Allah Bir Kulunun Hayrını Dilerse

Hayat imtihan dünyamız. Ekin tarlamız. Burada ekeriz, ahirette biçeriz. Ne ektiysek onu biçeceğiz.

Yaşadığımız sürece imtihanların biri biter, diğeri başlar. Hayatımızın her döneminde sınanırız. Son nefesimizi verinceye kadar yeni imtihan kâğıtları konacak önümüze. Ölümle birlikte imtihanın biter, sınav sonuçlarıyla karşılaşacağımız gerçek âleme adım atarız.

Çevremize dikkatle baktığımızda görürüz ki bazısı çocuğunun tedavisi için çırpınıyor, uçan kuştan medet umuyor, ağzı dualı olarak gördüğü herkese “Hastamız var, dua eder misiniz” diyor. Kiminin işleri bozulmuş, geçim derdiyle kıvranıyor ama umudunu yitirmiyor, “Bir gün bitecek bu darboğaz, düze çıkacağız inşallah” diye teselli ediyor kendini.

Kimisi de bir ekmeğe muhtaç. İçilebilir bir bardak suyun hasretini çekiyor.

Bu durumdaki aileler şükür ki ülkemizde giderek azalıyor.

Afrika ise kan ağlıyor. Somali başta olmak üzere çok sayıda Afrika ülkesinde açlıktan ölümler başladı. 12 milyon insanın açlık sebebiyle ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğu tespit ediliyor.

Her gün tonlarla ekmek, artırılmış yemek çöpe giderken bir insanın açlıktan ölmesi tam bir insanlı ayıbı. Hepimizin ayıbı, kusuru, sorumluluğu..

İbn Abbas r.a anlatır: Resulullah s.a.s’den şöyle buyurdular; “Farzları yerine getirdikten sonra, Allah’ın en çok sevdiği amel bir Müslümanı sevindirmektir.” (Münziri, er- Tergib vet-Terhib 3/394)

Bir insanın gönlüne sevinç koymanın türlü yolları var. Bir ihtiyacını gidermek, borcunu ödemek, güler yüzle karşılamak o yollardan sadece birkaçı.

Bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber s.a.s şöyle buyuruyor; “Aziz ve Celil olan Allah katında amellerin en sevimlisi, bir Müslümanı sevindirmen veya bir sıkıntısını gidermen yahut sabrını taşıran bir kederini ortadan kaldırman, yahut da borcunu ödemendir.”

Hz. Peygamber s.a.s bir başka müjdesi şöyledir; ”Allah’ın en sevdiği kulu, diğer kullarının hayır ve iyiliğini en çok isteyendir.”

Merhum Prof. Dr. Mahmut Es’ad Coşan Hocaefendi 1999 yılı Ramazan ayında yaptığı bir sohbette Hz. Peygamber s.a.s Efendimizin bir hadisinden yola çıkarak insanların gönlüne sevinç koymanın önemine dikkat çekiyor:

(Yâ enes! E mâ alimte enne min mûcibâtil-mağfireti idhâlükes-sürûri alâ ahîkel-müslim, tüneffisü anhü kürbeten ve tüferricü anhü gammen ev türcî ileyhi day'aten, ev takdì anhü deynen, ev tühlifühû fî ehlihî.)(Ramuzü’l-Ehadis, 494/9)

Enes RA'a Efendimiz'in tavsiyesi olduğu için, iyice hatırında tutmuş, o rivayet ediyor İbn-i Ebid-Dünyâ kitabına kaydetmiş bu hadis-i şerifi. Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:

"--Ey Enes! (Emmâ alimte) Sen hiç bilmedin mi ki, bilmiş olman lâzım, bil ki; (min mûcibâtil-mağfireti) Cenâb-ı Hakk'ın insanı afv ü mağfiret eylemesinin sebeplerinden birisi; onu icab ettiren, mağfireti sağlayan, insanı Allah'ın mağfiretine mazhar edecek işlerden birisi; (idhâlis-sürûri alâ ahîkel-müslim) mü'min kardeşinin gönlüne sevinç sokmandır, yâni onu sevindirmendir. Mü'min kardeşinin sevinmesi, senin mağfiret olunmana sebep olur."

Mü'min kardeşlerimiz ne kadar?.. Bir milyarın üstünde, birbuçuk milyar mü'min kardeşimiz var. Çevremizde, kuzey Irak'ta, Kafkasya'da, Balkanlar'da, Kıbrıs'ta, Kırım'da, Cezâyir'de, Tunus'ta, Somali'de, Afrika'da, Asya'da ve dünyanın pekçok yerinde mü'min kardeşlerimiz var. Onları sevindirmemiz lâzım! Onları düşünmemiz lâzım, onları desteklememiz lâzım!

Afv ü mağfiret istemiyor muyuz?.. "Allahım beni affeyle, şu Ramazanda beni bağışla, hatalarımı günahlarımı mağfiret eyle!.. Bundan sonraki ömrümde, beni kul olmağa muvaffak eyle... huzuruna vardığım zaman yüzümü ak eyle... Cehenneme atıp ateşlere yakma; cennetine dahil eyle, habîbine komşu eyle..." demiyor muyuz?.. diyoruz.

İşte onun yolu, mü'min kardeşine, müslüman kardeşine sevindirici bir iş yapmak...

Bunlar neler olabilir?.. (Tüneffisü anhü kürbeten) "O bir sıkıntıdan daralmışsa, ona bir nefes aldıracak bir destek yaparsın. (Ev tüferricü anhü gammen) Yahut da, bir şeye gamlanmış, kederlenmiş ise, o gamını, kederini giderirsin. 'Niye üzülüyorsun? Üzülme kardeşim, tamam, ben onu halledeyim!' dersin, onun o üzüntüsünü feraha, sevince çevirttirirsin. (Ev türcî ileyhi day'aten) Yahut kaybını ona buluverirsin, kaybettiği şeyi telâfi ediverirsin, gösteriverirsin. yitiğini bulmakta ona yardımcı olursun. (Ev takdì anhü deynen) Yahut borcunu ödeyiverirsin. 'Tamam, senin borcunu ödedim, üzülme kardeşim!' dersin; sevinir. (Ev tühlifühû fî ehlihî.) Yahut da o cihada filân gitmişse, ailesinin başında reis yoksa, hanım ve çocuklar yardımcısız kalmışsa; gidersin, onlara yardımcı olursun. 'Sizin büyüğünüz yok, çarşıdan bir şey alınacak mı, size bir yardımım dokunabilir mi? Bir hizmetim var mı?' diye gidersin."

Bizim kardeşlerimiz bu devirde seyahat oluyor, gidiyorlar. "Hocam, ben gittim, geldim. Bizim eve falanca arkadaş gitmiş, filânca arkadaş gitmiş. 'Bir ihtiyaç var mı, alınacak bir şey var mı bacı?' demiş. Maşaallah, benim yokluğumda yardımlarını esirgememişler." diyor.

Bazısı da diyor ki, böylelerine de rastladım:

"--Hocam, on beş gün işlerim için seyahatteydim, döndüm geldim. Hiç kimse kapımızı çalmamış. Bizim hanım ve çocuklar çok sıkıntı çekmişler."

Demek ki, giden bir kimsenin geride bıraktıkları kimselere yardım edip, onu sevindirmek tarzında da olabilir. O zaman o kişi memnun olur. Ötekiler de, başlarında büyükleri olmayanlar da, dardan kurtulmuş olurlar, dua ederler.

Tabii bu, seyahate gitmek de olabilir, ahiret yolculuğu da olabilir. Adamcağız ölmüş, dul karısı kalmış, yetimler kalmış... Yardımcı olmak lâzım!..

Şimdi, zelzeleler geçirdik. Birçok kardeşlerimizin evleri yıkıldı. Ailelerinden pek çok kimse toprak altında, duvar altında, beton altında kaldılar, şehid oldular inşâallah... Çünkü yıkılan duvar altında kalan şehid oluyor.

Onlar dertliler, perişanlar... Ne buzdolabı kaldı, ne evdeki eşyalar kaldı, ne yatak yorgan kaldı... Sıkıntıdalar. Şimdi onlara yardım etmenin zamanı. Elimizden geldiğince, bir kardeşimizi hiç olmazsa, kollayıp gözetebiliriz.

Yardım edilecek kimseler Türkiye'de var... Kafkasya'da var, Grozni'de var... Bombalar yağdı, evler yıkıldı, kar yağıyor... Bosna'yı çoktan unuttuk, Kosova'yı unuttuk. Oralarda gül gülistan mı ortalık?.. Kuzey Irak'ta, Somali'de Afrika'da, dünyanın her yerinde müslüman kardeşlerimize iyilik yapmak, onları sevindirmek, onların duasını almak çok sevaplı... Ramazanda özellikle yaparsanız, sevabı çok.

Ramazanda yapılan iyiliğin sevabı, aynı iyiliği Ramazan dışında yapsan alacağın sevabın yetmiş kat daha fazlası... Onun için zekâtlarınızı Ramazanda verdiyseniz sevabı kat kat...

Burada ictimâî dayanışma ve halkın devlet tarafından kollanması çok güzel yapılıyor. İşsize maaş var, kolaylıklar var. Kimsenin aç ve açık kalması bahis konusu değil...

Ama bizde fakir çok. Onun için, buradaki kardeşlerimiz de topladıklarını oralara gönderiyorlar, oradaki kimselere dağıtılmasını istiyorlar; doğru yapılıyor.

Allah-u Teàlâ Hazretleri hayrât ü hasenâtımızı kabul eylesin... Bizleri riyâdan, gösterişten korusun... Böyle şeylerin gizli olması lâzım ama, hoca olduğumuz için de söylemek zorunda kalıyoruz. Gizli olsa başkaları bilmez. Farz olan şeyleri âşikâre yapıp da, başkalarının da bilmesini ve hatırlamasını sağlamak da dinin usûlündendir.

Allah-u Teàlâ Hazretleri riyâdan korusun, gösterişten korusun... Amellerin sevabını kaçıran, ecir alınmasını engelleyen esbâbdan korusun, kurtarsın... O gibi durumlara düşünmesin...

Şu Ramazanı çok güzel geçirmeyi nasîb etsin... Ramazanın feyzinden, bereketinden tam istifadeyi nasîb etsin...”  (31. 12. 1999 – AVUSTRALYA)

Sözlerimizi bir ayet-i kerime ve bir hadisi şerifle noktalayalım.

Vermeliyiz ama nasıl?

İşte cevabı:

Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin iyilerinden (Allâh için) infâk edin. (Size verildiği takdirde) gözünüzü yummadan alamayacağınız (basit ve değersiz) şeyleri, hayır diye vermeye kalkışmayın! Allah’ın müstağnî ve övülmeye lâyık olduğunu bilin!” (Bakara, 267)

Hayır hasenat işlerini seven, iyilik yaptığında içine huzur dolan, insanların problemlerinin çözümüne vesile olarak dua almaya doyamayan, bir yardım kuruluşunun gönüllüsü, bağışçısı ya da çalışanı olmakla kendisini Allah’ın nasipli kulu sayıp şükreden herkese ne mutlu.

İşte müjdeniz;

Hz. Peygamber s.a.s buyurdu ki;
"İki haslet vardır ki, Alllah onları sever. İki haslet de vardır ki, Allah onlardan nefret eder: Allah'ın sevdiği iki hasletten biri cömertlik, diğeri ise maddi ve manevi fedakarlıktır. Allah'ın nefret duyduğu iki haslet ise, biri kötü ahlak, diğeri de cimriliktir. Allah, bir kulunun hayrını dilerse, onu insanların ihtiyaçlarını gidermede istihdam eder."
Münavi, Feyzü'l-Kadir, 3/444 (3924)

Hayırlı ve bereketli bir Ramazan geçirmeniz ve bayrama huzurla erişmeniz dileklerimle.

 

gumuslale@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum