Demliyazılar
"Bavê Kurdan" Sultan Abdülhamid'in Kürt Politikası (*) - III -
Bu bölümde Aşiret Mektepleri konusuna geçmeden önce Akit Gazetesi’nde Hamidiye Süvari Alayları ile ilgili bir haberi sizinle paylaşmak istiyorum.
../…
Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilişinden 5 yıl önce, 1903 yılında gönderdiği Kur’an-ı Kerim’in varlığını Akit okurlarıyla paylaşan İlhan Eruş, “Hacı Hasan Paşa, insanımızın halen hayırla yâd ettiği bir isim. Şimdiki kanaat önderlerimizden İskender Ertuş’un da büyük dedesi oluyor. Hacı Hasan Paşa, o dönemde Hamidiye Alay Kumandanı olarak Başkale’de yaşıyor. Rusları önce Van’dan çıkartıyor. Daha sonra da Erzurum’dan… Ve Abdülhamid Han da Müşir Mehmed Zeki Paşa vasıtasıyla Hacı Hasan Paşa’yı onurlandırıyor” diye konuştu. (Akit Gazetesi, 31.Mart.2011)
../…
Aşiret Mektepleri
Sultan Abdülhamid33 yıllık hükümdarlığı boyunca en çok önem verdiği eğitim alanında büyük atılımlar yaparak Osmanlıların altın çağını yaşatmıştır.
Abdülhamiddevrinin ilk 15 yılında 160 Rüşdiye (Ortaokul), 55 İdadi (Lise), 14 İptidai Darülmuallimini (İlköğretim Öğretmen Okulu), 19 Müslüman özel okulu ve 9.649 Modern İptidai okul (İlkokul) kurulmuştur. İlaveten 5.138 adet eski tarz öğretim yapan sıbyan mektebi ilkokula dönüştürülmüştür. Bu dönemde özellikle idadi ve ilkokulların sayısındaki artış çarpıcıdır.
Bir de öğrenci sayılarına bakarsak Abdülhamid döneminin ortasındaki eğitim düzeyi hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. 1893 yılına ait bir istatistikte ülkede toplam öğrenci sayısı 900 bine yaklaşmıştır (896.424). Okul sayısı 29 bini geçmiş, öğretmen sayısı ise 32 bine dayanmıştır. Yine aynı istatistiğe göre taşrada 14, İstanbul’da ise biri kız olmak üzere 16 öğretmen okulu vardır. Rüşdiyelerin sayısı ise 413’tür. (Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Mustafa Armağan, Timaş Yayınları, c. 2, s. 19)
Sultan Abdülhamidülkeyi eğitimde en üst seviyelere götürürken Doğu’da Türk olmayan aşiretlere de önem vermiş ve öncelikle Arap aşiretleri için ama daha sonraki yıllarda Doğu Anadolu (bilhassa Kürt aşiretleri) ve Arnavutluk bölgelerindeki aşiretlerden de öğrenci kabul edilmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi c. 2, s.10)
Yazar Celal Başlangıç, Aşiret Mektepleri ile ilgili olarak “Kürt aşiret liderlerinin çocuklarını eğitmek için açılmıştı bu okullar. Türk-Kürt kaynaşmasını sağlama hedefine uygun bir müfredata göre eğitiliyorlardı” diye yazıyordu. (Radikal Gazetesi, 23 Mart 2003, Celal Başlangıç, İki Halk; Türkler ve Kürtler)
Aşiret Mektebi Öğrencileri
Aşiret Mekteb-i Hümâyunu’nun kuruluşu birkaç sebebe dayanır. XIX. Yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti’ni parçalama faaliyetleri çerçevesinde, Balkanlar’daki gayri Müslimlerden sonra Türk olmayan Müslüman unsurları da tahrik ederek devletten koparmak ve bunlar üzerinde siyasi ve iktisadi hâkimiyet kurmak istedikleri görülmektedir. Özellikle Araplar üzerinde yoğunlaştırılan bu faaliyetlere karşı II. Abdülhamid, aşiret reisleriyle saray arasında kuvvetli ve müşahhas bir bağ kurma ihtiyacını hissetmiştir. Böyle bir bağın ise Aşiret Mekteb-i Hümâyunu vasıtasıyla kurulabileceği, ayrıca mektepte okuyacak çocukların Türkçe öğrenerek Osmanlı kültürüyle daha yakından temasa geçecekleri ve kendilerinde Osmanlılık, Osmanlı birliği şuurunun gelişeceği düşünülmüştür.
Mektebin kuruluşunun diğer bir sebebi de dinidir. 1878 Berlin Antlaşması ile hıristiyan unsurların büyük kısmının devletten ayrılması, Müslüman tebaayı çoğunluk durumuna geçirmiştir. Bunun üzerine II. Abdülhamid içte ve dışta İslamcı bir siyaset takip etmenin fazla bir mahzuru kalmadığını görerek artık halife veya hilafet makamı etrafında İslam birliğini kurmak istemişti.
Diğer bir sebep ise idaridir. Kuruluş ve gelişme devirlerinin aksine, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda merkezi idareden kopmuş ve devlet kontrolünden uzaklaşmış aşiretlerin tekrar kontrol altına alınarak merkezî idarenin yeniden kurulması hedef tutulmuştur. İşte Aşiret Mektebi bu arzunun gerçekleşmesi için en iyi bir vasıta olacak, bu mektepte okuyup mezun olacak çocuklar aşiretlerine döndüklerinde ve ileride aşiret reisi olduklarında aşiretlerinin İstanbul’a sadakatini temin edeceklerdi. (TDV İslam Ansiklopedisi c. 2, s.10,11)
Bu mekteplerle ilgili olarak İngiltere’nin Ortadoğu görevlisi olan Mark Sykes’in hatıralarından bir alıntıya göz atalım;
“Öğleden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük girişimi olan bir eğitim kurumuna, Aşiret okuluna götürüldük. Bu okul, önemini öğreniminin fevkalade mükemmel olduğundan veya öğretmenlerinin çok yetenekli olduğundan değil, kurulmasını gerektiren fikirden ve öğrencilerinin önemli bir kısmını teşkil eden çocukların gelmiş oldukları çevreden alıyordu.
Aşiret Okulu, şimdiki padişah (II. Abdülhamid) tarafından, ataerkil usullerle yönetilen Kürt ve Arap aşiretlerinin mümtaz Ağa ve Şeyh oğullarını eğitmek amacıyla kuruldu. Fikrin cüretkârlığı ve uzun vadeli hedefi, herhangi bir Türk’e atfedilen alışılmışın ötesinde bir devlet adamlığı göstergesidir.” (Mark Sykes, Dârü’l İslam, Çeviren: Yılmaz Tezkan, Ankara 2000, 21. Yüzyıl Yayınları, s. 202)
Abdülhamid’in rüyalarından biriydi Aşiret Mektebi. Ayrılıkçı ve milliyetçi eğilimlerin Müslüman teb’aya da bulaştığı bir dönemde ülkenin geleceğini bir arada tutacak bir çimento olarak düşünülmüştü bu okul. İslamiyet ortak paydası altında birleştirecekti Kürtlerden Arnavutlara kadar Müslümanları. (Mehmet Ö. Alkan, Osmanlı İmparatorluğu’nda Modernleşme ve Eğitim, s.49)
Aşiret Mekteplerinin macerası 15 yıl sürdü. 1892’de kurulan bu mektepler 1907 yılında sessizce kapanmıştır.
Sultan, Aşiret Mektebi'ni gönlünce idare edecek iktidar sahibi idareciler bulmakta zorlandı. Okulun gerek talebe mevcudu gerekse masrafları gün geçtikçe artmaya başlamıştı. Maarif Nezareti para bulmakta zorlanmaktaydı. Kürt ve Arap talebeler arasında sık sık kavgalar yaşanmaktaydı. Güvenliği sağlamak için okul bahçesine geniş bir karakol binası inşa edildi. Belirli sayıda jandarma, polis ve asker yatılı olarak nöbet tutacaktı.
Bu projenin başarılı olması durumunda ayrılıkçı hareketlerin esaslı bir darbe yiyeceğini anlayan yabancı ajanlar, okulu karıştırmakta başarılıydılar. Yabancı basın, okul ile yakından ilgileniyor, okulu anarşi kaynağı olarak gösteriyordu. 1903 yılı Mayıs'ında çıkan olayda dört subayın yaralandığı haber konusu olmuştu. Her ne kadar yalanlansa da, Kölnische Zeitung gazetesi, aşiret mektebinde meydana geldiği iddia edilen olayda askerlerin birçok kimseyi yaraladığı veya öldürdüğü haberini yayımlamıştı. Avusturya ve İtalya gazeteleri hâdiseyi sayfalarına taşımış, okul Avrupa'nın gündemine girmişti. Hâdiseler Avrupa'nın yeni bir fitne kapısı açma tehlikesini doğuracak şekilde gelişmekteydi. Beklenen faydanın elde edilemeyeceği görülünce, son yemek boykotu bahane edilerek okul 1907 yılında sessizce kapatıldı. Sonunda mektep liseye çevrilmiş, talebeler de diğer dengi okullara dağıtılmıştı.(Sızıntı Dergisi, Ramazan Balcı, Ağustos 2010, Yıl.32 Sayı.379)
Sultan Abdülhamid Han, Osmanlı içinde yaşayan Türk olmayan Müslümanları bir potada birleştirmek istemişti. İslam’ın burada çimento vazifesi görmesini istemişti.
Ancak dış mihraklar ve içimizde mevcut bulunan II. Abdülhamid düşmanları buna mani olmuştur.
Kürtlerin modernleşmesi için en önemli iki projeyi hayata geçirmeye çalışan II. Abdülhamid, Kürt Bedirhanileri tarafından 1898 – 1902 yılları arasında Kürtçe gazete çıkarılmasına izin vermiştir.
…
Cumhuriyet sonrası yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt vatandaşlarını bazı dış mihraklar kışkırtmışlar ve sahipleniyor görünmüşlerdir. PKK terör örgütünü de maşa olarak kullanan bu güçlerin tek amacı etnik ayrılık sağlayarak ülkeyi parçalamaktır.
Acaba günümüzde II. Abdülhamid’in bu projeleri uygulanabilir mi?
Hamidiye Alaylarının bir benzeri olarak Koruculuk sistemi getirilmiş ancak istenilen randıman alınamamıştır.
Acaba oradaki halktan oluşan ve TSK’nın gözetimi altında bir ordu oluşturulamaz mı?
Her türlü askeri eğitim ve imkânların sağlanmasıyla oluşturulacak bu ordunun oraları sahiplenmesi sağlanamaz mı?
Bu sorular etrafında tartışılabilir ama öncelikle TSK kendi içindeki çürükleri ayıklamak zorunda.
Heronlardan kurtarılan PKK’lıları hatırlayalım!
…
Ülkemizde cemaat olgusunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gerek.
Hele bu cemaatlerin kurduğu okulların eğitim kalitesi de herkesin bildiği bir gerçek.
Bölgeye böylesi okulların kurulması için devletin teşvik vermesi ve belirlenecek bir müfredat dâhilinde eğitim faaliyetinde bulunulması sağlanmalıdır.
Doğu’da kadın gerçeğine de önem verilmelidir.
Burada Diyanet İşleri Başkanlığı’na büyük işler düşmektedir.
Kadınların hem dini hem de ahlaki olarak eğitilmesi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı kurslar açmalıdır.
Onlara verilecek eğitim çocuklarına birebir yansıyacaktır. Böylece farklı bir nesil ortaya çıkmasının zemini oluşturulmuş olacaktır.
Bir de en önemlisi ilkokul çocuklarına zorla söylettirilen andımızdaki etnik söylemler metnin içinden çıkartılmalıdır.
Peki, devlet bunları yaparken oranın halkı ne yapmalıdır?
Onlar da devlete yardımcı olmalı ve balık tutmayı öğrenmelidirler.
Kendilerine verilen imkânları suiistimal etmemeli ve verilen teşvik primleri doğru projelerde kullanılmalıdır.
Devlet de verdiği teşvik primleri takip etmelidir.
Sonuç itibariyle bu ülke hepimizin.
Türküyle, Kürdüyle, Arnavuduyla, Çerkeziyle, Lazıyla tüm etnik gruplarıyla bu ülke bizim.
Bizi bir arada tutan önemli bir ortak payda vatandaşlık bağıdır ve Müslüman kimliğimizdir.
İslam önemli bir kaynaştırıcı ve birleştiricidir.
Onun için İslam’ın, bu ülkenin vatandaşlarına çimento vazifesi olması kesinlikle sağlanmalıdır.
Bu vesileyle II. Abdülhamid’i rahmetle anmalıyız.
Zor bir dönemde 33 sene Osmanlı’yı idare etmiş ve ülkemize birçok yenilik getirmiş, eser kazandırmıştır.
Onu doğru anlamak için konuyla ilgili ciddi kitapları okumalıyız.
II. Abdülhamit Han'ı anlamak için okumalarımızaMustafa Armağan’ın “Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı” adlı iki ciltlik kitabından başlayabiliriz.
Unutmayalım ki, dününü bilmeyen toplumların yarını olmaz.
(*)Bavê Kurdan : Kürtlerin Babası
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.