Emir CENGİZ
AFRİKALILAR ÜZERİNDE YAPILAN SOSYOLOJİK DENEYLER
Teknolojik olarak daha ilerde olan toplumların kendilerinden daha geri toplumlarla karşılaştıkları zaman toplumu “sosyolojik bir laboratuvar”, o toplumda yaşayan insanları da deney yapılacak “kobaylar” olarak görme hastalıklarının sonucunda oluşan hüsran tablolarına verilebilecek bir çok örnek var.
Bu çalışmaların sonuçlarına bir çok ülkede rastlayabilmek mümkün. Mesela Avustralya'da Aborjinler modern topluma entegre edilmeye çalışılmış ve bu durum trajik sonuçlara yol açmıştır. Çoğu alışık olmadığı mikroplarla tanışıp hastalıklardan vefat etmiş, büyük çoğunluğu da kendi değerleriyle hiç uyuşmayan modern topluma adapte olamamıştır.
Bir çok ülkede toplumsal mühendislik dehalarının ürettiği projelerin kobaylarının büyük kısmı; depresyona girmiş, uyuşturucu bağımlısı olmuş, şehrin gettolarında eski hayatlarından çok daha kötü şartlarda sefalet içinde hayatlarını kaybetmişlerdir.
Tabiki Avustralya’daki durum ile Afrika’daki durum arasında büyük farklılıklar var. Ama özü itibariyle baktığımızda ortak nokta sosyolojik bir deney olgusuyla karşı karşıya olduğumuz …
Afrika’daki çalışmaların başlangıç noktasında hıristiyan misyonerleri bulunuyor. İlk gelen misyonerlerin; toplumu dönüştürme, değiştirme ve hıristiyanlaştırma çabalarıyla başlayan kolonileşme( sömürge) ile son bulan bir sürecin sonunda sosyolojik deneyin başında amaçlanan ticari ilerleme, medenileşme ve hıristiyanlaştırma amaçlarından sadece hıristiyanlaştırma amacına ulaşılabildiğini görüyoruz.
Bu ilk gelen grubun büyük çoğunluğu kurnaz politikacıların piyonu olduklarının farketmeden hayata gözlerine yumdular. Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla örülmüştür sözünü hatırlamanın bir yararı olur mu bilemiyorum. Tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan manzaranın tartışmaya mahal bırakmayacak sosyal sonuçlarını hep birlikte izliyoruz.
Zaman içinde Afrikalılar üzerinde yapılan sosyolojik deneylerin ana merkezi eğitim kurumlarına kaymaya başladı. Bu eğitim kurumlarından okuyan insanlar okulu açan ülkenin dilini, ana dili gibi konuşarak, ülkenin kültürünü de neredeyse o ülke insanından daha iyi “ezberleyerek” bu okullardan mezun oldular. Daha sonra mezun olanların bir kısmı ülkenin üst kademelerinde görev almaya başladı bir kısmı da ülkelerinde önemli kilit noktalarında görevler üstlendiler. Hedef kitle zaten o ülkenin fakir çocuklarından çok elit ailelerden gelen ve gelecek açısından istikbal vaad eden zeki çocuklarıydı.
Bu çalışmayla eğitimini aldığı kültüre derin hayranlık besleyen üst düzey “güdümlü” beyin yapısına sahip kalifiye bireyler topluluğu yaratılmış oldu.
Tarih boyunca toplumlara dışarıdan yapılan müdahalelerin istisnasız tamamı hayal kırıklığıyla sonuçlandığı konusu artık tartışmaya gerek olmayan bir olgu haline gelmiş durumda. O toplumun geçmişi, kültürü ve birikimi sizin yaptığınız enjeksiyona uygun değilse (ki çoğu zaman uygun olmuyor) yapılan müdahelelerin sonunda (sanıldığının aksine) ilerleme yerine gerilik dirlik düzen yerine kaos meydana geliyor.
Afrika için de yapılan bütün “ıslah “ çalışmaları da sonuçsuz kalmış gibi görünüyor. Toplumların dönüşmesi ve zaman içinde evrilmeleri binlerce yıl alırken “cilalı taş” döneminde yaşayan bir toplumu, 20-30 yıl içinde kendi kriterlerine göre medeni bir toplum haline getirme hayalperestliği de sükut-u hayal ile sonuçlanacaktır diye düşünüyorum.
İbni Haldun “mağlup kavimler galip kavimleri taklit eder” diyor. Karşımızdaki toplum savaş meydanında mağlup olmasa da kendini zaten doğuştan mağlup olmuş gören insanlardan oluşuyor. Bu yüzden yardım yapılan toplumların “taklitçi bir zavallılık” içine girmeden kendi “iç dinamikleriyle” gelişmesine yardımcı olacak projelerin üretilmesi gerektiği çok açık.
Sadece kendini “medeni” gören insanların ya da toplumların yardım alan insanları kendilerine benzetme çabalarından vazgeçmeleri gerekiyor.
Aksi halde Afrika’nın; taklitçilik hastalığına kapılmış kendi değerleriyle yaşamayan, başka toplumların değerlerini ezberlemiş ama anlamamış, şekil olarak benzeyen ama içerik olarak bomboş, karekter erozyonuna uğramış mukallitlerin(taklitçilerin) yaşadığı ülkeler topluluğu olacağına şüphe yok…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.