xxx98
Amerikada bir devrin sonu mu yaşanıyor?..
JF Kennedy Havalimanı'ndan şehre gidiyorum pazar günü akşamüstü. Taksinin şoförü siyah ve de konuşkan.
Klasik sorum:
Hayat nasıl?
Gülüyor kocaman:
Bak, hava çok güzel ama ekonomi çok kötü, işler berbat...
Oyunu kime vereceksin?
Oyum Obama'ya...
New York Times'ı karıştırıyorum.
İlginç bir başlık:
Seçim araştırmaları ırk hakkında yalan söyleyebilir mi?
Yazıda demek isteniyor ki:
Barrack Obama, Amerikan tarihinin ilk siyah Başkan adayı.
Kazanırsa, bu Amerika için bir devrim olacak.
Seçim araştırmalarında Obama altı yedi puan önde gidiyor. Araştırmalar sandıkta doğrulanırsa, Cumhuriyetçi aday John McCain'i büyük siyasal bir hezimet bekliyor.
Ama kuşku besleyenler de var.
Diyorlar ki:
Oyum Obama'ya diyenlerin bir bölümü, yalan söylüyor olabilir. Samimi olmayabilirler. Anketçilere öyle derler ama sandık başına gittiklerinde, Obama'ya oy vermeyebilirler, bir siyahı Amerikan Başkanı olarak görmek istemedikleri için...
Olabilir mi?
Bir tarihte, Los Angeles Belediye Başkanlığı seçimlerinde yaşanmış böyle bir olay. Siyah aday, araştırmalarda açık ara önde olmasına rağmen seçimi kaybetmiş...
Yani anketler yalan söylemiş!
Aynı şey Barrack Obama'nın başına gelebilir mi?
Seçimlere üç hafta kaldı.
İngiltere'nin eski başbakanlarından ve İşçi Partisi liderlerinden Harold Wilson'ın siyaset literatürüne soktuğu, Siyasette bir hafta çok uzun bir süredir diye meşhur bir sözü vardır.
Doğru sözdür.
Ancak internet çağında bu bir haftayı, birkaç güne indirmek de mümkün.
Seçim kampanyasında öylesine olmadık şeyler yaşanabilir ki siyasetin havası öylesine değişebilir ya da Obama öyle büyük bir yanlış yapabilir ki, bir bakarsınız McCain hiç beklenmedik bir anda yeniden yükselişe geçmiş.
Nitekim, böyle bir olay şu sıralar yaşanıyor. Obama'yla McCain seçim araştırmalarında başa baş giderken, finans krizi öyle bir patlama yaptı ki, Cumhuriyetçiler neye uğradıklarını şaşırdılar.
Piyasalarla birlikte McCain de tepetaklak giderken, Obama'nın iktidar dalgası yükselmeye başladı. New York Times'daki bir değerlendirme yazısında bir cümle dikkatimi çekiyor:
Cumhuriyetçi Parti'nin doruklarında umutsuzluk her geçen gün yaygınlaşmakta...
New York Times'ın finans sayfalarından birinde koca bir başlık:
Daha kötüsü olamazdı ama oldu!
Bir köşe yazısının girişi:
İşler çok fena, çok çok fena!
Otel odamda ilk işim akşam haberleri için televizyonu açmak oluyor.
13. Kanal'da George Soros:
Bir devrin sonunu yaşıyoruz.
Kapitalizmin mi sonu?..
Sanmıyorum. Ama gelişmelerden son derece kaygılıyım. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ama nasıl olacak?..
Yanıt henüz belli değil.
Kriz ne kadar sürecek?
Daha nereye kadar derinleşecek?
Ekonomiyi nasıl vuracak?
Hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan bir Bush yönetiminin daha 2009'un Ocak ayının ortalarına kadar iktidarda kalacak olması, işleri daha beter karıştırmaz mı?..
Soru çok yanıt yok!
Karamsarlık gitgide büyüyor.
New York Times'ın manşeti:
Başkan Bush yönetimi, kurtarma planını gözden geçirecek. Yeni yaklaşıma göre devlet, ülkenin bankalarına doğrudan sermaye enjekte edecek. Bir başka deyişle, bankacılık sektörü kısmen millileştirilmiş olacak.
ABD'de bankalar millileştiriliyor.
Sanki dünyanın sonu...
New York'la ilgili bir haber:
New York'lular çok tedirgin. Şehirde ekonomik durumun kötüye gitmesiyle birlikle, suç oranının eskisi gibi yükselişe geçmesinden korkuluyor. New York, 1987 ekonomik krizinde de bunu yaşamıştı. İşsizlikle birlikte hırsızlık, cinayet, gasp bir anda patlamıştı. Son on beş yılda güvenlik açısından fevkalade iyileşen New York'u yeniden eski kötü günler mi bekliyor?..
Paranın başkenti New York'un, anlaşılan, vücut kimyası bozuluyor.
Ve Amerika'nın morali bozuk!
Artık kendine olan güvenini kaybetmeye başlayan bir Amerika'nın tarih sahnesine çıktığı söylenebilir.
İster istemez akla takılıyor:
Amerika ile birlikte dünyada da bir devrin sonu mu?
İşte böylesi koşullarda, değişim sloganıyla bir büyük bir iktidar dalgası kabartan Barack Obama gerçekten umut olabilecek mi?
Bir başka deyişle:
Amerika, bir Obama Devrimi yaşayabilecek mi?
Bu hafta yazılar New York'tan.
Klasik sorum:
Hayat nasıl?
Gülüyor kocaman:
Bak, hava çok güzel ama ekonomi çok kötü, işler berbat...
Oyunu kime vereceksin?
Oyum Obama'ya...
New York Times'ı karıştırıyorum.
İlginç bir başlık:
Seçim araştırmaları ırk hakkında yalan söyleyebilir mi?
Yazıda demek isteniyor ki:
Barrack Obama, Amerikan tarihinin ilk siyah Başkan adayı.
Kazanırsa, bu Amerika için bir devrim olacak.
Seçim araştırmalarında Obama altı yedi puan önde gidiyor. Araştırmalar sandıkta doğrulanırsa, Cumhuriyetçi aday John McCain'i büyük siyasal bir hezimet bekliyor.
Ama kuşku besleyenler de var.
Diyorlar ki:
Oyum Obama'ya diyenlerin bir bölümü, yalan söylüyor olabilir. Samimi olmayabilirler. Anketçilere öyle derler ama sandık başına gittiklerinde, Obama'ya oy vermeyebilirler, bir siyahı Amerikan Başkanı olarak görmek istemedikleri için...
Olabilir mi?
Bir tarihte, Los Angeles Belediye Başkanlığı seçimlerinde yaşanmış böyle bir olay. Siyah aday, araştırmalarda açık ara önde olmasına rağmen seçimi kaybetmiş...
Yani anketler yalan söylemiş!
Aynı şey Barrack Obama'nın başına gelebilir mi?
Seçimlere üç hafta kaldı.
İngiltere'nin eski başbakanlarından ve İşçi Partisi liderlerinden Harold Wilson'ın siyaset literatürüne soktuğu, Siyasette bir hafta çok uzun bir süredir diye meşhur bir sözü vardır.
Doğru sözdür.
Ancak internet çağında bu bir haftayı, birkaç güne indirmek de mümkün.
Seçim kampanyasında öylesine olmadık şeyler yaşanabilir ki siyasetin havası öylesine değişebilir ya da Obama öyle büyük bir yanlış yapabilir ki, bir bakarsınız McCain hiç beklenmedik bir anda yeniden yükselişe geçmiş.
Nitekim, böyle bir olay şu sıralar yaşanıyor. Obama'yla McCain seçim araştırmalarında başa baş giderken, finans krizi öyle bir patlama yaptı ki, Cumhuriyetçiler neye uğradıklarını şaşırdılar.
Piyasalarla birlikte McCain de tepetaklak giderken, Obama'nın iktidar dalgası yükselmeye başladı. New York Times'daki bir değerlendirme yazısında bir cümle dikkatimi çekiyor:
Cumhuriyetçi Parti'nin doruklarında umutsuzluk her geçen gün yaygınlaşmakta...
New York Times'ın finans sayfalarından birinde koca bir başlık:
Daha kötüsü olamazdı ama oldu!
Bir köşe yazısının girişi:
İşler çok fena, çok çok fena!
Otel odamda ilk işim akşam haberleri için televizyonu açmak oluyor.
13. Kanal'da George Soros:
Bir devrin sonunu yaşıyoruz.
Kapitalizmin mi sonu?..
Sanmıyorum. Ama gelişmelerden son derece kaygılıyım. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ama nasıl olacak?..
Yanıt henüz belli değil.
Kriz ne kadar sürecek?
Daha nereye kadar derinleşecek?
Ekonomiyi nasıl vuracak?
Hiçbir inandırıcılığı kalmamış olan bir Bush yönetiminin daha 2009'un Ocak ayının ortalarına kadar iktidarda kalacak olması, işleri daha beter karıştırmaz mı?..
Soru çok yanıt yok!
Karamsarlık gitgide büyüyor.
New York Times'ın manşeti:
Başkan Bush yönetimi, kurtarma planını gözden geçirecek. Yeni yaklaşıma göre devlet, ülkenin bankalarına doğrudan sermaye enjekte edecek. Bir başka deyişle, bankacılık sektörü kısmen millileştirilmiş olacak.
ABD'de bankalar millileştiriliyor.
Sanki dünyanın sonu...
New York'la ilgili bir haber:
New York'lular çok tedirgin. Şehirde ekonomik durumun kötüye gitmesiyle birlikle, suç oranının eskisi gibi yükselişe geçmesinden korkuluyor. New York, 1987 ekonomik krizinde de bunu yaşamıştı. İşsizlikle birlikte hırsızlık, cinayet, gasp bir anda patlamıştı. Son on beş yılda güvenlik açısından fevkalade iyileşen New York'u yeniden eski kötü günler mi bekliyor?..
Paranın başkenti New York'un, anlaşılan, vücut kimyası bozuluyor.
Ve Amerika'nın morali bozuk!
Artık kendine olan güvenini kaybetmeye başlayan bir Amerika'nın tarih sahnesine çıktığı söylenebilir.
İster istemez akla takılıyor:
Amerika ile birlikte dünyada da bir devrin sonu mu?
İşte böylesi koşullarda, değişim sloganıyla bir büyük bir iktidar dalgası kabartan Barack Obama gerçekten umut olabilecek mi?
Bir başka deyişle:
Amerika, bir Obama Devrimi yaşayabilecek mi?
Bu hafta yazılar New York'tan.