Albay Abdülkadir Kırca ile Cinci Şerafettin

Haddim olmayarak bu yazımda kendimden ve bir okuyucumdan bahsedeceğim.

Yazmak benim için bir eğlenceden öte şarj olma eylemi. İçimdeki duyguları olsun, düşünceleri olsun kağıda dantel gibi işlemeye çalışıyorum ve bundan da haz duyuyorum.  

Belki bunda başarılı oluyorum belki de olamıyorum. Bu okuyucularımızın takdiri.

Ben her zaman doğruların peşindeyim. Olaylara objektif gözle bakarım. Kimseyi de kayırmam. Zaten olması gereken de bu.

Ben bu köşemden herhangi bir partinin sözcülüğünü de yapmam. Yazdıklarım mistik ve muhafazakâr içerikli yazılardır. Bunu kabul ediyorum. Fakat böyle yazıyorum diye de muhafazakârların oylarıyla iktidarda olan partiyi de ya da onlardan olan kişileri de iğnelemeyeceğim diye bir şey söz konusu olamaz.

Önceki yazılarımıza bakarsanız bunu daha iyi anlarsınız.

Kim yanlış yapmışsa hiç çekinmem yazarım.

Her yazdıklarımız da hatasız olacak değil, hatalar olabilir. Biz de bunu bildiğimizde olgunlukla kabul eder ve hatalarımızı düzeltiriz.

Ben hiçbir zaman karşı tarafın fikir ve düşüncelerine saygı duymam. Duymak zorunda da değilim. Zaten o fikir ve düşüncelere saygı duysam iç âlemim münafık olur.

Ancak fikir ve düşünceleri bana zıt olan insanlara saygı duyulacaksa duyarım. Fikirler ve düşünceler bir tarafa onu savunan kişiler bir tarafa.

Aslında zıt fikir ve düşüncedeki insanlara, benim fikir ve düşüncelerime katılan ancak eylem yapmayan kişilerden daha çok saygı duyarım.

Hiç olmazsa onun bir ülküsü var ve onun peşinde.

Okurlarım arasında çok sevdiğim bir kardeşim var. Yorumlarında mckgop diye yazan ama gönderdiği elektronik postada deşifre ettiğim Mustafa Can diye bir kardeşim. Kendisine teşekkür ederim. Kendisi vefanın İstanbul’da bir semt adı olmadığını gösterdi. Her zaman bizi takip eder ve yorum gönderir. Fikirlerimiz uyuşmasa da o bize karşı saygılı, biz de ona karşı sevgi doluyuz.

Kendisini Vefa Lisesi’nde okurken tanımıştım. Saygılı, cana yakın ve bilgiye aç bir insan. Zaten okuduğu okul kaliteli bir okul olduğundan geleceği parlak bir kardeşimdir. Kimler yetişmedi ki bu okuldan. Rahmetli Mehmet Akif Ersoy, Rahmetli Yahya Kemal Beyatlı, Rahmetli Peyami Safa, Rahmetli Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan, Kemal Sunal, Uğur Dündar, Gazanfer Özcan, Yusuf Ziya Ortaç, Tınaz Titiz gibi ismini sayamadığımız nice tanınmış ve toplum tarafından takdir edilmiş kişiler hep Vefa Lisesi’nin sıralarından geçmişlerdir.

Mustafa Can kardeşim, geçenlerde kendisi gibi Vefalı olan Uğur Dündar hakkında müptezel dediğimiz için içerlenmiş. Gönderdiği yorumlarda ve bana attığı elektronik postalarda böyle anlaşılıyor.

Ben hiçbir zaman cincileri sevmem. Hatta nefret ederim. Bunu en başta söyleyeyim. Müptezel Uğur Dündar diye yazdığım yazıda Şerafettin Yardımedici adlı cincinin Arena’da deşifre edilmesinden dolayı intihar ettiğini yazmıştım.

Bunu herkes kabul ediyor.

Sonuçta bu cinci adam deşifre oldu diye kendini öldürdü.

Bizim böyle yazmamız böyle bir cinciyi tuttuğumuz anlamına gelmez.

Ancak sonuçta bu adamın intiharına Uğur Dündar vesile oldu.

Hal böyleyken Abdülkadir Aygan adlı eski JİTEM'cinin itiraflarından dolayı malulen emekli Albay Abdulkadir Kırca’nın ölmesi de, cinci adamın da Uğur Dündar vesilesi ile ölmesi bence aynı pencereden değerlendirmeliyiz.

Sonuçta birisi itiraflardan dolayı diğeri de deşifre edilmesinden dolayı intihar etmiş.

Malulen emekli Albay Abdulkadir Kırca’nın intihar etmesine vesile olan Jitemci ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın söylediği itiraflar yeni değil.

Elinin altında internet olan her insan bir araştırma yaptığında bu itirafları 4 Şubat 2005 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde görebilir.

Diyarbakır DHA’dan Faruk Balıkçı ile yapılan röportajda Abdülkadir Aygan’ın dediklerine bir göz atalım.

PKK itirafçısı, daha önce öldürülen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın amcasının oğlu olan Sağlık-Sen Şube Başkanı Necati Aydın ile Ramazan Keskin ve Mehmet Aydın'ın öldürülmesi olayını da şöyle anlattı:

"Bir olay nedeniyle DGM'ye düşmüşlerdi. Mahkemeden çıktıktan sonra 'Emniyete gideceğiz, bir ifadeniz unutulmuş' diyerek polisin gözü önünde tekrar arabaya aldık. İki araçla Silvan- Diyarbakır arasındaki Kağıtlı Karakolu'nu geçtik. Köprü yakınında ayrılarak tarlanın içerisine girdik. Binbaşı Abdulkerim Kırcı tarafından kurşun sıkılarak öldürüldüler. Bu olayda Uzman Çavuş Uğur Yüksel, 'Adıyamanlı Apo' kod adlı Uzman Çavuş Abdülkadir Uğur, ben, Kemül Emlük, Diyarbakır İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Tuncay Yanardağ ve Binbaşı Abdulkerim Kırcı vardı.''

Yukarıda aynen alıntıladığım röportajda da görüldüğü gibi bu itiraflar yeni değil.

Uğur Dündar bağlı bulunduğu grubun çıkardığı gazetedeki bu itiraflara niye hiç değinmedi?

Eğer bu itiraflar muteber değilse niye Uğur Dündar o günkü yapılan röportajları yalanlamadı?

Yalanlamadıysa bu itirafların doğru olduğunu kabul etmesi gerekmez mi?

Eğer bu itiraflar doğruysa neden cinci adamın intiharından dolayı feryat ediyor?

 Sonuçta cinci adam da suçlu. 4 Şubat 2005 tarihinde Hürriyet’te yapılan röportajdaki itirafları doğruysa merhum albayımız da suçlu.

Aslında her ikisinin intihar etmesi hoş değil. Sonuçta insanlar hata yapabilirler, suç işleyebilirler. Yaptıkları bu suçların cezaları ispatlandıktan sonra ancak mahkemeler verebilir.

Cinci adamın yaptığı suçtan dolayı ancak ve ancak cezayı mahkeme verebilir.

Kişi suçu sabit olana kadar masumdur, kimse ona ceza veremez.

Uğur Dündar büyüğümüzün araştırmacı gazetecilik adına yapacağı tek şey delillerini mahkemeye sunar ve hükmü bekler.

Kimseleri ekranda yaptıklarından dolayı rencide edemez.

Şimdi sen beni anladın mı Mustafa Can?

Unutma ki can dostum, herkes Vefa’da okudu diye vefalı olacak veya ak sütün içindeki ak kaşık gibi olacak değildir.

Herkesin yanlışları olabilir ama bunu kabullenmek en büyük fazilettir.

Bunu hiçbir zaman unutma…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum