xxx33
Açık oturumun galibi demokrasi ve şeffaflıktı...
Dün televizyondaki açık oturumdan (veya açık duruşma) ötürü kutlanması öncelikle gereken kişi Uğur Dündar'dı.
Neticede herkesi televizyonların karşısına kilitledi ve meslek hayatında yeni bir başarıya imza attı.
Ama bu oturumdan kimin galip çıktığını söylemek kolay değil.
Öncelikle "Demokrasi" ve "Şeffaflık" galip çıktılar.
Gerek Dengir Mehmet Fırat, gerekse Kemal Kılıçdaroğlu, kendilerinden beklendiği gibi savlarını da, iddialarını da belagatla seslendirdiler.
Onları dinleyenler de tuttukları tarafa ve siyasi eğilimlerine göre, konuşmacılardan birinin haklı olduğuna kendilerince karar verdiler.
Keşke mümkün olsaydı ve bu açık otumun tüm izleyicilerinin temsil edildiği bir kamuoyu yoklaması yapılabilseydi. Bu bir çeşit "Büyük jüri" niteliği taşıyan izleyiciler topluluğunun kararını da yansıtırdı.
Oybirliği olamaz
Ama neticede bu da tartışan taraflardan birinin performansı hakkında "nihai karar" olamazdı. Çünkü "Jüri sistemi"nde karar için "oybirliği" aranır.
Bu ayrıntıları bırakıp, esasa gelirsek.
Siyasetçilerin birbirleri hakkında "Hayali ihracatçı" veya "Eroin kaçakçısı" benzeri suçlamalar yaparken çok dikkatli davranması gerekiyor.
Her meslek grubunda olduğu gibi elbet siyasetçiler arasında da yasaları çiğneyen ve fiilleri Ceza Yasası'nın kapsamına giren insanlar vardır.
Ancak iktidardaki bir partinin Genel Başkan Yardımcısı hakkında, ana muhalefet partisinin sözcüsü bu tür ağır suçlamalarla dolu iddiaları seslendirmeyi düşündüğü zaman, bir savcıdan ve bir yargıçtan daha özenli davranmak zorundadır.
Çünkü bu suçlamalar sade rakip partiyi değil, tüm siyasi partileri, siyaset mesleğini ve nihayet demokrasiyi kuşku bulutlarına gömer.
Böyle suçlamalara hedef kıldığı kişi bir televizyon canlı yayınında karşısına geldiği zaman da, sunduğu belgelerle karşısındaki ağzını açamaz halde bulunmalıdır.
Ölçü kaçmamalı
Bu konuda son dönem siyasi tartışma ortamımızda, suçlamalar ve iddialar, sınır ve ölçü tanımaz bir genişlikte sürüyor.
Özellikle iktidar partisini hedef alan suçlamaların, önce "şeriatçılık"tan başlayıp, sonunda "eroin kaçakçılığı"na kadar dayanması, işin ölçüsünün kaçtığının kanıtı değil midir?
Yine son noktaya gelelim.
Toplum (veya seçmen) nihai kararını seçimlerde verecektir.
Eğer seçmenin zihninde AK Parti'nin suçlularla dolu olduğu yolunda bir düşünce varsa, seçmen tartışılmaz biçimde mahkumiyet kararını verir.
Yok eğer CHP sözcülerinin iddialarını "iftira" olarak görenler çoğunlukta ise, bu da seçmenin oylarına yansır.
Son söz olarak yine Uğur Dündar'ı kutluyorum.
Neticede herkesi televizyonların karşısına kilitledi ve meslek hayatında yeni bir başarıya imza attı.
Ama bu oturumdan kimin galip çıktığını söylemek kolay değil.
Öncelikle "Demokrasi" ve "Şeffaflık" galip çıktılar.
Gerek Dengir Mehmet Fırat, gerekse Kemal Kılıçdaroğlu, kendilerinden beklendiği gibi savlarını da, iddialarını da belagatla seslendirdiler.
Onları dinleyenler de tuttukları tarafa ve siyasi eğilimlerine göre, konuşmacılardan birinin haklı olduğuna kendilerince karar verdiler.
Keşke mümkün olsaydı ve bu açık otumun tüm izleyicilerinin temsil edildiği bir kamuoyu yoklaması yapılabilseydi. Bu bir çeşit "Büyük jüri" niteliği taşıyan izleyiciler topluluğunun kararını da yansıtırdı.
Oybirliği olamaz
Ama neticede bu da tartışan taraflardan birinin performansı hakkında "nihai karar" olamazdı. Çünkü "Jüri sistemi"nde karar için "oybirliği" aranır.
Bu ayrıntıları bırakıp, esasa gelirsek.
Siyasetçilerin birbirleri hakkında "Hayali ihracatçı" veya "Eroin kaçakçısı" benzeri suçlamalar yaparken çok dikkatli davranması gerekiyor.
Her meslek grubunda olduğu gibi elbet siyasetçiler arasında da yasaları çiğneyen ve fiilleri Ceza Yasası'nın kapsamına giren insanlar vardır.
Ancak iktidardaki bir partinin Genel Başkan Yardımcısı hakkında, ana muhalefet partisinin sözcüsü bu tür ağır suçlamalarla dolu iddiaları seslendirmeyi düşündüğü zaman, bir savcıdan ve bir yargıçtan daha özenli davranmak zorundadır.
Çünkü bu suçlamalar sade rakip partiyi değil, tüm siyasi partileri, siyaset mesleğini ve nihayet demokrasiyi kuşku bulutlarına gömer.
Böyle suçlamalara hedef kıldığı kişi bir televizyon canlı yayınında karşısına geldiği zaman da, sunduğu belgelerle karşısındaki ağzını açamaz halde bulunmalıdır.
Ölçü kaçmamalı
Bu konuda son dönem siyasi tartışma ortamımızda, suçlamalar ve iddialar, sınır ve ölçü tanımaz bir genişlikte sürüyor.
Özellikle iktidar partisini hedef alan suçlamaların, önce "şeriatçılık"tan başlayıp, sonunda "eroin kaçakçılığı"na kadar dayanması, işin ölçüsünün kaçtığının kanıtı değil midir?
Yine son noktaya gelelim.
Toplum (veya seçmen) nihai kararını seçimlerde verecektir.
Eğer seçmenin zihninde AK Parti'nin suçlularla dolu olduğu yolunda bir düşünce varsa, seçmen tartışılmaz biçimde mahkumiyet kararını verir.
Yok eğer CHP sözcülerinin iddialarını "iftira" olarak görenler çoğunlukta ise, bu da seçmenin oylarına yansır.
Son söz olarak yine Uğur Dündar'ı kutluyorum.