A.Kerim KARAAĞAÇ
BALANS AYARI ÇORBASI İÇMEYE DEVAM MI?
12 yıl önce yazmıştım bu yazıyı, günümüzde marifetleri ortaya çıktı Ergenekon’cuların.
Bizler, baş tacı ettiğimiz değerlerin hafife alınmasına, hakaret edilmesine yıllardır kademe, kademe alıştırıldık. Öyle ki, baş tacı edeceğimiz değerlerin bile neler olduğunu şaşırır olduk. Basiret gözü ile bakarsanız, servetle, şehvetle ve şöhretle tanışanlarımızın çoğunun, kapitalizmin keskin dişlileri arasında, o dişlilerin yağı gibi ileri geri aktıklarını görebilirsiniz.
Işımer’ler, Özden’ler, Yüksel’ler ve daha niceleri, anlaşılan bu halkı tokatlamaya devam edecekler? Bu halk, çocuklarını Peygamber ocağı diye onların ellerine teslim edecek, onlar da o yavrucukların gözlerinin içine baka baka, halkın baş tacı ettiği değerleri hafife alacak, hakaret edecekler öyle mi? Bu, işin basına yansıyan yönü, ya kameraların hiç girmediği, basın-yayının tamamen sağır olduğu, dil, tarih vs. derslerin yapıldığı o amfilerde, o yavruların kulakları nelere şahit olmakta kim bilir? Bu tür davranışlar o saygın kurumun itibarını sıfıra doğru çekmekte, halk nezdinde bitmekte ve tükenmekteler.
Şu ana kadar Türk halkının belli güçler ve kadrolar hakkında edindiği intiba, “bu halkı bir koyun sürüsü gibi istediğimiz istikamete, isteseler de istemeseler de süreriz” şeklinde olmuştur. Maalesef, şimdiye kadar da öyle oldu. Bizler hep sütümüzü içtik yattık. Bu da, çok görüldü. 28 Şubat’ta balans ayarı çorbası içmeye başladık. Hem pek acılı, hem de çok sıcak. Bu çorbaya bir türlü alışamadık. Bunu her fırsatta ve zeminde söylüyoruz, arkadaş ağzımız yanıyor diye ama, midemizin de alev alması için çorbaya galiba zehir de katmaya başladınız. Lütfen, midemizi bulandırmadan şu çorbayı kesiniz. Nedir bu, gece yarısı, gündüz yarısı baskınları. Yapılan zulümler ne kadar utanç verici.
Yıllar önce, meslektaşım Işımer’in de okuduğu Dişhekimliği Fakültesinde sakalım yüzünden üç ay okuldan uzaklaştırma cezası aldım. Disipline aykırıymış... Disiplin nedir? Bunun maddelerini kim yazar, kurallarını kim koyar? Kim, kime ve neye göre disiplinsiz? Birileri akşam bir rüya görüyor, rütbe ve makamı da varsa tamam... Emir; “ bu rüya tez elden gerçekleştirile” Neticede beni çarklarının arasında ezemediler! Şimdi sıra kızımda ve oğlumda, bu zulüm yeni değil, nesiller boyu da devam etsin istiyorlar. Ara sıra baraj patlayıp da şehri sel basmasın diye savakları açıyorlar. Fakat, hesap edemedikleri bir şey var, mevsimler değişti, kuraklık atlatıldı, sağanaktan etkilenen filizler çok gür fışkır oldu. Yağmurlar, Muson yağmurları gibi bol ve aralıksız yağmakta, barajı besleyen derelerden gürül gürül seller gelmekte, savakların hepsini de açsanız, baraj bendini patlatacak ve şehri sular basacak. Tabii ki bazıları yerinden yurdundan olacak, tabii ki zulümle beslenenler, halkın canı ve malı üstünden politika yapanlar kendine bir yerler arayacaklar. Yalnız, şunu da hatırlatayım, unutmayınız ki bu sel rahmet selidir. Gelin bu rahmet seline kapılın, sizi boğmayacak, aksine diriltecektir.
Evet, sayın meslektaşımın dersi dil dersiydi ve konu da dindi. Dini çok seven, ona halel gelmesini istemeyen, Allah’tan hakkıyla korkan ve bundan dolayı gece ve gündüzünü O’nun rızası uğrunda harcayan birisi olsanız, haydi neyse diyeceğiz, bu kadar çabanızı anlayacağız da.. Kur’an ın Türkçe veya Arapça oluşu, tercüme edilmesi, yani halkın dini sizi neden bu kadar ilgilendiriyor. Din hiç kimsenin inhisarı altında değildir, hepimize inmiştir. “Bu din benim de dinimdir” diyorsanız buyurun Kur’an ortada, O neleri emrediyorsa beraber yapalım, yok “beni ilgilendirmiyor” diyorsanız, başkalarının dininden size ne de çomak sokup duruyorsunuz Allah aşkına. Bu halk, kendini ilah yerine koyarak, manipüle edenlerden bıktı usandı artık. Yeni bir din istemiyoruz. Biz Müslüman’ız, Müslüman’ca yaşamak istiyoruz. Huzuru bozmak, halkı birbirine düşürmek, pek hoşunuza gitmez zannederim. Bakınız tarih boyunca hiç bir İslam ülkesi kendi dilinde Ezan okutmuş mu minarelerinde? Allah(c.c.)ın seçtiği o ulvi kelimeler ve cümleler nasıl olur da, “kaz” kelimesinin bile ilk anda hangi manaya geldiğini düşünmek zorunda olduğunuz bir dile tercüme edilerek hayata geçirilir. Allahu Ekber’i 1940 lı yllarda katlederek,”Tanrı uludur” şeklinde tercüme ettirip minarelerde seslendirmediniz mi? Rahmetli babam minarelerden bu sesleri ilk duyuşunu şöyle anlatır. –“ Bir garip ses duydum, baktım minarenin şerefesinde müezzini gördüm yalnız, okuduğu Ezan değildi, sanki yüksek bir tepeden büyükçe bir benzin varili yuvarlanıyordu. Tangır tungurdur, tangır tungurdur, tangır tungurdur, tangır tungurdur.” Marifetleriniz hiç unutulmayacak ve Müslüman halk için hazırladığınız gizli plânlar bir gün deşifre olacak.
Allah(c.c.) sizin iyiliğinizi versin. Akşamdan sabaha hidayete ermiş olarak uyanasınız inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.