xxxx111
Adil hafıza herkese lâzım
Şöyle bir geriye yaslandığımda Ermenistan'la düşmanlığı arkada bırakmayı amaçlayan süreci neredeyse başından sonuna 'yakından' izlediğimi fark ediyorum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan-Türkiye milli maçı için Erivan'a gittiği sırada (6 Eylül 2008) yanında götürdüğü gazetecilerden biriydim.
Bu yılın ağustos ayının son günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam'daydı ve tam uçağa binerken yanındaki gazetecilere, “Ermeniler ile iki protokol üzerinde mutabakat sağlandı” bilgisini iletmişti; o gazetecilerden biri de bendim.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu protokolleri imzalamak için Zürih'e hareket etmeden önce bir grup gazeteciyle biraraya gelip son durumu olabildiğince geniş bir biçimde anlatmıştı; o gazeteci grubu arasında da vardım. Her pazar TRT-1'de yayınlanan 'Politik Açılım' adlı siyasi tartışma programının sürekli katılımcılarındanım; bu hafta konuğumuz Ahmet Davutoğlu'ydu, program öncesi ve sonrasında kendisiyle sohbet imkânı buldum.
'Ermenistan ile sorunları çözme süreci' denince, olaya bu denli yakın mevzilenmem sayesinde, hemen aktarabileceğim pek çok bilgi ve anekdotum var.
Zürih'te imzalanan protokolleri değerlendiren meslektaşların yazılarına baktım dün; süreçle ilgili birinci elden bilgi sahibi olanlar çoğunluktaydı. Kimi Erivan'da milli maç sırasında tanık olduklarını, kimi Şam'da lokantada kulaklarımıza fısıldanan önemli haberi, kimi de Zürih'e hareket öncesi bakanın anlattıklarını hareket noktası yapmıştı.
Arşimet, “Bana bir manivela verin dünyayı yerinden oynatayım” demiş ya, gazeteci milleti için 'manivela' tanığı olduğu olaylardır; yeter ki gazeteciye tanık olma fırsatı sağlansın, olayı iyi yansıtacağından emin olabilirsiniz.
Her siyaset ve devlet adamı bunun pek farkında değil. Önemli istisnalardan biri Abdullah Gül'dür. Gül başbakan oldu, dışişleri bakanlığına geçti, şimdi de cumhurbaşkanı; bütün görevlerinde ne kadar önemli olay yaşanıyorsa kendisiyle birlikte tanıklık edecek bir gazeteci grubu mutlaka yanındaydı. İleride anılar yazılırken bunun ne kadar doğru bir tercih olduğu görülecek...
Medyayı bir kol yakınlığında tutma becerisine sahip birkaç bakan var hükümette, onların başında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geliyor. Doğuştan iletişimci Davutoğlu, ya da doğal iletişimci... İlk Ak Parti hükümeti kurulduktan ve kendisi de büyükelçi unvanıyla başbakan başdanışmanı olarak atandıktan hemen sonra başlayan süreçte defalarca basının karşısına çıktı ve en kritik dönemeçlerde sürekli bilgi akışı sağladı.
Gazetecileri onun kadar heyetinin bir parçası haline dönüştüren, bilgileri paylaşmada hiç hasis davranmayan, 'yazılacak' veya 'yazılmayacak' ayrıntılar arasında çok kolay geçiş yapabilen pek az devlet adamı tanıdım; biri odur.
Bugün kime sorarsanız sorunuz, önyargısı gözünü kör etmemişse, “Tayyip Erdoğan hükümetinin en büyük başarısı hangi alandadır?” sorusunun cevabı “Dış politika” olarak gelecektir. İçeride de dışarıda da, bu, yaygın bir kanaat bugün...
Tayyip Erdoğan'ın başbakan olarak verdiği talimatlarla bu başarıların elde edildiğine hiç kuşku yok. Her atılım ve açılımda hedefi o belirliyor, yol haritasını o çiziyor ve riskleri de o üstleniyor... Dışişleri bakanları onun adına hedefi gerçekleştirme çabasına girişiyor.
Ancak Başbakan Erdoğan'ın medyadan hoşlanmayışı onun en merkezinde yer aldığı olaylara yanında tanık olmayı imkânsız kılıyor. Herhalde bir yıldan fazladır, Tayyip Erdoğan yurtiçi ve yurtdışı gezilere yanına gazeteci almaksızın çıkıyor. Eskisi kadar TV programlarına da çıkmıyor Başbakan Erdoğan; en son Zekai Tunca ve Neşet Ertaş'la şarkılı-türkülü bir program için ATV'de görünmüştü...
Daha önce de yazdığımı tekrarlayayım: Türkiye'nin neredeyse bütün parametrelerinin ince ayara tâbi tutulduğu, içte ve dışta muazzam değişimler yaşandığı bir dönemde, bu dönemi ülkeye yaşatanların tanıklara ihtiyaçları var. 'Adil hafıza' bu alanda da gerekli. Gazeteciler çağlarının tanığı olarak birer potansiyel 'âdil hafıza' sayılmalıdır.
Ben böyle yazdım diye “Refakatte seyahat etmek istiyor” diyecekler çıkacaktır. Geçen hafta, “Kongrenize gazete yöneticileri ve yazarlarını özel olarak davet edin” diye yazdım diye, davetiye gelmediği için rahatsız olduğum sanıldı. Oysa 'şahsıma özel' bir şey istemem ben; Ak Parti Kongresi'ne davetliydim zaten...
Her neyse... Cumhurbaşkanı Gül'ün de, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun da resmi gezilerinde bulundum, ama kararınca; her ikisiyle benden daha fazla dolaşan meslektaşlar var, onların tanıklıklarını da keyifle okuyorum. Bütün istediğim, Başbakan Erdoğan'ın da yaptıklarına gazetecileri tanık etmesi...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan-Türkiye milli maçı için Erivan'a gittiği sırada (6 Eylül 2008) yanında götürdüğü gazetecilerden biriydim.
Bu yılın ağustos ayının son günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Şam'daydı ve tam uçağa binerken yanındaki gazetecilere, “Ermeniler ile iki protokol üzerinde mutabakat sağlandı” bilgisini iletmişti; o gazetecilerden biri de bendim.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu protokolleri imzalamak için Zürih'e hareket etmeden önce bir grup gazeteciyle biraraya gelip son durumu olabildiğince geniş bir biçimde anlatmıştı; o gazeteci grubu arasında da vardım. Her pazar TRT-1'de yayınlanan 'Politik Açılım' adlı siyasi tartışma programının sürekli katılımcılarındanım; bu hafta konuğumuz Ahmet Davutoğlu'ydu, program öncesi ve sonrasında kendisiyle sohbet imkânı buldum.
'Ermenistan ile sorunları çözme süreci' denince, olaya bu denli yakın mevzilenmem sayesinde, hemen aktarabileceğim pek çok bilgi ve anekdotum var.
Zürih'te imzalanan protokolleri değerlendiren meslektaşların yazılarına baktım dün; süreçle ilgili birinci elden bilgi sahibi olanlar çoğunluktaydı. Kimi Erivan'da milli maç sırasında tanık olduklarını, kimi Şam'da lokantada kulaklarımıza fısıldanan önemli haberi, kimi de Zürih'e hareket öncesi bakanın anlattıklarını hareket noktası yapmıştı.
Arşimet, “Bana bir manivela verin dünyayı yerinden oynatayım” demiş ya, gazeteci milleti için 'manivela' tanığı olduğu olaylardır; yeter ki gazeteciye tanık olma fırsatı sağlansın, olayı iyi yansıtacağından emin olabilirsiniz.
Her siyaset ve devlet adamı bunun pek farkında değil. Önemli istisnalardan biri Abdullah Gül'dür. Gül başbakan oldu, dışişleri bakanlığına geçti, şimdi de cumhurbaşkanı; bütün görevlerinde ne kadar önemli olay yaşanıyorsa kendisiyle birlikte tanıklık edecek bir gazeteci grubu mutlaka yanındaydı. İleride anılar yazılırken bunun ne kadar doğru bir tercih olduğu görülecek...
Medyayı bir kol yakınlığında tutma becerisine sahip birkaç bakan var hükümette, onların başında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geliyor. Doğuştan iletişimci Davutoğlu, ya da doğal iletişimci... İlk Ak Parti hükümeti kurulduktan ve kendisi de büyükelçi unvanıyla başbakan başdanışmanı olarak atandıktan hemen sonra başlayan süreçte defalarca basının karşısına çıktı ve en kritik dönemeçlerde sürekli bilgi akışı sağladı.
Gazetecileri onun kadar heyetinin bir parçası haline dönüştüren, bilgileri paylaşmada hiç hasis davranmayan, 'yazılacak' veya 'yazılmayacak' ayrıntılar arasında çok kolay geçiş yapabilen pek az devlet adamı tanıdım; biri odur.
Bugün kime sorarsanız sorunuz, önyargısı gözünü kör etmemişse, “Tayyip Erdoğan hükümetinin en büyük başarısı hangi alandadır?” sorusunun cevabı “Dış politika” olarak gelecektir. İçeride de dışarıda da, bu, yaygın bir kanaat bugün...
Tayyip Erdoğan'ın başbakan olarak verdiği talimatlarla bu başarıların elde edildiğine hiç kuşku yok. Her atılım ve açılımda hedefi o belirliyor, yol haritasını o çiziyor ve riskleri de o üstleniyor... Dışişleri bakanları onun adına hedefi gerçekleştirme çabasına girişiyor.
Ancak Başbakan Erdoğan'ın medyadan hoşlanmayışı onun en merkezinde yer aldığı olaylara yanında tanık olmayı imkânsız kılıyor. Herhalde bir yıldan fazladır, Tayyip Erdoğan yurtiçi ve yurtdışı gezilere yanına gazeteci almaksızın çıkıyor. Eskisi kadar TV programlarına da çıkmıyor Başbakan Erdoğan; en son Zekai Tunca ve Neşet Ertaş'la şarkılı-türkülü bir program için ATV'de görünmüştü...
Daha önce de yazdığımı tekrarlayayım: Türkiye'nin neredeyse bütün parametrelerinin ince ayara tâbi tutulduğu, içte ve dışta muazzam değişimler yaşandığı bir dönemde, bu dönemi ülkeye yaşatanların tanıklara ihtiyaçları var. 'Adil hafıza' bu alanda da gerekli. Gazeteciler çağlarının tanığı olarak birer potansiyel 'âdil hafıza' sayılmalıdır.
Ben böyle yazdım diye “Refakatte seyahat etmek istiyor” diyecekler çıkacaktır. Geçen hafta, “Kongrenize gazete yöneticileri ve yazarlarını özel olarak davet edin” diye yazdım diye, davetiye gelmediği için rahatsız olduğum sanıldı. Oysa 'şahsıma özel' bir şey istemem ben; Ak Parti Kongresi'ne davetliydim zaten...
Her neyse... Cumhurbaşkanı Gül'ün de, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun da resmi gezilerinde bulundum, ama kararınca; her ikisiyle benden daha fazla dolaşan meslektaşlar var, onların tanıklıklarını da keyifle okuyorum. Bütün istediğim, Başbakan Erdoğan'ın da yaptıklarına gazetecileri tanık etmesi...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.