Av. Mehmet YALÇINKAYA

Av. Mehmet YALÇINKAYA

AŞK ENGEL TANIMAZ

Gece yarısını birkaç dakika geçe, ne olduğunu anlamadan telefonuna peş peşe üç mesaj geldi.

 

-“Anladım ki aşk; her iki tarafı da mağdur eden, yürekte izinsiz gösteri yapan mutluluk karşıtı bir eylem.” Rastgele bu numarayı tuşladım… Sana ve kaderime elveda diyorum!

 

-Kimsin sen! Yaşamak isteyip te yaşayamadığım umutlarımsın, farkında olmadan yıllardır beklediğimsin… Kimsin sen! Sen benim sevdiğimsin. Sevdiğimi söyleyebildiğimsin!

 

-Hayatıma son verirken birisi bilsin istedim. Payıma sen düştün. Hayatın yükünü hafifletmek için çok çabaladım. Şimdi elveda diyorum hayata! Elveda sana!

 

Şaşkınlığını atlatması birkaç dakikasını aldı. Mesajların sahibine hemen o da bir mesaj gönderdi.

 

-LÜTFEN intihar etme! Hayat her şeye rağmen güzel! Bu dünya senin yitip gitmenle belki de çok şey kaybedecek! Lütfen bana gönderdiğin mesajlardan sonra canına kıyma… Hayatına son verirsen tek suçlunun ben olduğumu düşüneceğim…

 

İki gün sonra gelen mesajla rahat bir nefes aldı:

 

-Mesajındaki “LÜTFEN” kelimesi o kadar çok içime dokundu ki, intihardan vazgeçtim. İsmini bağışlar mısın? Benim adım Şahin…

 

Meçhul şahıs intihar etmemiş, buna gerekçe olarak kendisinin yolladığı mesajı göstermişti. Şu ana kadar aldığı en anlamlı hediyenin bu mesaj olduğunu düşündü ve tek kelime ile cevap verdi:

 

-Betül…

 

Küçüklüğünden itibaren özel okullarda okuyan, branşında önemli hocalardan ders alan, şanslı bir kızdı. Anne ve babası başta olmak üzere, ailesinin dışarıdan bakıldığında aşırı gibi gözüken ilgisi, hayatı Betül için mükemmel hale getirdi.

 

Çalışma azmi, gayreti, başarma hırsı çevresindeki arkadaşlarına örnek gösterilirdi. Betül bulunduğu her yerde enerjisi ile ortamın havasını değiştirirdi. Kitap okumak onun için yemek, içmek, giyinmek kadar hayati öneme sahip ihtiyaçlardı. Bilgisayar ve interneti oyun için kullandığını hatırlamıyordu. Her gün yeni bir şeyler öğrenmek, kendisi için hayata anlam katmak demekti. Görmediği, tanımadığı bir kişiyi yeniden hayata döndürdüğü o gece, hayatının aşkını bulduğunu kendisi de bilmiyordu.

 

Şahin, geçirdiği trafik kazasına kadar hayatta istediği her şeye sahip olduğunu zanneden avukattı. O elim kaza, oğlunu kendinden ayırmış, sağ bacağını dizinin üstünden koparmıştı. Oğlunun vefatı ile yıkıldı. Kendisini hiçbir zaman affetmedi. Alkollü olarak kullandığı araç oğlunun mezarı oldu. Keşke ben ölseydim diye çok ağladı. Hastaneden çıkmalarına izin vermedikleri için oğlunun cenazesinde bulunamadı. Bu husus zaten zayıf olan Allah inancını iyice yok etti.

 

İşin kötüsü, oğlunun doğumunda da yanında değildi. Hayatın keşmekeşi içerisinde o zamanlar sıradan gelen bu hata, şimdi beyninin her hücresini kaplıyor, adeta başka bir şey düşünmesine engel oluyordu. Oğlunun doğumunda bir müvekkilinin işi için zorunlu olarak Ankara’daydı. O dönemler cep telefonu olmadığından oğlunun doğduğunu saatler sonra öğrendi.

 

Baba olduğunu öğrendiğinde, oğlunun yanında olamadığına, onun kibrit çöpü parmaklarını öpemediğine, ipeksi yüzünü göremediğine ve oğlunun kokusunu içine çekemediğine çok hayıflandı.

 

Ölenle ölünmez diye nasihat edenlerle bir daha hiç görüşmedi. Aslında dostları, dertlerine ortak olma düşüncesiyle hareket ediyorlardı. Onların çabaları, Şahin’in içinde tutuşan yangını körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.

 

Hastaneden taburcu olduktan sonra, protez için bir süre beklemesi gerektiğini biliyordu. Yaklaşık bir yıl özel bir klinikte yeni hayatına, daha doğrusu yeni bacağına alışmak için iyileştirme sürecinden geçti. Bu süreç vücut sağlığına iyi geldi. Ruhi bunalımlarına da iyi gelmesini arzu ederdi ama gittikçe içine kapandı. Hayata küstü. Bu zaman diliminde herkesten, her şeyden ve en çok kendinden nefret etti.

 

Şahin, insan ne kadar garip bir varlık diye düşündü. Kazadan önce fiziksel engelli insanları görse önemsemezdi. Hatta canını sıktığı için sokakta karşılaşmak bile istemezdi. Faal olarak avukatlık yaptığı dönemde bilinçli olarak hiçbir engellinin davasını üstlenmedi. Parayı sevmediğinden değil, engellilerle yüz göz olmak istemediğinden.

 

Engellileri yok sayarken, bir gün kendisinin engelli olabileceğini hiç düşünmediğini fark etti. Kimden veya nereden duyduğunu hatırlamıyordu ama şu sözün doğruluğu -tüm gerçekliği ile- hayatının orta yerine yerleşmişti. “Herkes engelli değildir ama engelli adayıdır.” Keşke kazadan önceye dönme imkânı olsa, keşke kaybolan yıllarını geri alabilse… Böyle bir şey mümkün olsa yine engellileri yok sayar mıydı? Samimi olarak böyle bir soru sorulsa vereceği cevaptan korkarak ürperdiğini hissetti.

 

Kazadan bir yıl geçmesine rağmen bir türlü toparlanamayan Şahin’in önce iş hayatı bitti. Ortakları ile karşılıklı anlaşarak avukatlığı bıraktı. Ortaklarının tüm ısrarları fayda etmedi, onların kendisine sunduğu teklifleri geri çevirdi.

 

Bu gelişme, zaten kötü giden evliliğinin bitmesine yol açtı. Eşi daha fazla dayanamayacağını söyleyerek boşanmak istedi. Eşi boşanmak için ofisime geldiğinde tesadüfen karısını arayan Şahin, telefona beni istedi. Bana “sayın meslektaşım, ne istiyorsa, ne talep ediyorsa kabul et, protokol yap ben imzalayacağım, bir an önce bu iş bitsin” dedi.

 

Kazadan sonra dışarıya çıktığı zamanlar, insanların kendisine acıyarak bakması, yanından geçip gidenlerin sanki mecburlarmış gibi kafalarını geri çevirip tekrar kaçamak göz atmaları psikolojisini mahvetmeye yetti.

 

Şahin -ablası ve annesi etrafında pervane gibi dönmesine rağmen- gittikçe derinleşen bir çukurda sürüklendiğinin farkındaydı. Bu arada sağlığı da gittikçe kötüleşiyordu.

 

Şurası kesindi: Engelli olarak yaşamak çok zordu. Fakat sonradan engelli olup hayata tutunmak galiba kendisi için mümkün değildi.

 

İntihar etmeye karar verdi. Bu iş için gerekli cesaretini toplamak birkaç haftasını aldı. İntihar öncesi rastgele tuşladığı numaradan gelen mesaj yüreğini titretti. “LÜTFEN” kelimesi içinde derin bir hüzün, büyük bir aşk hissetti. İntihardan vazgeçti.

 

Betül’le hayata yeniden tutundu. Betül’ün duru, temiz varlığı karşısında adeta eridi. Küstüğü kaderi ile barıştı. Aşkın ne olduğunu Betül’ün kelimelerinde buldu.

 

Betül’e, sakat bacağını göstermeyen vesikalık fotoğrafını, karşılığında ondan da fotoğraf geleceğini umarak gönderdi. Fotoğraf yerine şu mesaj telefonuna geldi:

 

-Resmimi gönderirsem, beni çirkin bulmandan ve arkadaşlığımızı bitirmenden korkarım. Ama beklediğimden daha yakışıklı olduğunu itiraf ediyorum.

 

Şahin bu mesajdan sonra cesaretini toplayarak Betül’ü aradı. Üçüncü cevapsız aramadan sonra telefonuna gelen mesaj bütün hayallerini yıktı.

 

-Konuşmakta çok ısrar edersen bir daha mesaj atmam. Seninle mesajla tanıştım şimdilik böyle devam ettirmek arzusundayım.

 

İki yıl içinde binlerce kere mesajlaştılar. Hemen her konuda birbirlerine mesaj attılar. Şahin, sakatlığı ve mesleği dışında hiçbir şeyi Betül’den saklamadı. Sakat olduğunu bir türlü söyleyemedi. Mesleğini de söylemek istemedi. Betül sayesinde hayata tutunan Şahin, öbür taraftan hastalıklarla boğuşmaya da devam etti.

 

Betül’ün telefonuna bir gece yine üç mesaj geldi:

 

-İki yıl önce intihardan beni sen kurtardın. Kendimden iğrenerek, Tanrı’ya söverek, kaderime lanet ederek hayatıma son verecektim.

 

-Şimdi yine ölmek üzereyim. Ama iç huzurum var. Allah’a inanıyor, seni karşıma çıkaran kaderime şükrediyorum.

 

-Hakkını helal et, seni çok sevdim.

 

Sabah uyanan Betül, mesajları görür görmez cevap yazdı. Fakat telefon kapalı olduğu için mesajlar yerine ulaşmadı.

 

Öğleden sonra internette okuduğu haber ve gördüğü fotoğraf karşısında Betül, ağlama krizine girdi. Şahin’in vefat haberi gözü önünde akıp gidiyordu. Sevgilisinin bilmediği hayat hikâyesini okudu. Geçirdiği kaza yüzünden engelli hale gelişini, kendisinden saklamasına da çok içerledi.

 

Telefonuna Şahin’den bir mesaj geldi. Heyecan ve korku ile baktı:

 

-Kardeşim vefat etti. Akşam evinde toplanıp dua edeceğiz. LÜTFEN siz de gelin…

 

Annesi ile gitti. Ağlamaktan gözleri şişmiş olmasına rağmen, eve girer girmez güzelliği hemen dikkat çekti. Şahin’in ablası ve annesi uzun bir süre Betül’e sarılıp ağladı. Ablası:

-Allah senden razı olsun. Şahin, hayatında son iki yıl mutlu olduğu kadar hiç mutlu olmadı. Hastalığını sen üzülme diye sakladı. O mesajlarınızın hepsini ben de okudum. Sizi ölesiye sevdi. Huzur içinde ruhunu teslim etti.

 

Betül yerine annesi cevap verdi.

 

-Hanımefendi başınız sağ olsun. İltifatınız için teşekkür ederim. Kızım da kardeşinizi çok sevdi. Zannediyorum gerçeği siz de yeni öğreneceksiniz. Betül, engelli bir kızdır. Doğduğu günden beri ne duyabilir ne de konuşabilir...

 

(NOT: Daha önce başka bir sitede yayınladığım bu kısa öykümü, habername.com'daki okuyucularım için tekrar yayınlıyorum)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.