Aytekin ATASOYU

Aytekin ATASOYU

Altın Mayalıların Türkiye Macerası

Platon devleti kimin yönetmesi gerektiği konusunu tartışırken bu soruya devleti altın mayalılar olarak tarif ettiği seçilmişlerin yönetmesi gerektiğini; bu seçilmişlerin doğuştan diğerlerine göre her bakımdan (akıl, yetenek, asalet vb) üstün olduğunu söylemiştir. Platona göre bu seçilmişler daima yönetecekler diğerleri de daima yönetilen olacaklardı. Platonun bu seçilmişler veya bir başka ifadeyle seçkinler sınıfı devletin merkezinde bulunurlar ve devletin her türlü nimetinden faydalanırlardı. Elit sınıf dışında kalanlar yani çevredekiler elit sınıfın isteklerine tabi yaşamak, onların dediğini yapmak zorundadırlar.

 

Elit sınıfın kendi imtiyazlarını korumak için çevreye uyguladığı totaliter tavır zaman içerisinde çevreden merkeze bir baskının oluşmasına yol açar ve zamanla çevre merkezdekini uzaklaştırarak onun yerini alır. Onun içindir ki pareto "tarih aristokratlar mezarlığıdır" der. Çevrenin merkeze uyguladığı baskının nasıl sonuçlanacağı, merkezin bu baskıya ne kadar dayanacağı ile yakında ilgilidir. Çevre; özgürlük, insan hakları, eşitlik vb parametrelerle merkeze güçlü bir baskı uygularken, merkezde bu baskıya ideolojik kavramların yanı sıra güvenlik, istikrar gibi kendi parametreleri ile karşı koyar. Son zamanlarda orta doğuda ortaya çıkan hareketlenmeleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Ülkemiz açısından meseleye bakacak olursak; çevrenin merkeze uyguladığı baskıya merkezde bulunanlar bir takım kavramların (sistemin bekası, laiklik, irtica tehdidi vb) arkasına saklanarak büyük bir direnç göstermekte ve bu devinimi engellemeye çalışmaktadır.

 

Yaklaşık 90 yıllık cumhuriyet tarihimizde ülkemizde muktedir olanlar kendilerini platonun altın mayalılar olarak tanımladığı kişiler olarak görmüşlerdir. Devletin bütün nimetlerinden faydalanan bu elit kesim, devlet nimetlerini kendilerinden hep aşağı gördüğü, horladığı kesimle paylaşmayı içlerine sindirememekte, sahip oldukları imtiyazı kaybetmek istememektedirler. Çevreden gelen baskıyı engellemek ve bu baskının merkezde bir dönüşüm ve değişime yol açmasını önlemek içinde her türlü yolu denemektedirler. Ülkemizdeki ilk çevre merkez dönüşümü olan Menderes dönemi, 27 Mayıs ihtilali ve ihtilal sonrası üç bakanın asılmasıyla merkezdekiler tarafından engellenmiş ve merkezdekiler bu kanlı darbe ile çevrenin baskısını ve değişimi çeyrek asır ötelemiştir. Merkezin çevreden gördüğü ikinci güçlü baskı Özal’ın iktidara gelmesiyle olmuştur. Fakat bu dönüşüm ve değişim rüzgârı merhum Özal’ın tartışmalı ölümüyle tam bir dönüşüm ve değişime sahne olmadan son bulmuştur. 1995 seçimleriyle merkez çevreden güçlü bir baskı daha hissetmiş fakat bu baskı çevredekilerin yöntem yanlışlığı yüzünden 28 Şubat post modern darbesiyle sonlandırılmıştır. Gerek Menderes, gerek Özal gerekse Erbakan hoca ile çevrenin baskısı tam bir dönüşümü ve değişimi gerçekleştirememiş, her seferinde merkezde bulunan elitler çevrenin merkeze yerleşmesine izin vermemiş ve çevrenin iktidar olmasını engelleyemese de muktedir olmasını engellemiştir.

 

Çevreden merkeze doğru olan son güçlü baskı ise 2002 Kasım seçimleriyle AK Partinin iktidara gelmesiyle kendini hissettirmiştir. Bu baskı toplumsal, siyasal, kültürel alanda öncekilerin aksine ciddi bir dönüşüm ve değişime neden olmuştur. Bu dönüşümün en güçlüsü ve sembol sayılabilecek olanı 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimidir.  Kayserili bir esnaf çocuğu olan, eşi başörtülü, kendini muhafazakâr olarak tanımlayan çevrenin merkezinde olan biri merkezin en tepe noktası olan Cumhurbaşkanlığına aday olmuştur. Fakat merkezde bulunanlar 27 Mayıs ve 28 Şubattan önce yaptıkları gibi kara propagandaya başvurarak toplumda psikolojik baskı unsuru olarak kullanılan rejim tehlikede, laiklik elden gidiyor, irtica geliyor yaygarası koparmıştır. Bu ve benzeri tahriklerle cumhuriyet mitingleri adı altında vatandaşlar sokağa dökülerek elitler tarafından hükümet üzerinde baskı oluşturulmak istenmiştir. Nihayetinde ise asker  muhtıra vererek bu dönüşümü engellemeye çalışmıştır. Hükümetin dik duruşu ve muhtıraya sivil bir muhtırayla karşılık vermesiyle çevrenin merkeze girmesinin önündeki en büyük engel olan psikolojik eşik aşılmış ve merkezdeki elitlerin hamleleri boşa çıkarılmıştır. Muhtıra ve gösterilerle dönüşümün sembolü olan Cumhurbaşkanlığı seçimini engelleyemeyen elitler nihayetinde Anayasa mahkemesi yoluyla bu dönüşümü bir müddet öteleyebilmişlerdir. Fakat hatırlanacağı gibi hükümetin Anayasa mahkemesi kararına karşı seçim kararı alması, Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi için yapılan anayasa değişikliğini referandumda halka onaylatması, yapılan genel seçimlerde büyük halk desteği sağlaması sonucunda ötelenen cumhurbaşkanlığı seçim süreci çevrenin istediği gibi sonuçlanmıştır.

 

Seçimden kısa bir zaman sonra merkezde bulunanlar dönüşümün daha derin kliklere ulaşmasını önlemek için değişimin öncüsü olan iktidar partisini kapatmak ve dönüşümün sembol isimlerine siyasi yasak getirmek için Hukuku machavelist mantıklarına alet etmişler ve bu yolla dönüşümün derin kliklere ulaşmasını önlemeye çalışmışlardır. Bu girişimlede istedikleri sonuç alamayan merkezdekiler toplumdaki bu değişim ve dönüşüme rıza göstermek yerine başka bir yönteme başvurmuşlardır. Laiklik, irtica gibi kavramların psikolojik etkisini yitirmesiyle birlikte merkezde olanlar, toplum nezdinde etkili olabilecek sivil dikta, yargı bağımsızlığı gibi başka kavramlara yönelerek dönüşümü engelleme çabasına girişmişlerdir. Tüm çabalara rağmen çevre merkez dönüşümü ve bu dönüşüme paralel olarak ortaya çıkan değişimi engelleyemeyen platonun altın mayalıları halen daha bu kavgalarını sürdürmektedirler. Bunun için mevcut kadrolarda bile değişikliğe gitmişlerdir.

 

Merkezin siyasal kanadı ve bu kanadın siyasi partisi ile özdeşleşmiş genel başkanı bir kaset skandalı ile alaşağı edilmiş, yerine başka kadrolar getirilmiştir. Yeni kadrolar her ne kadar değişim taraftarı gibi gözükse de yeni kadrolardaki bu yönelim rasyonalitenin zorlayıcı bir sonucudur. Çünkü merkezde bulunanların çevreyi tasavvur biçiminde felsefi açıdan her hangi bir değişiklik yoktur.

 

Önümüzdeki 12 Haziran seçimi sonrası siyasi arenada ortaya çıkacak tablo, çevre ve merkez arasındaki dönüşüm ve bu dönüşüme paralel olarak gelişen değişimin hızını belirleyecek bir tablodur. Platonun altın mayalıları tarafından hazırlanmamış yeni bir anayasa bu dönemde hazırlanacak, Platonun altın mayalıları tarafından kronik hale getirilen Güneydoğu, Kürt, terör (adını siz koyun) sorunu için sosyal, siyasal, psikolojik çözüm yolları bu dönemde zenginleştirilecek, platonun altın mayalıları tarafından iğdiş edilen, kısırlaştırılan bilimsel, düşünsel, zihinsel zenginlik şu anki duruma göre daha da canlandırılacak, Platonun altın mayalıları tarafından televole kültürüne ve magazine yönlendirilen genç dimağlar, enerjilerini daha pozitif alanlara kanalize etme fırsatını bu dönemde bulacaklardır. Onun için siyasi partilerin aday listeleri çevredekiler tarafından bu gerçek ışığında değerlendirilmelidir. Listelerde kimin yer aldığı bu yönüyle teferruattır. Bundan dolayı özellikle değişimin tarafında olanlar küskünlük, kırgınlık, kızgınlık göstermemeli ve siyasi tercihleri ile değişime destek vermelidirler.

 

Aytekin ATASOYU

atb_ats@hotmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum