Av. Mehmet YALÇINKAYA
ZİLLETTEN KURTULMANIN YOLU
En çok şaşırdığım ve üzüldüğüm konulardan birisi, bazen en yakın dostlarımızdan bile duyduğumuz, “Ruslarla uğraşılmaz, kışın ortasında doğalgazımızı keserlerse ne yaparız? Ne işimiz var Suriye’de, Irak’ta? Tamam din kardeşiyiz ama bize ne Suriyelilerin durumundan?” gibi serzenişlerdir. Çoğuna cevap bile vermek istemiyorum. Sadece bir cümle ile belirteyim: Amerikalı, İngiliz, Alman ve Rus, Suriye’de bulunma hakkını kendinde görüyorsa, bizim Suriye’nin içinden hiç çıkmamamız gerekir.
Bugün Suriye’deki iç savaş bitse, her şey güllük gülistanlık olsa bile ülkemizdeki Suriyelilerin yarısı geri dönmez. Suriyeli kardeşilerimizin birçoğunun ortak düşüncesi, bizim hayatımız mahvoldu, çocuklar rezil oldu, bari torunlarımız kurtulsun şeklindedir. Torunları için Türkiye’de bir gelecek görebiliyorlarsa bu da bizim için bir iftihar vesilesidir diye düşünüyorum.
Asıl üzerinde durmak istediğim konu, Suriye ve Rusya ilişkilerimizin bizi getirdiği savaş ortamından bu kadar ürkecek bir toplum haline nasıl geldik? Bu sözüm ile sadece, başta kendim olmak üzere, ülkemizde yaşayan, şehitliği en büyük manevi rütbe sayan, muhafazakâr denilen, dinine diyanetine düşkün fert ve cemaatleri kast ediyorum. Dini ve dinin emirlerini umursamayan kişileri sözümün dışında tutuyorum. Fikriyatları çerçevesinde söz söylemeleri, hayat sürmelerini doğal karşılıyorum.
Bize ne oldu ki, dünya sevgisi, mal ve makam hırsı bu kadar benliğimize kadar işledi? Rızkın yolun başında, anne karnında kaderimize yazıldığını bildiğimiz, Allah (cc)’ın yeryüzünde yaşayan her canlının rızkını vereceğine inandığımız halde bu kadar endişelenir olduk.
İnsanın bir tek canı var. İstese de istemese de ecel kapıyı çalacak. Hem de Kur’an’ın ifadesi ile ne bir saniye ileri ne de bir saniye geri olarak. İnsanı ölümden eceli korurmuş. Yani saat tamam oluncaya kadar ne yapsak ölemeyiz bile.
Dostlar, bizden önceki ümmetlerin yaşadıkları başımıza gelmeden cennete girmeyi hayal ediyorsak, korkarım pişmanlıklarla dolu bir mizan bizleri bekliyor.
Dünyaya ve geçici nimetlerine aldanmamak için CİHAD ruhunu sürekli diri tutmalıyız. Evimizde sık sık cihad ile ilgili ayet ve hadisleri okumalı, şehitliğin çok büyük bir kazanç olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız.
Peygamber (SAV), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Cennette yüz derece vardır ki her bir derecenin arası yer ile göğün arası kadar geniştir. Yerle gök arasından daha geniştir, daha uzaktır, araları o kadar mesafelidir. Bu dereceler Allah (cc) yolunda cihad edenler içindir.”
Bu hadis-i şeriften ilk anlaşılan husus, Allah (cc) yolunda cihad eden insan cennete girecek ve orada, onlara mahsus yüz derece verilecektir. Bu derecelerin arası da yer ile gök arası gibi büyük mesafelerdir. Bu derecelere ancak Allah yolunda cihad edenler nail olur.
Cihad sözünün, Arapça cehd sözünden geldiğini belirteyim. Cehd etmek; gayret göstermek, çalışmak, çabalamak, sabretmek demektir. Başarı sözcüğünün çalışmaktan önce geldiği tek yer sözlüklerdir diye boşuna dememişler. Çalışmadan kazanmayı, terlemeden zengin olmayı düşüne düşene cennete gitmeyi de o şekilde zannettik.
Lisede bir gün hocamla caddede yürürken, her halinden İslam’dan uzak yaşadığı belli olan bir hanımın, dilencinin tekine bozuk para verdiğini gördük. Hocam; “Bunlardan hangisi daha zavallı sence?”diye sordu. Cevap vermemi beklemeden hemen ekledi: “Kadın daha zavallıdır evladım. Çünkü adam aldığı üç kuruşla dünyasını kurtardığını, kadın ise verdiği sadaka ile ahiretini kurtardığını zannediyor.” İşte nefsimizin ve şeytanın bize oynadığı en büyük oyun bu. Yaptığımız küçücük iyilikleri gözümüzde aşırı büyütmesi ve bizi asıl yapmamız gereken işlerden, vermemiz gereken fedakârlıklardan uzaklaştırması.
“Küfür tek millettir.” Biz, İslam’dan uzaklaşıp, küfre girmedikçe Batılıları memnun edemeyiz. İslam’a sarılmadıkça da Allah (cc)’ı hoşnut kılamayız. Dış düşmanlara uyanık olduğumuz kadar içimizdeki hainlerin tuzaklarına, nefsimizin, heva ve hevesimizin de bizi getireceği noktalara çok dikkat etmek lâzım.
Yazının başına dönersek ne işimiz var Suriye’de diyenlere cevabım hazır: Bizim topraklarımız ta Viyana’ya kadar dayanıyordu, Yemen’e dayanıyordu. Basra, Bağdat bizim eyaletimizdi. Vali tayin ederdik. Mısır bizim, Libya bizimdi. Tunus, Cezayir, Fas bizimdi. Hepsi elden gitti. Batı bizim sadece kendi kendimizle meşgul olmamızı istiyor. Hiçbir şeye karışmamamız onların işine geliyor.
Büyüklerimiz ne demişler: “Biz İslâm’ı yükseltmeye çalıştıkça Allah (cc) bizi yükseltti.” Ne zaman bu duygudan uzaklaştık, cihaddan vazgeçtik, keyfe daldık, Allah (cc), bize yardım etmeyi bıraktı.
Sonuç, bizi İslâm’dan ayırmak isteyene karşı İslâm’ı öğreneceğiz ve İslâm’a hizmet edeceğiz. Formül belli: Dünyayı da ahreti de kazanmak istiyorsak cihada sarılacak ve iyi Müslüman olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.