Hakkı ERÇETİN
Allah Taksimi-Kul Taksimi
Hemen belirteyim ki başlıktaki taksim kelimesine bakarak son zamanlar da çeşitli olaylar ile gündeme gelen İstanbul’daki Taksim aklınıza gelmesin. Bizim mevzumuz tamamen farklı. Bizimki bir nevi hayat bilgisi…
Çiftçi çocuğu olmam hasebiyle ziraat işleri yanında yaklaşık 15 sene çobanlık mesleğini icra etmişliğim vardır. Peygamber mesleği olarak kabul edilen bu işi yapmaktan her zaman şeref duymuşumdur.
Yapanlar bilir, koyun keçi gibi küçükbaş hayvanlar günün erken saatinde otlağa çıkarılır. Özellikle yaz günlerinde öğleden önce saat 10’u geçtiği zaman küçükbaş hayvanlar kesinlikle otlamaz. Bu vakitten ikindi vaktine yani hava serinleyene kadar gölgelik bir yerde dinlendirilir. Bu esnada da çobanlar istirahat eder.
Bu dinlenme vaktinde aynı bölgede bulunan çobanlar bir araya toplanırlar. Bu gurup için yazılı olmayan hiyerarşik bir yapı vardır. Guruptaki en yaşlı çoban mutlak reistir. Her sözü emirdir ve her konuda önceliği vardır.
Böyle bir dinlenme esnasında yaşları 7 ile 10 arasında değişen 5 çocuk ve 50 yaşını aşmış tecrübeli bir çobandan oluşan gurubun içinde yer almıştım. Ben de 8 yaşındaydım. Herkes yanında getirdiği torbalarını açarak öğlen yemeğine oturduk. Komşu Mehmet Ağa’dan hediye olarak ( Trakya bölgesine has) Edirne Güllesi olarak anılan (şimdilerde pek bulunmayan) tadı çok nefis olan bir karpuz gelmişti.
Bu dönemlerde köylük yerlerde hemen hemen her aile kendine yetecek kadar yazlık meyve ve sebze ektiği için soframıza karpuz gibi lezzetli bir meyveyi dahil etmek çok ta zor değildi.
Yemeği müteakip sıra karpuzun pay edilmesine gelmişti. Doğal olarak bu üleştirme işinin sahibi gurubun reisi konumundaki yaşlı çoban idi. Yaşlı çoban bize sordu; ‘çocuklar, Allah taksimi mi yoksa kul taksimi mi istersiniz? ‘
Çocuk aklı ve masumiyetiyle ilk aklımıza gelen seçenek Allah taksimi idi. Bunun üzerine yaşlı çoban karpuzdan ince dilimler kesip bize vermeye başladı. Hepimizin payını verince karpuzun yarıdan fazlası ona kalmıştı.
‘Aga, bu nasıl üleştirme?’ diye sorduk. O da, ‘ siz seçenek olarak Allah taksimi istediniz. Allah kadir-i mutlaktır. Dilediğine dilediğince verir. Haşa, yaptığından sual olunmaz. ‘ diye cevap verdi. Bunun üzerine söyleyecek sözümüz yoktu, eyvallah dedik.
Başka bir gün yine bir öğlen molasında sofra kurulmuş hediye kabilinden yine bir kapuz temin edilmişti. İş karpuzun taksimine gelince yaşlı çoban yine sordu; ‘Allah taksimi mi yoksa kul taksimi mi olsun?’
Önceki tecrübemize istinaden bu sefer kul taksimi olsun dedik. Yaşlı çoban ince dilimler halinde bizim paylarımızı verdiğinde yine karpuzun yarıdan fazlası ona kalmıştı.
‘Aga, bu ne iştir?’ diye sorduk.
O da; ‘siz kul taksimi istediniz. Kul dediğin çiğ süt emmiş bir varlıktır. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Adaletli de olur adaletsiz de…’ diye cevap verdi.
Bu cevap üzerinde anladım ki, taksim eden konumunda değilsen ya da taksim eden adil ve insaflı değilse üleştirme yönteminin adı ne olursa olsun karpuzdan alacağın hisse değişmiyordu.
Allah taksim eden konumundakilere her daim adil ve insaflı olmayı nasip etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.