Ulvi SEVECEN
ABD SONRASI IRAK ve İRAN'IN ETKİNLİK ÇABALARI
ABD Başkanı Obama, Aralık 20011'de Irak'tan Amerikan askerlerinin çelişi üzerine yağtığı konuşmasında "geride kendi halkı tarafından seçilmiş bir yönetime sahip bağımsız,istikrarlı ve kedine güvenen bir Irak bırakıyoruz." ifadelerini kullanmıştı. Şimdilerde bunun realiteden çok uzakta olduğu görülmektedir. Bağımsızlığı sorgulanan, karşı karşıya kaldığı problemleri çözmede yetersiz kalan bir Irak gerçeği var gözler önünde.
Genelkurmay Başkanı Ebubekir Zebari'ye göre de bu durum 2020 yılına kadar devam edececek. Kendi literatürünce söylemek gerekirse; 2020'den önce ne sınırlarının ne de hava sahasını koruyabilecek bir güce sahip olamayacak.
Amerika'nın Irak'tan çekilmesinin arkasında iki önemli neden var. İlki, yaşanan çok ciddi ekonomik krize paralel olarak finansal kaynaklarının daralmasıdır. Irak savaşı ABD için yaklaşık 1 trilyon dolar paranın harcanmasına bunun neticesinde bölgesel düzeyde etki kaybına yol açmıştır.
İşgal öncesi hem bölgede hem de küresel çizgide önemli bir aktör iken işgalin hemen sonrası etkisi ve kabiliyet alanı sınırlanmış bir düzeye inmiştir.
Diğeri ise, bu operasyonun ABD nin beklentilerinden öte daha zor olduğunun tecrübe edilmesidir. Kendi kamuoyu da dahil hiç kimse 20011 e kadar Amerikanın burada kalmasına ihtimal vermiyordu. Bu tecrübe şunu çağrıştırmakta bizlere; ABD aynı Vietnam sonrası olduğu gibi uzun bir süre ne tek başına bir operasyon içinde olacak ne de NATO benzeri bir kuramla askeri operasyonlara dahil olamayacaktır.
ABD'nin Irak'taki sekiz yılı aşan işgali bu süreç içerisinde yeni bir Irak inşa çabaları netice olarak tercihini bölgedeki en büyük ABD karşıtı ülke olan İran yönünde kullanan bir ülke ortaya çıkardı. Bu çelişkili durum İran'a oluşan siyasi otarite boşluğunu doldurabilecek kendi politikalarını uygulama alanı şansını kazandırmıştır.
İran'ın ABD sonrası Irak'ta bu denli etkili olması şüphesiz 2003 den beri Irakla olan ilişkilerinin neticesi.
Bağdat'taki Şii yönetici elitin bir çoğu siyasi olarak İran taraftarı. Hizbul Dava, Yüksek İslam Konseyi ve Sadr'ın yanında olan, ona bağlı şii ve İran yanlısı partilerin vesilesiyle Tahran bu ülkedeki siyasi zeminde etkili olmaktadır. Kısacası kendi çıkarlarını savunan politikaları bu kanallarla sürekli canlı tutarak şiileri kendi şemsiyesi altında tutmayı başarmak istiyor. Bu hefefe ulaşmak için de de son derece AGRESİF/ UZLAŞMASIZ, SALDIRGAN davranıyor. Kendisini buna zorlayan neden ise, Arap devrimlerinin genişlemesi ve getireceği bazı değerlerden ( hak-hukuk, özgürlük, demokratik yapı v.s ) duyduğu korku. Bu uzlaşmasız davranışı daha da tetikleyen diğer bir sebep de yakın zamanda Orta Doğu'da kendisinin en büyük müttefiği Suriye'de ihtimal bir idari değişiklik diyebiliriz.
Tüm bu davranışlar etrafında İran, istikrarlı, bağımsız ve önceki kimliğini koruyan - Arap Kimliği - bir Irak'ın oluşmasını istememektedir. Bu özelliklere haiz bir Irak'ın, İran'daki mevcut idari şeklin Orta Doğu'daki etkisine engel olabileceğini düşünüyor.
ABD'nin geri çekilşiyle birlikte akla gelen en kötü ve tehlikeli senaryo şüphesiz Irak'ta yeni bir iç savaşın doğmasıdır. Şu an ki durum, Irak'lıların karşılaştıkları problemlerle başedememe gibi görünüyor. Başbakan Maliki'nin problemlerin çözümünde Iran'la dirsek teması halinde olması böyle bir savaşın yaşanma ihtimalini daha arttırmaktadır.
ABD'nin desteklediği, Iran'ın da elde tuttuğu Maliki, Sünnileri dışlayarak tek taraflı olarak gücünü birleştirme çabası içerisinde...
Geri çekilişin daha ilk gününde terör faaliyetine karışmakla suçladığı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi'nin mahkemeye çıkarılmasıyla alakalı talimat vermesi,
Anayasal yetkisi olmamasına rağmen yardımcısı Sünni Salih el-Mutlak'ı görevinden alması,
Sünnilerin gerçekleşrtirmiş olduğu tüm bu politikalara karşı çıkmaları halinde fiili bir Şii Hükümetini hemen kurabileceği tehdidi, malesef bu çabaların pratiğe dönüşmüş halidir.
Eğer, Bağdat'ta en kısa zamanda halkı temsil edecek, bir hükümet kurulamazsa, Maliki İran'ın da desteğiyle uzlaşmasız, agresif politikalarını uygulamayı sürdürmeye devam edecek, hal böyleyken de ülkedeki diğer kesimler özellikle sunniler ve bölgedeki diğer güçler bu politikaları dengeleyebilmek veya kendi politikalarını uygulamada İran'ın önüne geçmek için müdahalelerde bulunacaktır.
Bu ise, zihinlerimizde Irak'ın yine uzun bir süre istikrara hasret kalacağını öngörmektedir.
Bu durumdan bölgesel olarak en çok rahatsız duyanlar arasında Suudi Arabistan ve Körfez İşbirliği Konferansı üyesi ülkeleri var. Iran yanlısı bir Irak devletini hiç bir zaman kabul etmeyeceklerdir.
Türkiye ise, halkın seçtiği ve temsil edildiği parlamenter demokratik bir rejimin kurulmasında ısrar ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.