Ahmet GÜRBÜZ
Veni, Vidi, Vici ya da Oturdular Konuştular ve Dağıldılar
Farisi şair Firdevsi’nin sözüdür: "Nişestend u goftend u ber-hâstend", "Oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler". Arapçadaki ‘kellim kellim la yenfa’ gibi; konuş konuş fayda yok, sonuçsuz. Söz aslında ‘komisyona havale ettik’ realitesi ile örtüşen, bürokrasinin ucu açık, sonuç çıkmayan, mutat toplantılarını tiye almak için kullanılmaktadır.
Murat Bardakçı 13 yıl önce bugünlerde gerçekleşen, 51 kişinin öldüğü, 6.0 şiddetinde Elazığ Kovancılar depremiyle ilgili kaleme aldığı bir yazıda konu etmiş bu sözü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da depremin konuşulduğu aynı günlerde, farklı bağlamda, ilk kez 30 Kasım 2022’de söylediği bu sözü yeniden hatırlattı. Söyleyişteki vurgu ve yüz ifadesini görünce, Sezar’ın; ‘veni, vidi, vici’ veciz deyimi aklıma geldi: geldim, gördüm, yendim.
Julius Sezar Tokat Zile’de kazanmış olduğu Zela zaferini, Roma senatosuna müjdelediği mektupta yazar bunu. Bu özdeyişle aristokratları küçümser bir eda ile oturarak zafer kazanılamayacağını ihtar eder.
Kasap et derdinde, keçi can derdinde
Yumurta kapıya dayanmışken, kendini darı ambarında gören muhalefetin adaylık konusunda yaşadığı ‘kayıkçı kavgasını’ yorumlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Türkiye'de bir deprem olayı var. Bu dağılmanın olduğu an biz Dolmabahçe'de 110 kadar bilim adamıyla toplantı halindeydik. Biz can derdindeyiz onlar mal derdinde.” diyerek kendi konumlarını ve muhalefetin hali pür melalini özetliyor.
Muhalefet sorunu, Türk siyasetinin ontolojik sorunudur. Siyaset kurumu bir türlü adam gibi muhalefet üretememektedir. Var olan muhalefet ise siyaset üretememektedir. Ak Partinin en büyük talihsizliği, kendi muhalefetini de kendi üretmek durumunda kalmış olmasıdır. İftiharla söylemek gerekir ki bu konuda da oldukça bonkör davranmaktadır. Eski altılı masanın beşi, cumhur ittifakının döküntülerinden müteşekkildir.
Şöyle bir hafızamızı tazeleyecek olursak, aslında AK Partinin doğuşuna zemin hazırlayan şartlar 99 Gölcük depreminin enkazında kalan siyaset mekanizmasıydı. 28 Şubat cuntacılarının zorlamasıyla kurulan koalisyon hükümeti; gerek depreme müdahale, gerekse deprem yardımlarını yönetememe, hatta kabine üyelerinin iç etmesine mani olamama gibi sebeplerden siyasi mevtaya dönmüştü.
Şiddeti ve etki alanı itibari ile Gölcük depremiyle kıyaslanmayacak kadar büyük olan Kahramanmaraş depremlerinde de öyle olacağını uman muhalefet, avucunu ovarak kenardan seyretmeyi tercih ettiler. Hükûmet kısa sürede durumu kontrol altına alarak, algıyı tersine çevirdi.
Muhalefet liderleri de bölgeye gittiler, poz vermekle yetindiler. Belediyeleri marifetiyle yapılan yardımları, reklam için kullanmaya kalktılar. Depremzedeler enkaz altından kurtarılmayı beklerken, onlar bu acıdan seçim ve siyaset malzemesi çıkarmayı yeğlediler. Devleti acz içinde göstermeye çalışan dış mihrakların algı operasyonlarına çanak tuttular. Deprem psikolojisini ve sosyolojisini anlamadılar, o atmosfere bir türlü giremediler.
Giremezlerdi de zaten. Çünkü kafaları Ankara’da kalmıştı. Erken seçim diye sıkıştırdıkları iktidar seçim tarihi açıklamış, bunlar hala adaylarını belirleyememiş, birde üzerine eşi benzeri görülmemiş yıkıma sebep olan deprem gelmişti. İki ayakları bir pabuçta, büyük bir baskı altına girdiler. Bölgede gezerken bile akılları başka yerde, kafalarında kırk tane tilki dolaşıyordu. İçlerinde olan dillerine vurmuş, gönüllerindeki ayaklarına dolaşmıştı.
Deprem altılı masayı vurdu
Kimisinin milletvekilliği, kimisinin bakanlık, kimisinin başbakanlık, kimisinin cumhurbaşkanlığı hayali kurduğu ama hepsinin Erdoğan ve istikrar karşıtı ortak paydada buluştuğu altılı masa, cumhurbaşkanı adayının isminin ilk kez konuşulduğu 12. buluşmada Meral Akşener’in kumar masası benzetmesiyle dağıldı.
Öküzün büyüğü ahırda duruyor.
Bazı köşe yazarları bunu oyunun bir parçası olarak görse de ben öyle düşünmüyorum. Burada eğer bir kurgu varsa, o da en önemli konunun en sona bırakılmasıdır. Yanlış kurulmuş strateji, tersinden işleyen bir takvim söz konusuydu. Eğer bu öneri iyi partinin teklifi idiyse, işte buna şapka çıkarılır.
Kırmız kitap
İki tane kırmız kitap vardır.
Biri analitik ve derinlik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un psikolojik deneylerini derç ettiği kırmızı deri ciltli el yazması kitabıdır.
Diğeri de devletin "gizli anayasası" olarak bilinen, ona uymayan kanun veya yönetmeliklerin teklif dahi edilemeyeceği, GİZLİ gizlilik derecesine haiz, iç ve dış tehditleri içerdiği tahmin edilen, 11 sayfadan müteşekkil, Milli Güvenlik Siyaseti Belgesinin diğer adıdır. En son 2010 yılında yapılan değişiklikle, irticanın iç tehditten çıkarıldığı, İsrail’in de dış tehditlere eklendiği rivayet edilmektedir.
Bu belge her bakana öncelikli teslim edilir ve kozmik kasalarda saklanması sağlanır. İyi Parti lideri Meral Akşener’in 28 Şubat süreci gibi kaotik bir ortamda, Refah Yol Hükümetinde İçişleri Bakanı olması sanırım birinci teoriyi elemeye yeterli bir sebeptir.
Masanın dağılmasıyla herkes mağduru oynama yarışına girdi. Bence Meral Hanım büyük bir risk alarak, acil butonunu çekip, kaçış rampasına dümen kırmıştır.
Bu hamle ile reisin ekmeğine yağ sürdüğü kesin. Kılıçtaroğlu’nun kazanma ihtimalini sıfırladığı da. Ama en önemlisi kendi liderliğini perçinlemiş ve tabanını tahkim etmiştir.
Masanın dağılmasına en çok HDP sevinmiştir. Bu hamle CHP’ye koltuk değneği mesabesindeki diğer liderlerin hesabını bozmuş, onların altından sandalyelerini çekmiştir.
Ak Parti iktidarının alternatifi asla CHP değildir. Meral hanım bunu çok doğru okudu ve partisini kilit konuma taşıdı. Sırası gelene kadar güvenli limanda bekleyecektir.
İyi partinin şu şartlarda kurumsal olarak cumhur ittifakına yanaşması pek mümkün gözükmüyor. Tabanın sofranın yeni misafirlerine tepkisini ise kimse garanti edemez.
Gün ola harman ola.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.