Sebahattin BİLGİÇ
ALLAH SA’YINIZI ARTTIRSIN !
Çocukluktan çıktığımız dönemlerden itibaren elhamdülillah camiye ve cemaate devam etmeye çalışıyoruz. Allah vesile olanlardan razı olsun. Çocukluğumda ve gençlik yaşlarımda camiden çıkarken bazı yaşlı amcaların gözleri nemlenerek “Allah sayınızı arttırsın yavrum” deyişlerini hep hatırlarım. Tahsil hayatım boyunca da bu güzel duayı hep duymuşumdur.
Bizim yetiştiğimiz dönemlerde, hele batı bölgelerinde camilerde gençler fazlaca görünmezdi. Camilerde, sohbetlerde ve konferans salonlarında gençlere hasret kalmış bağrı yanık büyükler, gençleri evlatlarını ve torunlarını kucaklar gibi kucaklar, bağrına basardı. Toprağın suya, annenin evladına hasreti gibi bir hasretti bu.
Ama zor dönemlerdi. Tolumun ve resmiyetin, dinini yaşamaya çalışan insanlara karşı baskısı vardı. Biz uzun yıllar boyunca İrancılıkla, Humeynicilikle suçlandık hep. Bu suçlamalar için sakallı olmak yetiyordu. Yine bir faaliyet yaptığımızda parayı ya Rabıta’dan ya da İran’dan almakla suçlanırdık. “Gericilik” ilk sıfatımız, “hu”culuğumuz ise bir başka boynumuzdaki yafta idi.
Birçok arkadaşımız imam hatip lisesi öğrencisi olduğunu söyleyemezdi. Bu okulun öğrencisi olmak dikenli tarlada yürümek gibi idi. Çokça gerici diye sataşılır, ölü yıkayıcılar diye hakaretler edilir, resmigeçitlerde imamlar geçiyor diye dalga geçilirdi…
Bizler İslam’ı seven, iyi niyetli ama bilgisiz bırakılmış, hakikatinden uzak kalarak yetişmiş bir neslin çocukları ve torunlarıyız. İslam’ı seven ama İslami hayatı kavrayamayan, yaşamdaki sünnetin rahatsız ettiği bir neslin.
Lise birde iken namazlarda sarık takmanın sünnet ve sarıkla namaz kılmanın daha sevap olduğunu öğrendik. Heyecanla birkaç arkadaş manifaturacıya gittik sarık kestirdik. İyi de sarık sarmak da öyle kolay bir şey değil. Allah razı olsun hocamızdan onu da öğrendik. Fakat işin en zor tarafı camide sarık sarmak. Şapkasını ters çevirip namazını kılan cami cemaatine sarığın faziletini biz yaştaki çocukların anlatması hiç mümkün olmadı.
İlginç de bir hatıram var; bir Ramazan günü köyde sarığımı sardım en öne oturdum. Ben onları görmeyeyim de onlar beni varsın görsünler diye düşündüm. Cemaatin tepkisinden çekiniyorum. Allah rahmet eylesin beş vakit namazında eniştem geldi sarığımın kuyruğundan tuttu, bir oyana bir buyana sallıyor, hem de “ne len bu” diye dalga geçiyor. Gerek ilçede gerek köyde sünnete uymaya çalıştığımız için teşvik edip “aferin evladım “ diyen bir kişiyi bile hatırlamıyorum.
Ne acıdır ki bütün dünyaya hizmet etmiş, ilim, irfan, sevgi taşımış bir milletin kaybolan genç nesli var ve sağduyuyu yitirmiş yetişkinler bu neslin acısını çekemiyor.
İmanlı ve irfanlı nesiller nasıl oldu da birden kesildi? Nasıl oldu da yetişen nesiller uzun yıllar tarihine, ilmine, irfanına, dinine ve milletine yabancı ve sanki düşman yetişti? Ve nasıl oldu da bir millet yönünü kıbleden çevirdi?
Geçen gün üniversite gençliğine yaptığım derste kendilerine özellikle tanzimattan buyana yakın tarihimizi iyi öğrenmelerini tavsiye ettim. Tarih bizim en ciddi belleğimizdir. Geçmişini bilmeyen geleceğini kuramaz. Geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimiz tarihini iyi bilmeliler ki rayları sağlam tutmalılar.
Elhamdülillah büyük gayretler ve fedakarlıklarla yetiştirilen gençlerimizi şimdi her yerde görmek mümkün. Sayıları çoğaldı. Allah daha da çok etsin. Ama yetişen gençlik şuursuz yetişiyor. En basit bilgilerden yoksunlar. Dini tahsil yapanlar bile en basit İslami terimleri bilmiyorlar. Konferanslar, sohbetler, yazılan kitaplar, çıkarılan dergiler… onları pek ilgilendirmiyor. Gençlerimizin ilgi alanları artık çok farklı.
Onların genel kültürleri pek yok, sanattan habersizler ama bilgisayarda çok iyiler, çok kısa sürede cep telofonlarından hem de bakmadan mesaj yazabilirle. Dünyada sporu da onlara sorabilirsiniz. Mecburen test çözmede de iyiler. Ama ellerinin ucuyla iş yapıyorlar.
Ben bana yapılan duaya şimdilerde bir ekleme katarak gençlere dua ediyorum. “Yavrum Allah sayınızı ve sa’yınızı arttırsın.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.