xxx98
Ayrıntıya fazla kafayı takmayın!
Bugün ayrıntılara kafayı takmanın, yan sokaklara sapıp kaybolmanın günü değil. Bugün için önemli olan, resmin bütününü görmek, yani işin özünü gözden kaçırmamaktır.
Bugün ve yarın ya da 17 Aralık, ağaçlara bakıp ormanı göremeyenlerin günü değil.
Bu hem Türkiye için öyle.
Hem de Avrupa için.
Çünkü Türkiye'yle Avrupa hiç kuşkusuz tarihi bir dönüm noktasına gelmiş durumdalar.
Kritik bir eşikteyiz.
Top, Avrupa Birliği'nde. Stratejik bir kararla karşı karşıya.
Gereğini yapabilecek mi Avrupa?
Halen Fransa'da yaşayan, Humeyni'nin zindanlarında üç yıl geçirmiş İranlı bir sosyolog, Ehsan Naraghi önceki gün Le Figaro gazetesinde çıkan mülakatında şöyle diyor:
"Türkiye'ye Avrupa Birliği'nin evet demesi, Haçlı mirasına son vermek anlamını taşır. Tarihte ilk defa büyük bir İslam ülkesi moderniteye uyum sağladı ve sistemini derinlemesine demokratikleştiren bir iradeye sahip olduğunu gösterdi. Türkiye'de Avrupa modelini temel alan demokrasinin yerleşmesi, İslam dünyası açısından çok önemli bir örnek oluşturuyor. Mesela Türkiye modernleşme açısından İran üzerinde hep etkili oldu. Büyük bir Müslüman ülke, tarihte ilk kez yüzünde gülücükler ve elinde bir buket çiçekle Avrupa'ya doğru yürüyor. Avrupa, kollarını Türkiye'ye açmalıdır."
Açabilecek mi?
Yoksa böylesine büyük bir stratejik karar, küçük ayak oyunlarına ve devlet adamlığı kumaşına yakışmayan dar kafalılığa kurban mı edilecek?
İhtimal vermiyorum.
AB'nin böylesine tarihi bir dönüm noktasında Türkiye'nin önüne hendek kazacağını beklemiyorum. Bugüne kadar edindiğim izlenimler bir köprü kurmaya hazırlandığı yolunda...
Avrupa Birliği'nin 11 Eylül dünyasında yapacağı büyük bir hata, hiç aklınızdan çıkarmayın, küresel terörizme yatırım olur. Bin Ladincileri sevindirir. Uygarlıklar çatışması tezinden medet umanların değirmenine su taşır.
Bu yüzden, AB liderlerinin ayrıntılara fazla kafayı takarak, işin özünü göz ardı ederek Türkiye'nin evet demeyeceği bir kararı masanın üstüne koyacaklarını sanmıyorum.
Bir başka deyişle:
Türkiye'nin hayır diyeceği bir zirve kararı yakın ihtimal gözükmüyor. Ama bu demek değildir ki her şey Türkiye'nin içine sinecek.
Buna da ihtimal vermiyorum.
Sonunda öyle anlaşılıyor ki bir al-ver dengesi kurulacak. Her iki tarafın da kendi kamuoylarına sunacakları bir şeyler çıkacak 17 Aralık torbasından...
Yani o bildik oyun:
İktidardan zafer ilanı...
Muhalefetten eleştiri ateşi...
Ayrıntılara kafayı takmayın. Yan sokaklara saparsanız anayolu kaybedebilirsiniz.
Onun için 17 Aralık'ta önemli olan, trenin düdük çalarak istasyondan ağır ağır ayrılması ve gerçek Avrupa yolculuğunun başlamasıdır. AB'ye kancanın takılmasıdır.
Bir başka deyişle:
Türkiye'nin 2005 yılı içinde üyelik müzakereleri için masaya oturmasıdır.
Bugün yarın çıkacak böyle bir kararla Türkiye de, Avrupa da çok önemli bir tarih sayfasını birlikte çevirmiş olacaklar. Ayrıca, hem Türkiye hem Avrupa yeni sıfatını hak edecek bir inşa süreci için düğmeye basacaklar.
Bu eşsiz bir fırsat.
Dileriz, iki taraf da son dakikada ayrıntılara boğulup böyle bir fırsatı kaçırmaz.
Bugün ve yarın ya da 17 Aralık, ağaçlara bakıp ormanı göremeyenlerin günü değil.
Bu hem Türkiye için öyle.
Hem de Avrupa için.
Çünkü Türkiye'yle Avrupa hiç kuşkusuz tarihi bir dönüm noktasına gelmiş durumdalar.
Kritik bir eşikteyiz.
Top, Avrupa Birliği'nde. Stratejik bir kararla karşı karşıya.
Gereğini yapabilecek mi Avrupa?
Halen Fransa'da yaşayan, Humeyni'nin zindanlarında üç yıl geçirmiş İranlı bir sosyolog, Ehsan Naraghi önceki gün Le Figaro gazetesinde çıkan mülakatında şöyle diyor:
"Türkiye'ye Avrupa Birliği'nin evet demesi, Haçlı mirasına son vermek anlamını taşır. Tarihte ilk defa büyük bir İslam ülkesi moderniteye uyum sağladı ve sistemini derinlemesine demokratikleştiren bir iradeye sahip olduğunu gösterdi. Türkiye'de Avrupa modelini temel alan demokrasinin yerleşmesi, İslam dünyası açısından çok önemli bir örnek oluşturuyor. Mesela Türkiye modernleşme açısından İran üzerinde hep etkili oldu. Büyük bir Müslüman ülke, tarihte ilk kez yüzünde gülücükler ve elinde bir buket çiçekle Avrupa'ya doğru yürüyor. Avrupa, kollarını Türkiye'ye açmalıdır."
Açabilecek mi?
Yoksa böylesine büyük bir stratejik karar, küçük ayak oyunlarına ve devlet adamlığı kumaşına yakışmayan dar kafalılığa kurban mı edilecek?
İhtimal vermiyorum.
AB'nin böylesine tarihi bir dönüm noktasında Türkiye'nin önüne hendek kazacağını beklemiyorum. Bugüne kadar edindiğim izlenimler bir köprü kurmaya hazırlandığı yolunda...
Avrupa Birliği'nin 11 Eylül dünyasında yapacağı büyük bir hata, hiç aklınızdan çıkarmayın, küresel terörizme yatırım olur. Bin Ladincileri sevindirir. Uygarlıklar çatışması tezinden medet umanların değirmenine su taşır.
Bu yüzden, AB liderlerinin ayrıntılara fazla kafayı takarak, işin özünü göz ardı ederek Türkiye'nin evet demeyeceği bir kararı masanın üstüne koyacaklarını sanmıyorum.
Bir başka deyişle:
Türkiye'nin hayır diyeceği bir zirve kararı yakın ihtimal gözükmüyor. Ama bu demek değildir ki her şey Türkiye'nin içine sinecek.
Buna da ihtimal vermiyorum.
Sonunda öyle anlaşılıyor ki bir al-ver dengesi kurulacak. Her iki tarafın da kendi kamuoylarına sunacakları bir şeyler çıkacak 17 Aralık torbasından...
Yani o bildik oyun:
İktidardan zafer ilanı...
Muhalefetten eleştiri ateşi...
Ayrıntılara kafayı takmayın. Yan sokaklara saparsanız anayolu kaybedebilirsiniz.
Onun için 17 Aralık'ta önemli olan, trenin düdük çalarak istasyondan ağır ağır ayrılması ve gerçek Avrupa yolculuğunun başlamasıdır. AB'ye kancanın takılmasıdır.
Bir başka deyişle:
Türkiye'nin 2005 yılı içinde üyelik müzakereleri için masaya oturmasıdır.
Bugün yarın çıkacak böyle bir kararla Türkiye de, Avrupa da çok önemli bir tarih sayfasını birlikte çevirmiş olacaklar. Ayrıca, hem Türkiye hem Avrupa yeni sıfatını hak edecek bir inşa süreci için düğmeye basacaklar.
Bu eşsiz bir fırsat.
Dileriz, iki taraf da son dakikada ayrıntılara boğulup böyle bir fırsatı kaçırmaz.