xxx135
Adalet mi önemli istikrar mı?
Anayasa değişikliği için önce 330 ve üzerinde bir oya ihtiyaç var. Daha sonra da bulunabilirse 367 oya ulaşmak isteniyor. İktidarın tüm çabaları bu yönde. İktidar partisinin anayasa oylamasında fire vermezse 330'u bulma konusunda bir sıkıntısı yok. En azından öyle görünüyor. Rakamlar da bunu gösteriyor. Normal şartlarda iktidar grubunun anayasa değişikliği oylamalarında fire vermemesi gerekir. Ama burası Türkiye ne zaman neyin olacağını kestirmek mümkün olmaz.
Elbette anayasa değişikliğinin referanduma gerek kalmadan Meclis'ten geçmesini iktidar partisi de ister. Bunun içinde hem iktidar grubunun hiç fire vermemesi gerekiyor hem de diğer partiler ve bağımsızlardan en az 31 oya ihtiyacı var. Ancak bugüne kadar yapılan görüşmeler sonucu ortaya çıkan görüşlere bakıldığında 367'ye ulaşılması imkan dahilinde görünmüyor. Çünkü, BDP ve DSP'den yapılan açıklamalarda anayasa değişikliğine destek vermek için seçim barajının düşürülmesi şart olarak ileri sürülüyor. BDP seçim barajının yüzde 7'ye çekilmesini isterken DSP ise yüzde 5'e çekilmesinde ısrarlı. Buna karşılık iktidar partisi seçim barajının düşürülmesine 'milletimiz hazır değil' diyerek karşı çıkıyor. Bu bakımdan eğer BDP ve DSP anayasa değişikliğine destek için barajın indirilmesinde ısrarlı olurlarsa görünen o ki 367'yi bulmak mümkün olmayacak ve referandum kaçınılmaz olacaktır. Referandum son sözü milletin söylemesi olduğuna göre bundan çekinmenin bir anlamı olamaz. Hatta, millet iradesini hiçe sayan bir anlayış ile demokrasinin bir arada barınması mümkün değildir. Hatta referanduma gidilmesi yararlıdır bile. Ancak benim üzerinde durmak istediğim husus oylamada 330 ya da 367'nin bulunması değil. Bu yola çıkanlar elbette tüm bunları hesaplamışlardır. Vurgulamaya çalıştığım husus seçim barajının ille de yüzde 10'da tutulmasında ısrar etmek iktidar partisinin kendi çıkarını düşünmesi ise BDP ve DSP'nin barajın düşürülmesini istemesi de onların açılarından gerekli olabilir. Böyle olunca da demokratikleşme paketinin en önemli unsuru olan anayasa değişikliğinin bazı partilerin menfaat hesapları uğruna güme gitmesi söz konusu olabilir. Bu bakımdan seçim barajının düşürülmesini parti çıkarları açısından değil de adalet noktasından değerlendirmek gerekir. Bu noktada bu köşede 24 Mart 2010'da yayınlanan, "Yargılansınlar ama anayasaları değişmesin" başlıklı yazıma Habervaktim internet sitesinde bir okuyucumun eklediği yorumu aktarmak istiyorum:
"Hem darbeciler yargılansın hem de darbeye teşebbüs edenler.
Yargı reformu yapılsın, yargının birilerinin koruyucu meleği olması önlensin. Yargıçların değil, yargının üstünlüğü esas olsun. Bir de seçim barajı yüzde 5'e düşürülebilir. Niçin başka partilere verilen oyları paylaşıyorlar? Hiç değilse milletin bir kısmının oyları boşa gitmemiş olur. Adalet mi önemli istikrar mı? Bu şekilde hem istikrar sağlanmış hem de daha adil olur."
Elbette adalet ile istikrarı birbirinin rakibi gibi algılamak doğru olmaz. Ancak, istikrar ileri sürülerek adil bir seçimin engellenmesini kabul etmek de mümkün değildir. Çünkü önce adalet gelir. Esas olan hem adil bir seçim hem de bu adil seçimin arkasından istikrarın sağlanabilmesidir. Milletimizin her ikisine de ihtiyacı vardır. Bu arada istikrar için ille de tek parti iktidarını ön şartmış gibi görmek ve bunu topluma dayatmak da ayrı adaletsizliktir. Partiler önce adaletin tecellisi, ardından da milletin iradesine boyun eğerek istikrarı sağlayacak koalisyonları oluşturmak durumundadırlar. Bizde daha koalisyon kültürü gelişmedi gibi bir takım gerekçelerin arasına sığınmak söylenenleri haklı göstermez.
Koalisyon kültürünü geliştirecek olan millet değil siyasi partilerdir. Önce siyasi partiler millet iradesine her şartta boyun eğmek gerektiğini içlerine sindirmelidirler. İstikrar sağlayacağız derken son seçimlerde olmasa bile bir önceki seçimlerde seçmen oyunun yüzde 45'inin boşa gitmesini göze almak daha işin başında adaletsizliği kabullenmek anlamına gelir ki böyle bir anlayış ile ülkemizde yargı reformu da mümkün olmaz, demokratikleşme çabaları da istenen sonucu vermez. Zararımıza bile olsa adaletle davranmayı göze alamadığımız sürece yapılanların tamamı boşa gitmiş olur.