Demliyazılar
Annadık Amca..!
Annadık Amca..!
Ne güzel demiş Rıfat Araz ölümle ilgili mısralarında;
“Hani dünya benim diyen;
Taht devirip, taçlar giyen?..
Bazen gizli, bazen ayan;
Bir esrârlı yoldur ölüm!..
Gâh sevinçtir, gâh da hüzün;
Bir dost için bayram, düğün!..
Gafillere, zorlu bir gün;
Alev alev seldir ölüm!..”
Kim kaçmış ki ölümden? Kaçsaydı şairin dediği gibi taht devirip, taçlar giyenler kaçardı.
Aslında ölüm kötü bir şey değil. Eğer ölüm kötü bir şey olsaydı hiç uğrar mıydı Rahmet Peygamberi’ne?
Biz ölümü kötü bilsek de iyi bilsek de mutlaka hissedeceğiz.
Belki hazırlıklı, belki de hazırlıksız.
Elbet gelecek ölüm bize.
Belki de ansızın yakamızdan tutacak bizi ve görevini yapacak Azrail Melek.
Dünyadan nice insanlar geçti. Rahmetli Cahit Zarifoğlu üstad ne kadar güzel vurgulamış ölümü dünya için bir değirmendir diyerek.
Her doğanı öğütüyor. Her yaratılanı da.
Baki olan sadece Allah, diğerleri fani.
Ölüm aslında yok oluş değildir, bilakis Hz. Mevlana’nın dediği gibi kavuşmaktır Sevgili’ye.
Hz. Mevlana, “Cenazemi gördüğün zaman ayrılık ayrılık deme. Benim buluşmam, kavuşmam işte o zamandır” diyerek ölümü, asıl Sevgili olan Hz. Allah’la buluşmak olarak niteler.
Kendini bilen gerçek Müslüman hiçbir zaman ölümden korkmaz.
Çünkü o hazırlıklıdır ölüme. Her an ölümü ensesinde hisseder ve ona göre hayatını yaşar.
Eğer Müslüman ölümden korkuyorsa demek ki ahiret azığını pek hazırlamamıştır.
Hz. Mevlana yine ne güzel demiş bunun için; “Sen müminsen, tatlı isen; ölümün de mümin olur. Kâfir ve acı isen, ölümün de kâfirdir."
Ölümü her gün, her an hissetmeli ve ona göre yaşamalı.
Hiç olmazsa birkaç dakika gözlerini kapatarak kendi ölümünü göz önüne getirmeli ve kendi senaryosunu yazarak yaşamalı ölümü.
…
Şu kırk yıllık ömrü bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirsem sanki bir gün gibi geliyor bana.
Belki de kitaplar dolusu hatıralarım var ama şu kırk yıllık ömür ne kadar çabuk geçmiş diyorum kendi kendime.
Ne kadar yaşasak da bir gün ben de göçeceğim bu dünyadan.
Demek ki bu dünyadan göçerken hayırla yad edilmek için güzel şeyler bırakmak lazım.
Sevenlerin üzülse de sen sevindirmeyi bileceksin yaptıklarınla.
Aynen Amcam gibi.
Tam 9 ay 11 gündür dünyadan bihaber, yatağında yatıyordu.
Belki acıları vardı.
Ne bize konuşabiliyordu, ne de bizi duyabiliyordu.
Sadece nefes alabiliyordu.
Ne zordu onunla konuşamamak ve onu dinleyememek.
Merdiven dayamıştı seksenli yaşlara.
Neler yaşamıştı bunca yıllık ömründe?
Kimi zaman acıyla yoğrulmuştu ömür, kimi zaman da güzel hatıralarla.
O da nefis taşıyordu ve nice hataları, günahları olmuştu.
Ama biz onun güzel yanlarını daha çok gördük, eksikliklerine nazaran.
Severdi canı gibi tüm sevdiklerini.
Hele hele o muzipçe gülümsemeleri yok muydu onun?
Ne kadar da hoş gülümsemeydi o?
Konuşkandı.
Her konuşulanı can kulağıyla dinlerdi.
Merhamet yüklüydü gönlü.
Gönlünden akıtırdı merhamet damlalarını.
Hele hele onun kendine özgü konuşması yok muydu?
Her sözün sonunda “annadın mı?” derdi.
Biz de hep annardık.
Ama ona ölümün yakışacağını hiç anlayamadık.
Evet Amca!
Senin son gülümsemenden annadık ölümü taddığını.
Ve ölümle birlikte güzelliklere gülümsediğini.
Kim bilir Cenneti gördün de gülümsedin.
Belki de seni karşılayanlara hoş tebessümde bulundun..
Sonuçta canım Amcacığım biz seni pek "annamadık" ama o son nefesindeki gülümsemenle ölümün sana ne kadar yakıştığını annadık.
İnşaallah bize de ölüm böyle yakışır Sevgili Amcacığım..!
Not : Amcamın vefatı nedeniyle bana telefonla, elektronik postayla, köşeme taziye gönderen tüm dostlarıma teşekkür ediyorum. Allah amcamla birlikte tüm geçmişlerimizin ve rahmet-i rahmana kavuşanların mekânlarını cennet eylesin (amin).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.