Ahmet TÜRKAN
AHKAM KESME HASTALIĞI
Zamanımızın hastalıklarından, belki de çağlar boyu süren hastalıklardandır ahkam kesme hastalığı. Çok konuşmak, boş konuşmak ve de riski olmayan konularda sürekli atmak yani ahkam kesme hastalığı. Halbuki bir Müslümanın gereksiz yere boş konuşması, gevezelik etmesi asla hoş görülmemiştir.
Peki hangi konularda ahkam kesiyoruz.
Din, siyaset, spor, tercihler, moda, yemek gibi konular insanların en çok konuşmayı sevdiği ve hoş konuştuğunu sanıp aslında boş konuştuğu konular. Yani malayani konular.
Dini konularda herkes konuşuyor, bilsin, bilmesin bir cevabı bir fikri var. Halbuki ne kadar önemlidir dini konularda konuşmak. Bilgi gerekir, kaynak gerekir. Bu kaynak, Kur’an, sünnet, İcma-i ümmet ve Kıyası Fukaha kaynaklarından birine dayanmalıdır. Çünkü konuşulanda ağızdan çıkan sözde mesuliyet vardır. Bence diyerek fikir yürütmek büyük bir vebaldir ama nedense insanlar bu vebali hiç düşünmeden ahkam kesip fikirlerini ulu orta serdetmekten zevk duyuyorlar. Risk görmüyorlar. Halbuki çok büyük risk vardır. İnsana verilen en önemli hususiyet konuşmasıdır. Ama boş ve gereksiz konuşması değil. Nerede konuşmalı, nerede susmalı, ne söylemeli, nasıl söylemeli.
Malayani konuşma nedir ve kişi kendini bundan nasıl muhafaza etmelidir.
"Kişi, sükut ettiği takdirde günaha girmediği, haline ve maline bir zarar vermediği her sözdür; sözgelimi bir grupla oturup seyahatinden bahseden, bu seyahati sırasında gördüğü dağlar ve nehirlerden ve başından geçen hadiselerden, hoşuna giden yiyecek ve içeceklerden, kılık kıyafetten, karşılaştığı zatlar ve onların hallerinden anlatan bir kimse, eğer bu hususları anlatmayıp da sükut etseydi, ne günaha girerdi ne de bir zarara uğrardı. O kimse bu işte ileri gitse, ister istemez anlattıklarına bazı mübalağalar, ilaveler, çıkarmalar yapar ve kendini satmalar, değişik şeyleri görmüş olmakla böbürlenmeler, hava atmalar, şunun bunun gıybetini yapmalar, Allah'ın yarattıklarından bazı şeyleri tahkirler araya girer. Halbuki insan bu esnada pek kıymetli olan ömrünü zayi etmiştir. Zikir, tefekkür gibi daha kıymetli şeyler yapmak varken bu faydasız ve hatta zararlarla dolu şeyleri anlatmakla faydalıyı zararlı ile değiştirmiştir. Oysa insanoğlu, dilinin amelinden hesaba çekilecektir."(İmam Gazali)
Ümmü Habibe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlunun, emr-i bi'lma'ruf veya nehy-i ani'lmünker veya Allah Teala hazretlerine zikir hariç bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir." [Tirmizî, Zühd 63, (2414).]
Normal bir sohbet mübahtır, ama gıybete, dedikoduya, malayaniye bulaşma tehlikesi her an mevcuttur. İnsanlar çok konuşmaktan hoşlanıyorlar. Tatlı sohbet ettik veya ediyoruz ne var bunda diyorlar, sohbet ilerledikçe, yalan, gıybet, malayani sözler birbirini takip ediyor.
Günümüz insanları ilim konusunda fazla konuşmuyor. Daha ziyade siyaset, spor ve günlük ekonomik işlerle ilgileniyor. Bu konularda konuşmak insanlara haz veriyor. Yani malayani konuştukça insanlar haz alıyor ve daha fazla konuşuyor.
“İnsan bir şeyi severse, daima onu yâdeder.“ (C. Sagîr)
(İnsan) hiçbir söz söylemez ki, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici (melek) bulunmasın. (Kaf/18) (Hayrat Neşriyat Meali) İnsanın konuştukları kaydedilmekte ve iyi ya da kötü konuşmasından hesaba çekileceği bildirilmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmaktadır.
“Şüphesiz ki kul, Allah’ın razı olacağı bir sözü söyler, onun nasıl bir söz olduğunun farkında değildir. Fakat Allah o sözle onun derecesini yükseltir. Yine kul, Allah’ı gazaplandıracak bir söz söyler onun da ne olduğunun farkında değildir. Allah o sözle onu cehenneme sürükler” (Buhari, K.er-Rikak,bab23/Müslim, K.ez-Zühd bab 49, Hadis no 2988)
İnsanlar konuşurken taraf tutuyorlar. Siyasette taraf, sporda taraf ya da konuşulan herhangi bir konuda taraf oluyorlar. Yani konuşulan konuda adil davranmıyorlar. Kendi tarafları her ne ise doğru ya da yanlış savunmakta ısrar edip karşı tarafın haklı yada doğru olduğu kendilerinin ilgilendirmiyor, sadece taraf oldukları konu üzerinde konuşmaya devam edip işin sonunu tartışmaya, kavgaya malayani söz ve tavırlara vardırıyorlar.
Günümüzde sosyal medya kavramı bu malayani konuşma ve davranışları tetikliyor. Maalesef sosyal medyada herkesin bir çevresi var. Elbette ki mahalli çevreside oluşuyor. Bir konuda herhangi bir fikir ileri sürdüklerinde birileri muhalefet ediyor. Doğru yada yanlış olması önemli değil. Kendi gibi düşünmeyen herkesi suçlayıp karalama yapılıyor. Kendi gibi düşünenlerin fikirlerini ise hiç sorgulamadan tekrar ve tekrar paylaşarak yayıyorlar. Bu ise dedikodu, yalan, iftira, gıybet gibi Allah’ın hoş görmediği tarafa doğru gidiyor.
İnsanlar neden böyle davranıyor. Elbette ki yaptıklarından, söyledikleriden derin bir haz alıyor ve mutlu oluyorlar. Çünkü dil zikirden uzak kaldığından boşlukların bir şekilde dolması gerekiyor. Kendilerine verilen dil nimetinin karşılığı olarak insanlar konuşmak istiyor. Bu konuşma alim tezgahından geçmeyince, yeşil, sarı, kırmızı çizgiler belli olmayınca karşımıza malayani konuşmalar çıkıyor.
Yeşil çizgiler neler; emr-i bi'lma'ruf veya nehy-i ani'lmünker.
Sarı çizgiler; Mübah sayılabilecek söz ve davranışlar. Belki, günlük konuşmalarda, alış verişte haddi aşmayan konuşmalar.
Kırmızı çizgiler ise malayani olan sözlerdir ki, yalan, gıybet, dedikodu, iftira bu kabildendir ve kesin olarak nehyedilmişlerdir.
Siyaset ise yalan, dedikodu, gıybet ve iftirası en çok olan konudur, malzeme boldur. Harcamak kolay ve bedavadır. Rsiki yoktur. Dün başka, bu gün başka ve yarın başkadır. Kimse size dün böyle demiştin şimdi böyle diyorsun demez. Hele aynı tarafta iseniz sorgulanmazsınız. Destek alırsınız.
Siyaset konusunda Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Lem’alar adlı eserinde şöyle buyuruyor.
Bazı zatlar hayret içinde hayrette kaldılar. Dediler ki: "Sana işkence eden bu mübtedi’ ve kısmen münafık baştaki insanların takip ettikleri siyaseti nasıl görüyorsun ki ilişmiyorsun?" Verdiğim cevabın muhtasarı şudur ki:
Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder. Hem nur, hem topuz-ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için, bütün kuvvetimle nura sarılmaya mecbur olduğumdan, siyaset topuzu ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor.
Amma maddî cihadın muktezası ise, o vazife şimdilik bizde değildir. Evet, ehline göre kâfirin veya mürtedin tecavüzatına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok.
Spor, moda yada tercihler konusunda da durum benzerlik arzettiğinden daha fazla sözü uzatmaya gerek yoktur. Dünyaya geliş amacımız bellidir. İmtihan ediliyoruz ve mutlaka bunun ecrini ( karşılığını) göreceğiz ve hesap sorulacaktır.
Ahmet TÜRKAN - HABERNAME
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.