Ufuk ÇOKSÜRER
BEN KÜRDÜM!
Ama bu bana, sair milletler nezdinde ne şeref ne de paye kazandırır; tıpkı beni zelil kılamayacağı gibi! Sizi temin ederim, Türk olsam da farklı bir şey söylemezdim! İnsan kendi yapamadığı, daha doğrusu yapmaya muktedir olamadığı bir şey için neden övünür ki! Türk veya Kürt olmak sizin tasarrufunuzda olan bir şey midir? Siz kavmiyetinizi kendiniz mi tayin ettiniz hanımlar, beyler? Allah-ı Azimüşşan sizi pekâlâ Kongo havzasının balta girmemiş ormanların yanı başında, açlık ve mahrumiyetle hemhudut yaşayan bir Kongolu olarak da halk edemez miydi? O vakit de açlığı bir kenara bırakıp “Ne Mutlu Kongoluyum Diyene” gibi buram buram kuru hamaset ve Heroizm kokan, hatta ağzına kadar Jakobenlikle meşbu bir mottoyu lisana büründürebilecek miydiniz?
Yüce yaradan, bizleri bataklığın kenarında yaşayan bir kurbağa olarak yahut alelade bir dağın yamacında biten iki santimlik bir ot parçası olarak halk etmek yerine eşref-i mahlûkat olarak yani yaratılanların en şereflisi olan beşer olarak halk etmiş. Yetmemiş; cehennem ateşine götüren yüzlerce muharref-beşeri din sadır olmuş iken, bizi dinlerin en güzeli olan İslam'la daha doğuştan müşerreflendirmiş. O da iktifa etmemiş; efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) buyurduğu üzere 73 fırkaya ayrılan ümmetinin cennete girebilecek olan yegâne topluluk olan ehlisünnetin izinden gidenlerin fırkasından etmiş! Aman yarabbi; dünyanın en bahtlı insanlarıyız biz!
Bu itibarladır ki, kavmiyetinizle övünmek abesle iştigalden başka bir şey değildir! İlle de övünecek bir şeyler arıyorsanız, örfümüze, görgümüze, kültürümüze, medeniyetimize ve memleketimizin teknik terakkisine yaptığınız-yapacağınız katkılarla övünün; yapmaya muktedir olamadığınız şeylerle değil!
Gelelim şu mevzuya: Ben bir Kürdüm ve Türkiye'de “fakirlik” gibi küçük ölçekli birkaç şey dışında artık "Kürt Meselesi" diye bir şeyin olduğuna katiyen inanmıyorum. Meclisin yarısı Kürtlerden mürekkep olacak; nice bakan Kürt olacak; MİT Müsteşarı, Diyanet İşleri Başkanı bir Kürt olacak; pek çok Kürt şehrinde, insanlar devletten gani gani hiçbir iş yapmadan aylık alacak; Kürt işadamları istedikleri yerde istediği yatırımları yapacak; televizyondan 24 saat Kürtçe kanal izleyecek, bir de zerre kadar içtinap etmeden "Kürt meselesi vardır!" diyecek öyle mi? Bu, akılla ve mantıkla kabili telif olmayan bir argümandır.
Hepinizin malumudur: Bu müzmin Kürt Meselesi sözü istismar edilerek, evveliyetle Doğu ve Güneydoğu Anadolu şümullü bir muhtariyet bölgesi ihdas edilmek isteniyor. Eğer başarılı olurlarsa, bu iş bununla hudutlu kalmayacak. Bir sonraki merhale müstakil bir Kürt devlet kurmak istikametinde olacak. Üstelik bu vetire bir önceki merhaleden daha suubetli de olmayacak. Şöyle ki: Ermeni güdümündeki ayrılıkçı Kürtler, söz konusu coğrafik bölgenin otokton(yerli) halkı oldukları saikasıyla otonomi ilan ettikten bir süre sonra, bu sefer de uluslararası platformlarda BM maddelerinde geçen “Self Determinasyon”, yani “her halk kendi istikbalini ve kaderini tayin etme hakkına sahiptir” maddesiyle kendilerine ait müstakil bir devlet ihdas etme talebini dillendirecekler.
Üstelik bu işin bu saatten sonra “Modus Vivendi”si de olmayacak. Hiç kuşkusuz onlara akıl verenler ve her karamsarlıkta onların müşevvikliği ve muharrikliği vazifesini deruhte eden gene Batılı düveli muazzama olacak. Ama ayrılıkçı Kürtlerin 30 yıldır hesap edemedikleri bir şey var: Muhtemel müstakil bir Kürt devleti, sadece kısa vadede Kürtlere vatan olacak; orta vadede Ermenilere ve nihayetinde uzun vadede ise İsrail’in Arz- Mev’ud mefkûresine hizmet edecek... Yani muharref Tevrat’ta bahsi geçen Yehova’nın İbranilere vaat ettiği topraklar… Yani Kenan Diyarı…
Bakalım o zaman Said-i Nursi ve İdris-i Bitlisi gibi ulvi şahsiyetlerin nasihatlerine sırt çeviren ayrılıkçı Kürtlerin popolarına yedikleri İsrail tekmesinin yarattığı kızarıklık, kaim birer dost oldukları Türklere olan mahcubiyetlerinden dolayı duyacakları yüz kızarıklığından daha mı kesif olacak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.