin dışına kayma pahasına, bugün de tıpatıp aynı çizgideler... Herhalde bu yüzden olacak, 2002 seçimi kimler arasında geçmiş ise 2009 seçimi de onlar arasında geçiyor işte.
Yukarıdaki cümleden çıkan doğal sonucu okurun idrakine bırakıyorum.
Aydın Doğan'ın Taraf gazetesine verdiği mülâkat olağanüstü göz açıcı: Ülkemizin en büyük medya grubunun patronu, açıkça itiraf etmese de, kendisini hâlâ bir siyasi güç olarak görüyor. İktidarın karşısına yerleştiriyor kendisini ve 'al gülüm – ver gülüm' hesaplarında hep üste çıkmaya çalışıyor. Son on yılda yaşananlardan herkes, hepimiz ders çıkardık; Aydın Doğan hâlâ aynı yerde durmayı, değişmemeyi bir fazilet sanıyor.
Tayyip Erdoğan mülâkatlarında bürokrasiye müdahale etmediğini, vergi cezasının yürütmeyle hiçbir ilgisi olmadığını söylüyor; bütün göstergeler de aynı istikamette olduğu halde, Aydın Doğan, sorunu bütünüyle iktidara -hatta doğrudan Başbakan Erdoğan'a- bağlıyor. Buna karşılık, iktidarın başının kendi medya grubuyla ilgili şikâyetlerini ya işitmezden geliyor, ya da kendisiyle ilişkili değilmiş gibi umursamıyor. Hem de, yayın yönetmenlerine ve yazarlarına sözlü talimat verdiğini itiraf ettiği son mülâkatında yapıyor bunu...
Seçime kadar geçecek üç hafta 'iktidar - en büyük medya grubu' ya da 'Tayyip Erdoğan - Aydın Doğan' kavgasına sahne olacak gibi; bu bilek güreşinden kim galip çıkar dersiniz?