Ramazan KERPETEN
“AJAN SMITH”LER TELAŞTA!
HSYK’nın olaylı şekilde Erzurum’daki özel yetkili savcıların yetkilerini almasını taşıyor kamuoyu. Yüksek yargı, uzun bir müddettir tartışmaların merkezinde. Anayasa Mahkemesi’nin sık sık kapatma davasıyla gündeme gelmesi, Yargıtay’ın bazı tartışmalara dâhil olması, Danıştay’ın katsayı meselesindeki gibi kararlara imza atması…
Bütün bunlar yaşanırken, aslında dipten dipten bir başka sıkıntı ve telaş var.
Bunun siyasi sinyalini de yine CHP verdi. Sistemin refleksini yansıtan CHP adına Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresini tartışmaya açtılar. Hatta 5 yılını doldurduktan sonra, Cumhurbaşkanı’nın vereceği her kararı AYM’ne taşıyacaklarını açıkladılar. İnsanın: “Bayram değil, seyran değil..” diyesi geliyor.
Abdullah Gül’ün seçilmemesi için adeta rejimin bütün aygıtları direnç göstermiş, sistem sonuna kadar zorlanmış, en sonunda da 367 gibi kepazeliklere bile girilmişti.
Gül, bütün dirençlere rağmen seçildi, Anayasa gereği görev süresi 7 yıl ve 28 Ağustos 2014 'de vazifesi bitiyor. Yani normal şartlarda daha 4 yıl kadar süresi var. Ve bu dönem içerisinde de birileri için tehlike çanları çalıyor gibi!
Malum, şuan rejimin bekçiliğini yüksek yargı yürütüyor. Yapılacak her kanun değişikliği teklifinde yüksek yargı mekanizmaları harekete geçiyor ve bazen de kendi içtihatlarını hiçe sayma pahasına aykırı kararlara hükmedebiliyor.
KRİTİK ATAMALAR
Eğer Gül, normal süresince görevde kalırsa neler olacak?
Bundan önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yüksek yargıya üye seçmede rekor kırmış, HSYK üyelerinin çoğu dışında 11 asıl üyeli Anayasa Mahkemesi'nin 8 üyesini seçmişti. Hatta görev süresi dolmasına rağmen, yetkisini aşarak giderayak Anayasa Mahkemesi’ne üye seçmişti.
Gül de görevini tamamlarsa AYM’ne toplam 6 asıl üye seçmiş olacak.
11 asıl üye ve 4 yedek üyeden oluşan ve Yüce Divan yetkisi bulunan Anayasa Mahkemesi üyeleri 65 yaşına kadar görevde kalıyor ve cumhurbaşkanı ancak bu şekilde boşalma olması halinde bu yerlere atama yapabiliyor.
Asıl üyelerden Sacit Adalı Mart 2010'da emekli olacak. Adalı'dan sonra Nisan 2010'da asıl üye Necmi Özler, Kasım 2010'da asıl üye Şevket Apalak ile yedek üyeler Cafer Şat ve Musafa Yıldırım emekli olacak. Bunların yerine seçimi Gül yapacak.
2011'de yedek üye Fettah Oto'nun, 2013'te Fulya Kantarcıoğlu'nun, 2014'te ise Ahmet Akyalçın ile Mehmet Erten'in yerlerine asıl üye seçimleri yapacak. Böylece Gül, Anayasa Mahkemesi'ne 6 asıl, 4 de yedek üye seçerek çoğunluğu belirleyecek.
Gül ayrıca, yeni Yargıtay Başsavcısı ile Başsavcıvekilini de seçebilecek, tabii ki 2011’e kadar görevde kalabilirse. Ak Parti’ye iki de bir kapatmayı hatırlatan Abdurrahman Yalçınkaya Cumhurbaşkanı Sezer tarafından seçilmişti, sonrası Gül’ün tercihine kalacak.
Hâkim ve savcıların atama, yer değiştirme, terfileriyle cezalandırma yetkisi bulunan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) gelince;
HSYK'ya, görevi süresince Gül; kurulun doğal üyesi olan Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışında kalan tüm asıl üyelerinin yerine seçim yapabilecek.
Adalet Bakanı’na “kurmalı” yakıştırmasında bulunan HSYK Başkanı Kadir Özbek ve Musa Tekin'in görev süreleri Ekim 2010'da sona erecek. Aynı şekilde yedek üyelerin çoğunun görev süresi de bu yıllarda bitmiş olacak. Ve Gül, tüm bu boşalmaların yerlerine HSYK asıl ve yedek üyelerini atayacak.
Bakan ve müsteşarla birlikte yeni cumhurbaşkanının seçeceği 5 asıl ve 5 yedek üyenin bileşimiyle yepyeni bir HSYK oluşturulabilecek.
Cumhurbaşkanı, Danıştay üyelerinin dörtte birini seçme hakkına sahip ve Gül, Danıştay'da boşalacak üyelikler için seçim yetkisini kullanıyor.
Cumhurbaşkanı’nın ayrıca Anayasaya göre Askeri Yargıtay üyelerinin üçte birini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin (AYİM) hâkim sınıfından olmayan üyelerinin üçte birini (Genelkurmay'ın önereceği adaylar arasından) seçme hakkına sahip.
Cumhurbaşkanı’nın, Uyuşmazlık Mahkemesi üyelerini seçme hakkı da var. Sezer, gitmeden Uyuşmazlık Mahkemesi üyelikleri seçimlerini yapmıştı. Onların dört yıllık süreleri de doluyor.
Evet, listeye baktığımızda birilerinin neden bir zamanlar Gül’ün seçilmesine karşı çıktıklarını ve şimdi de, görev süresini tartışmaya açtıkları anlaşılıyor. Yani, kapatma davalarında vb genelde 9’da 2 oyla onay kararlarının çıktığı AYM’de dengeler değişebilecek.
İhtilallerle birlikte yeri güçlendiren ve sistemin ana sigortası haline getirilen cumhurbaşkanlığı işte böyle bir konumda…
“AJAN SMITH”LİK!
Çoğumuzun aklına gelmez ama birilerince Ankara’da bunun ince hesapları yapılıyor. Çünkü kendisini devletin ve sistemin sahibi sanan birileri, yüksek yargıyı sistemin bekçileri gibi görüp, oralarda “kendi adamları”nın olması fikrine kilitlenmiş durumdalar.
Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yönettiği Matrix filmini çoğumuz izlemişizdir. Artık kült filimler kategorisine girmiş olan seride Ajan Smith ve arkadaşları vardı. Bunların görevi, oluşturulmuş sanal ortamda sistemi korumak ve insanların uyanmasını, kendine gelmesini önlemekti. Onlar için en büyük tehlike; Morphis (Morpheus) ya da Neo gibi sisteme aykırı kabul edilen kimselerin yapıya dâhil olması ve diğer insanların kendisine gelmesini ve kendi başlarına hareket etmesini sağlamalarıydı. Bu korkularına karşı da ellerinden geleni yapıyorlardı “ajan”lar. Bazen sistemi bile zorluyorlardı. Kötü adam gördüklerini kovalarken, olağan hayatın akışını bile bozup, bazen sokaktaki bir adamın bile yerine geçerek mücadelelerini sürdürebiliyorlardı.
Sözü bu konuda fazla uzatmak istemiyorum fakat Matrix’in o ilk filmini, şu son yaşananlar penceresinde bir kez daha izlemenizi ve düşünmenizi tavsiye ediyorum.
Sakıncalı adam Neo; insanları Matrix’ten kurtarıp Zion'u korumaya çalışırken, elitist Ajan Smith, insanlardan da ve Matrix’ten de nefret eder. Neo özgür iradesi ile kendi kaderini ararken; Smith, virüs olmadan programlandığı doğrultuda, virüs olduktan sonra öfkeyle çoğalarak kaçınılmaz sona doğru sürüklenir.
Evet, sistemin “Ajan Smith”leri olarak öngörülen kurumların dağılımında değişiklik olacağı endişesi birilerini geriyor anlaşılan. Matrix’in son bölümünü izlediyseniz; aslında sisteme dâhil olacak her güç sistemi daha da güçlendirecektir. Çünkü bu sistem virüslü ve dirençsiz. Sistemi korumak için oluşturulanlar da virüsün kendisine dönüşmüşler…
Sistem de sürekli bir paranoya içerisinde. Bütün insanlarını kucaklayıcı, kuşatıcı ve hazmedici olabilse, insanlarını kategorize edip durmaktan vazgeçse, sistem sonunda daha da zenginleşecek ve güçlenecek.
Bu hamur çok su kaldırır fakat bir kaygımı dillendireyim son bağlamda; sisteme aykırı kabul edilenlerden reformcu Turgut Özal’ın, Cumhurbaşkanlığı süresi içerisinde ölümü büyük bir soru işareti olarak kalmıştı. Kurtlar Vadisi ekibinin Gladio filminde açıkça Özal’ın Gladio tarafından öldürüldüğünü gözler önüne serildi. Buna benzer iddialar ve deliller birçok. Kesin olan bir şey var ki; önemli atamalar yapmış olan Özal’ın, öbür dünyaya göçüyle, başka atamalar yapmasının önü de kesilmiş olduydu…
Şimdiki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün de kendisine her zamankinden çok dikkat etmesi gerekiyor. Derin yapılar, görülen Ergenekon davasıyla büyük yaralar alsa da, asıl yapı dışarıda duruyor. Ve bu yapı, yeri geldiğinde gözü bir hayli karartabiliyor.
“Ajan Smith”liğe soyunanlara son sözüm; bu histerik halinizle sistemi koruyorum derken aslında sistemi çok geriyor ve yaşanılmaz hale getiriyorsunuz. Ve sistem alarm veriyor, çökmek üzere. Sistemin devamını sağlamak için varken zamanla virüse dönüştünüz. Lütfen, kendinize gelin… (20 Şubat 2010)
RAMAZAN KERPETEN
Serbest gazeteci/ Hukukçu
Stockholm- İsveç.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.