Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Yahudiler-4

Siyonizm[1]

Siyonizme "inanmış" Yahudiler, hali hazırda Filistin yönetimi kontrolündeki topraklarda yaşayanları İsrail devleti güvencesi ve koruması altında evlerini terk etmeye zorlamaktadır; geçmişte, yani 1948'de olduğu gibi... İsrail için bu bir devlet politikasıdır ve gizleme gereği de hissetmiyor. Zira siyonist ideoloji Filistin'in tarihi Yahudi toprağı olduğu inancı nedeniyle, ikibin küsur yıldır bu topraklarda yaşayanları ‘işgalci’ olarak görüyor. Bu anlamda siyonizm, başkenti Kudüs olan bir Yahudi devletini ideolosinin merkezine koyar ve bu amaca dönük her aracı meşru sayar. Eve giren ‘hırsız’ hatta ‘gaspçı’ olduğu halde 'yerleşimci' adı altında bütün bu had tanımazlığa direnen ev sahibine ‘kendisini savunma (!) hakkı’ ile cevap veriyor(muş); her nasılsa öyle...

İsrail Yahudi devleti olmaktan ziyade siyonist bir devlettir. Zira Yahudilik bir din, siyonizm bu dine dayalı ideolojidir. DAEŞ de öyle değil mi... Bakarsanız iddiası İslam’dır ama hakikat bambaşka... Bugün Yahudi toplumu içerisinde ezici çoğunluğu temsil eden siyonist düşünce Yahudilik dini ile iltisaklı olmakla birlikte, faşist bir kimlik taşır. Siyonist Yahudilerin çoğunluğu seküler, kimileri ise ateisttir. Zira siyonist düşünce merkeze dini değil, ‘ırkı’ koyar. Kimi Yahudi grupları bile dinsel nedenlerle İsrail’in varlığına karşıdır. Gerçekte bunların karşı duruşları İsrail ya da ‘Büyük İsrail’ düşüncesine değil, bunun siyonist düşüncelerle ve ‘tanrının’ öngördüğü süreçte hayata geçirilmemiş olmasınadır.

Elbet siyonizm düşüncesi üçüncü ülkelerden güç aldı. Zira Filistin topraklarında küçük bir azınlık olan ve ilk başlarda siyasi bir amacı olmayan Yahudi toplumu, 1800’lü yıllardan itibaren ideolojik nedenlerle Filistin topraklarına göç etmeye başladı. Düşünce her ne kadar Teodor Herzl’e atfedilse de 1890’lardan çok önce bu ete kemiğe bürünmüştü. Teodor Herzl dağınık olan bu düşünceyi birleştirdi ve kurumsallaştırdı. Bu yüzden siyonist düşüncenin mimarı ve İsrail devletinin manevi kurucusu kabul edilir.

Başlarda önemsenmeyecek düzeyde küçük ve Osmanlı’nın plandan haberdar olması nedeniyle izin vermediği göç dalgası Filistin’in kaybedilmesi ile birlikte hız kazandı. Nitekim sadece İkinci Abdülhamit değil, İttihatçılar da bu izni vermemişti. Filistin’in düşüşü ile birlikte dönemin emperyal gücü İngiltere ve palazlanan Amerika, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasına yeşil ışık yakmıştı. Sadece zamanı kollamak adına kimi kısıtlamalar getirmişti. İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’da faşizmin yükselişi ve savaş esnasındaki holokost nedeniyle Filistin toprakları Yahudi toplumu bakımından göç, dünya kamuoyu bakımından ise yurt olarak karşılık bulmuştu. Oysa “bir ulus ikinci bir ulusa üçüncü bir ulusun ülkesini vaad ediyordu” (alıntı)

Öyle de oldu nitekim... Müstemlekeci İngiltere’nin kontrolünde nüfus dengesini de sağlayan Yahudi toplumu işte o gün, yani 14 Mayıs 1948’de okyanus ötesindeki bölgenin yeni patronunun da aktif desteği ile o meş’um devleti tesis etti ve Filistinliler için sürgün yılları başladı. O dönemde bile nüfusun 1/3’ten daha azını (% 31) temsil eden Yahudi nüfus 1990’lara kadar 3-3.5 milyonu geçmemişken, özellikle Doğu Blokunun çökmesiyle iki katına çıkmıştır. Kurulduğu yıl Filistin bölgesindeki insanları sürerek toprakların % 80’ini işgal eden siyonist rejim 1967 savaşı ile birlikte bölgenin tamamını kontrol altına aldı.

Burada kalmadı elbet... Barış için attığı iki geçici adım (Camp David ve Oslo) bir tarafa hiç geri adım da atmadı çünkü... Gerisi (arz-ı mev’ud) neden mümkün olmasındı ki... Nitekim en büyük engel (Osmanlı) ortadan kaldırılmış, İslam toplumunun geri kalanı parça pintik edilmekle kalmamış, ruhları da teslim alınmıştı.

Ama öyle olmuyor işte her zaman... Aksa Tufanı ile birlikte siyonistler için güvenli olmaktan çıkan bu topraklar zaten birçoğu çifte vatandaş olan Yahudi nüfus için tersine göçe neden olmaktadır. Nitekim beşyüzbin kadarının ülkeden ayrıldığı yönünde güçlü iddialar söz konusudur.

Şimdi biraz da onlar düşünsün... Zira ‘ölüm’ hesabı olmayan bir nesil var karşılarında... Ölümü öldüremeyenler savaşı kazanamazlar... Planlar da eskiden olduğu gibi artık tıkır tıkır işlemiyor bu ülkede... (devamı var)


[1] Diyanet İslam Ansiklopedisindeki bilgilerden yararlanılmıştır

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.