Beklentimiz: Sağduyunun egemen olması

İstisnalar elbette vardır, ancak bir süredir karşımızda bulunan tablo galiba kabaca şu: Geçmişte darbelere destek çıkmış, şakşakçılık yapmış, yakınlarda hak ve özgürlüklerin genişletilmesini içine sindirememiş, şu sıralarda da yürütülen Ergenekon operasyonuna ters bakan kişi ve gruplar aynı zamanda Ak Parti'nin kapatılmasına da taraftarlar...

Anayasal görevi anayasayı korumak olan, bu sebeple her darbede rafa kaldırılan anayasayla birlikte darbeciler tarafından kendileri de devre dışı bırakılan Anayasa Mahkemesi üyelerinin Ak Parti'yi kapatacağından neredeyse emin o tipler...

Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar herkesi bağlayıcı olacak. Ne yönde olursa olsun, verecekleri karardan toplumu derinden sarsacak birden fazla sonuç çıkacak. Ak Parti'yi kapatmazlarsa en az gürültülü karara imza atmış olacak Anayasa Mahkemesi üyeleri; kapatmama kararının bile toplumu derinden etkileyecek sonuçları olması yine de kaçınılmaz. Buna karşılık, çıkacak karar kapatma yönünde olursa, siyaseti sıfırlama, sistemi yeniden tanımlama gibi çok yönlü sonuçlarıyla karşılaşacağız o kararın...

Darbeler, hak ve özgürlükleri kısıtlı tutmak, Ergenekon operasyonu ve Ak Parti'nin istikbaliyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararı arasında, hiç değilse ilk bakışta, tam bir ilişki kurmak güç. Darbeler ve kısıtlı özgürlükler demokrasiye, devlet içinde devlet yapılanması ve parti kapatma kararı ise hukuka ilişkin konular. Anayasa Mahkemesi üyeleri, anayasada çerçevesi çizilmiş Cumhuriyet'in nitelikleri arasında yer bulan demokrasi ve hukuk devleti kavramlarına sahip çıkmakla yükümlü olan yargıçlar... Bu sebeple de, anayasa ve yasalar kendilerine parti kapatmayla ilgili karar alma sorumluluğu yüklememiş olsaydı, eminim, bundan büyük bir ferahlık duyarlardı.

Demokratik hukuk devletlerinde parti kapatmanın muazzam kısıtlamalara bağlı bir uygulama olduğunu en iyi Anayasa Mahkemesi üyeleri biliyor çünkü.

Anayasa Mahkemesi, her yıl kuruluş yıldönümlerinde, başka ülkelerdeki meslektaşlarıyla alanlarında uzmanlaşmış uluslararası şöhrete sahip anayasa otoritelerini buluşturuyor. Sempozyum ve paneller şeklinde gelişen etkinliklerde anayasal hukuk alanına giren hemen her konunun tartışıldığını biliyoruz. Son yıllarda Avrupa Birliği ile üyelik müzakeresi boyutu devreye girdiği için, Anayasa Mahkemesi de dikkatini uyum konusunda yoğunlaştırdı. 'Venedik kriterleri'nin tartışıldığı pek çok zeminde yer aldı mahkeme üyeleri; konuşmaları dinledi, katkılarda bulundu.

Ak Parti'yle ilgili nihai kararı verirken, Anayasa Mahkemesi, yalnızca kendisinin geçmişte aldığı kararlara takılı kalmayacak, hukuk gibi çok devingen bir alanda global anlamda meydana gelmekte olan değişim ve gelişmeleri de herhalde göz önünde tutacaktır. Mahkemenin görevlendirdiği raportörün hazırladığı rapor bu hassasiyetleri de yansıtıyor. Siyasetin ötesinde evrensel ilkeler ve uygulamalarla ilgili bir yargılama süreci işliyor; Anayasa Mahkemesi üyeleri de doğal olarak kendilerini böyle bir ortamın içerisinde buluyorlar.

Türkiye darbeler dönemini geride bırakmışa benziyor; darbe heveslileri yeni gelişmelerden sonra ya seslerini kısmayı, ya da heveslerinden vazgeçmeyi yeğlemişlerdir. AB perspektifi yasaların Avrupa normlarına uyumunu sağlıyor; bu da hak ve özgürlüklerin genişletilmesi demek. Yargının haksız yere devlet gücünü kullanan yasadışı örgütlenmeye müsamahasızlığı demokrasinin önünü açacak bir etkiye sahip. Darbeleri alkışlayan, kendi toplumuna hak ve özgürlükleri çok gören, yasadışılığı savunan tiplerin sevindikleri istikamette gelişmiyor olaylar...

Parti kapatma davasında nihai sözün sahibi Anayasa Mahkemesi'dir hiç kuşkusuz. Üyelerin verecekleri karar toplumun benimsemekte zorlanmadığı çağdaş hukuk ilkelerini yansıtacaktır.

Beklentimiz bundan ibarettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar