xxx33
Başbakanın bir sözü veya belediyenin bir kararı ile köşe dönülebiliyor
Ortadoğulunun düşünce yapısı pek değişmez. Toplumları gelişmemişliğe, yılgınlığa ve sürekli bunalımlara mahkum eden sorunların nedenlerine pek bakılmaz.
Bunun yerine ya "Siyonizm" ya da "Emperyalizm" sorumlu ilan edilir.
Petrol Norveçlileri yaygın refaha kavuşturur, ama aynı petrol Ortadoğu ülkelerinde diktatörleri, teokratik baskı rejimlerini, sosyal adaletsizlikleri üretir.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, şeffaf devletin bulunmamasının nedenleri araştırılmak yerine, "Dış güçlerin parmağı" aranır gelişmemişliğin yansımalarında.
Özeleştiri geleneği pek yoktur Ortadoğu'da.
"Ben nerede yanlış yaptım" sorusuna cevap aramak yerine "Rakiplerim bana yanlış yaptırdı" önyargısı ile sorunlara yaklaşılır.
Ne kadar Batılı olmak konusunda toplumsal kararlılığımız ve resmi irademiz varsa da, Ortadoğulu bilgiler de sosyopolitik kaderimize yön vermekte.
Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki gerginlik dolayısıyla kamuoyuna yansıyan iddialar, Ortadoğulu yanımızın bir kez daha sergilenmesine vesile olmadı mı?
Taşınmazların rantları
Şu anda gerginliğin tarafları, Hilton taşınmazından beklenen ve kamunun onayına bağlı olduğu anlaşılan büyük rakamlı rantı, kendileri açısından sunup, tartışmakta.
Bu arada daha önce gündeme gelen ve yine kamu onayı ile sağlandıkları iddia edilen diğer taşınmazların rantları da, tazelenip, tartışılmakta.
Örneğin AK Partili müstafi yönetici Şaban Dişli'nin 1 milyon dolar aracılık payı alıp bir gruba rant sağladığı Silivri'deki taşınmaza ilişkin iddialar, Gaziantep'in AK Partili belediyesinin bir taşınmazın imar durumunu değiştirerek bir işadamına rant sağladığına ilişkin iddialar da var.
Bu durumlar gelişmiş bir Batı demokrasisinde gündeme gelse yapılacak ilk iş, kamu adına görev yapan fonksiyonerlerin, hukukun üzerinde sahip kılındıkları yetkilerin tartışılması olurdu.
Dünkü Yeni Şafak'ta Kürşat Bumin, Erdoğan-Doğan gerginliğini yorumlarken bu durumu çok güzel saptamış ve şöyle yazmıştı:
- Şahit olduğumuz bu polemiğin bir benzeriyle demokrasilerde karşılaşabilmek imkansızdır. İmkansızdır, çünkü bu diyarlarda devletin (bunun içine "belediyeler"i sokmayı sakın unutmayalım) bir biçimde istediğine "rant" yaratabilme iktidarı çok büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Darısı bizim başımıza... Belediyelerin, bakanlıkların ya da başka devlet kurumlarının "rant yaratabilme" gücü bir gün bizde de son bulacak inşallah. İşte ancak o zaman bu tartışmalar ve polemiklerin sonu bizde de gelecek.
Pasta paylaşımı
Gerçekten de bu tablo böyle devam ettirildiği sürece toplum gözünde siyaset bir "pasta paylaşımı", girişimcilik de iktidarı veya kamu kurumlarını "ayarlamak" meslekleri olarak görülecektir.
Gelişmiş ülkelerde bu çarpıklık, idarenin ve siyasetin şeffaflaşması ve hukukun üstünlüğünün bir hayat tarzı olarak benimsenmesi ile giderildi.
Örneğin Clinton döneminde Başkan Yardımcısı Al Gore'un gerçekleştirdiği "Devletin yeniden keşfedilmesi" (Reinventing the Government) çerçevesindeki reformlarla, bir taşınmazın imar durumu gibi, kamunun açtığı bütün ihaleler de internet ortamında şeffaflaştırıldı.
Bu konuda Doğan Medyası'nın da bir kampanya ile, gelecek benzer tatsızlıkların önlenmesine katkı sağlamaları en doğru tutum olacaktır.
Çünkü neticede Şaban Dişli de, Aydın Doğan da aynı konulu tartışmanın odağındalar şimdi. Biri siyasi gücü, diğeri de medya gücünü kullanarak kamu desteği ile taşınmazlardan rant sağlamaya çalışmakla suçlanıyorlar.
Başbakan Erdoğan da bu durumda bunca yıldır tek başına iktidar olan partisinin bu bozuk düzeni neden değiştirmediğini sorgulayıp, özeleştiri yapmayı denemelidir.
Başbakanların bir sözü veya belediyelerin bir kararı ile bir anda olağan dışı servetlere sahip kılınabilmenin mümkün olduğu bir demokrasi, bu tür gerginliklerden nasıl kurtulabilir ki?
Bunun yerine ya "Siyonizm" ya da "Emperyalizm" sorumlu ilan edilir.
Petrol Norveçlileri yaygın refaha kavuşturur, ama aynı petrol Ortadoğu ülkelerinde diktatörleri, teokratik baskı rejimlerini, sosyal adaletsizlikleri üretir.
Çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, şeffaf devletin bulunmamasının nedenleri araştırılmak yerine, "Dış güçlerin parmağı" aranır gelişmemişliğin yansımalarında.
Özeleştiri geleneği pek yoktur Ortadoğu'da.
"Ben nerede yanlış yaptım" sorusuna cevap aramak yerine "Rakiplerim bana yanlış yaptırdı" önyargısı ile sorunlara yaklaşılır.
Ne kadar Batılı olmak konusunda toplumsal kararlılığımız ve resmi irademiz varsa da, Ortadoğulu bilgiler de sosyopolitik kaderimize yön vermekte.
Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki gerginlik dolayısıyla kamuoyuna yansıyan iddialar, Ortadoğulu yanımızın bir kez daha sergilenmesine vesile olmadı mı?
Taşınmazların rantları
Şu anda gerginliğin tarafları, Hilton taşınmazından beklenen ve kamunun onayına bağlı olduğu anlaşılan büyük rakamlı rantı, kendileri açısından sunup, tartışmakta.
Bu arada daha önce gündeme gelen ve yine kamu onayı ile sağlandıkları iddia edilen diğer taşınmazların rantları da, tazelenip, tartışılmakta.
Örneğin AK Partili müstafi yönetici Şaban Dişli'nin 1 milyon dolar aracılık payı alıp bir gruba rant sağladığı Silivri'deki taşınmaza ilişkin iddialar, Gaziantep'in AK Partili belediyesinin bir taşınmazın imar durumunu değiştirerek bir işadamına rant sağladığına ilişkin iddialar da var.
Bu durumlar gelişmiş bir Batı demokrasisinde gündeme gelse yapılacak ilk iş, kamu adına görev yapan fonksiyonerlerin, hukukun üzerinde sahip kılındıkları yetkilerin tartışılması olurdu.
Dünkü Yeni Şafak'ta Kürşat Bumin, Erdoğan-Doğan gerginliğini yorumlarken bu durumu çok güzel saptamış ve şöyle yazmıştı:
- Şahit olduğumuz bu polemiğin bir benzeriyle demokrasilerde karşılaşabilmek imkansızdır. İmkansızdır, çünkü bu diyarlarda devletin (bunun içine "belediyeler"i sokmayı sakın unutmayalım) bir biçimde istediğine "rant" yaratabilme iktidarı çok büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Darısı bizim başımıza... Belediyelerin, bakanlıkların ya da başka devlet kurumlarının "rant yaratabilme" gücü bir gün bizde de son bulacak inşallah. İşte ancak o zaman bu tartışmalar ve polemiklerin sonu bizde de gelecek.
Pasta paylaşımı
Gerçekten de bu tablo böyle devam ettirildiği sürece toplum gözünde siyaset bir "pasta paylaşımı", girişimcilik de iktidarı veya kamu kurumlarını "ayarlamak" meslekleri olarak görülecektir.
Gelişmiş ülkelerde bu çarpıklık, idarenin ve siyasetin şeffaflaşması ve hukukun üstünlüğünün bir hayat tarzı olarak benimsenmesi ile giderildi.
Örneğin Clinton döneminde Başkan Yardımcısı Al Gore'un gerçekleştirdiği "Devletin yeniden keşfedilmesi" (Reinventing the Government) çerçevesindeki reformlarla, bir taşınmazın imar durumu gibi, kamunun açtığı bütün ihaleler de internet ortamında şeffaflaştırıldı.
Bu konuda Doğan Medyası'nın da bir kampanya ile, gelecek benzer tatsızlıkların önlenmesine katkı sağlamaları en doğru tutum olacaktır.
Çünkü neticede Şaban Dişli de, Aydın Doğan da aynı konulu tartışmanın odağındalar şimdi. Biri siyasi gücü, diğeri de medya gücünü kullanarak kamu desteği ile taşınmazlardan rant sağlamaya çalışmakla suçlanıyorlar.
Başbakan Erdoğan da bu durumda bunca yıldır tek başına iktidar olan partisinin bu bozuk düzeni neden değiştirmediğini sorgulayıp, özeleştiri yapmayı denemelidir.
Başbakanların bir sözü veya belediyelerin bir kararı ile bir anda olağan dışı servetlere sahip kılınabilmenin mümkün olduğu bir demokrasi, bu tür gerginliklerden nasıl kurtulabilir ki?