Nurhan Bahçe GENÇ
UMRE
Birkaç gün önce mübarek topraklardan döndüm. Bir gruba rehber yani görevli olarak gittim. Yenilerde algıda seçiciilik diyelim umre ilgili cümleleri daha çok duymaya görmeye başladım. Okuduğum bir makale de; psikiyatris Mustafa Merter psikiyatrik tedavinin bir parçası olarak hastalarına umreye gitmeyi tavsiye ediyormuş. Ne güzel.
Çok rahatsız edici gündemden biraz uzaklaşmak ve içimde biriken bir çok dua ve tazarruyu evinde Rabbimle paylaşmak, onunla dertleşmek, ümmetin haline vâkıf olmak, ümidim dünya Müslümanlarının dünyaya bakış açısı ve algısı ile karşılaşmak idi. .
İnsanın eksikleri ve hatalarıyla yüzleştiği ve Yaratanın misafiri oduğumuzun farkındalığı, gerçekten müthiş bir haz. Her bir yerin ve menasikin ayrı bir mesaj ve anlam taşıdığı mübarek yerlere yüreğinle bakmayı başarabildiğinde doyulmaz, bıkılmaz bir çekim gücüne insanı teslim ediyor.
Daha evden çıktığımız andan itibaren mıknatısa yakalanmış bir maden gibi, yönümüzü o tarafa dönüyoruz. Efendimizin hac ve umre ile ilgili niyetlerinde, “Allah’ım bu ibadeti bana kolay kıl ve benden kabul kıl” cümlesini anlayamamıştım. Bu cümle diğer ibadetlerin niyetinde yoktu ve namaz, oruç gibi ibadetlerde kolay değildi halbuki. Fakat hava alanından başlayan ve kocaman bir bilinç ve sabır gerektiren bu ibadet benim tekraren olmasıyla ezberlediğim ama ilk gidenleri hayret ve meraka sevkeden bir haldi..
Eğer bu mübarek yolculuk hele de önce Mekke’ye ise, daha uçakta ihrama girerek, insan olmanın onurunu, iletişim, sevgi ve saygı dolu hoşgörü ve mütevazilik donanman gerektiğine önem atfediyordu. Değişmenin ve dönüşmenin birlikte yapıldığında nasıl bir sosyal öğrenme ve ortak akılla yerleştiğine şahit oluyoruz hep birlikte.
İhram; normal hayatta insana serbest olan bir çok meşru şeyi, belirlenen bir süre içerisinde yasaklayarak içinde incelikleri olan bir dikkate teslim ediyordu. Bu müthiş bir ahlak kemalinin, canlı prova edildiği ve provasında bile dikkatsizliğin bir çok cezaya sebep olduğunu hatırlatıyor ve hayatın top yekün çok hassas bir terazi olduğunu vurguluyordu.
Aynı niyet ve aynı mantıkla yola çıkan insanların grup terapisine benzer bir sorumluluk ve anlayış içinde nasıl bir nefis tamiri ve mücadelesi içine girdiklerini görmek, duymak çok sevindiriciydi.
Gidenlerin her biri ayrı kültür ve yaşam farklılıklarına rağmen, bir yaprağı koparmamaya, birisine sert dahi bakmamaya, dünyalık haz ve zevklerden çok kısa bir süre de olsa uzaklaşmaya ettikleri niyet ve çaba öyle görülmeye değer ki.
O topraklara indiğiniz anda, sizi saran tanımadığınız bir sıcak hava ile birlikte, yıllardır kurduğunuz hayalin gerçekleşmesinden duyduğunuz sonsuz bir mutluluktur. Gözleriniz indiğiniz şehre göre ya Kabe’yi arar ya da Mescidi Nebi’yi.
Artık ayaklarınız nasıl yürür, kalbiniz nasıl hızlanır, ilk göreceğiniz ana nasıl odaklanıp, hangi duaları arka arka sıralayacğınızın telaşındasınızdır. Eğer Kabe’de iseniz yeryüzünün ilk insanının yaptığı bu ilk mescit sizi bir anne merhametiyle kucaklar. Siz de ona büyük bir özlemle sarılmak eteklerine yapışıp, imkansızın mümkünü gibi öylece o anda kalmak ister ve gayri ihtiyari gözyaşlarınızı boşaltırsınız sağnak sağnak.
Gözünüz sevgiliye takılmıştır, gayrisini görmezsiniz. Sadece hecelemeye çalıştığınız bir araya getirmeye çalıştığınız cümleleriniz, sırtınızda bir hammal gibi taşıdığınız gizli aşikar suç ve gühanlarınız ve bir de pişmanlık ve tövbeleriniz sizinledir.
Bilirsiniz ki, duyufurrahman ‘Rahmanın misafirlerisiniz’ her sohbette bu cümleyi duyar , algılamaya çalışırsınız. Kerem O’ndan, lütuf O’ndandır. Bunun için O'ndan İster, O'ndan umar,O'ndan beklersiniz. Her şeyi unutursunuz, ev, iş, çocuk. Dilinize sadece bir cümle pelesenk olur; ‘mahrum etme Allah'ım, mahcup etme Allah'ım, mahzun etme Allah'ım!’ Zalimleri şikayet eder, mazlumları Rabbimize emanet edersiniz, kırık bir kalp ve buğulanan gözlerle.
İhram biter,.Sa’y edersiniz, hervelesinde sanki müşrikler yanınızdaymış gibi çalımlı. Ah, Hacer annem nasılda koştun Safa ile Merve tepelerinde yalnız ve çaresiz. Duaların, tazarrun nasıl samimi idi ki, anında cevap buldu, çağlayan zemzeminle. Dualarla bir beyaz bulutun içinden geçer gibi biter sa’y. Artık saçın ucundan keserek sana her zerrem feda olsun demenin vaktidir, bir sembol olarak, en büyük özgürlüğün rüzgarına bırakarak kendinizi. Yasak biter, normal hayata daha tedbirli dönersiniz çünkü; Umreniz tamamdır.
Sayılı gün çabuk geçer. Bitmesin istersiniz. Yorulur, dinginleşirsiniz. Emanet hatimleri, zikirleri, duaları, selamları tevdi edersiniz Kabe’nin sahibine, sizinkileri de ekleyerek. Gözünüzü, yüzünüzü alamazsınız ondan, seyretmek sevaptır çünkü. Gökten inen rahmetin her zerresine muhatap olmak için, gece - gündüz ayrımını bırakır, güzelim Kabe’nin aşık ve sarhoş müdavimlerinden olursunuz.
Sonra metaf alanında bulursunuz ayaklarınızı hep, Hacer'ül esvedin fotoğrafınızı çektiğini ve şahitliğinize hazırlandığını bilerek, önüne gelince sağ elinizi öperek selamlayıp, ‘işte ben burada, itirafa, affedilmeyi ummaya geldim’ diye biatınızı yenilersiniz her şavtın başında.
Yenilenmiş hücreleriniz, tazelenmiş biatlarınızla ayrılmanın hüznü karışır gönlünüze. Edeben ayaklarının, gözünün dokunduğu her yere kurban olduğumuz Rahman’ın Habibini’de ziyaret edip, muhabbet ve özlem dolu selamımızı sunmadan dönmek olur mu?
İşte her anında sabır ve meşakkat ama bünyenin bağışıklığını kuvvetlendiren bir yoğun salgı seliyle ravzanın önunde boynu bükük selamını sunmanın aşkına tutunursunuz. ‘Essalatu vesselamu aleyke ya Rasulallaah, ya Habiballah...’
Duyulup, alındığında şüphe etmediğimiz selatu selamlarda gözyaşlarıyla yıkanıp, yunup sunulur tertemiz Efendimize.
Ve ayrılık kaçınılmaz.
Her gelen gider, her buluşan ayrılır.
Havaalanına doğru giderken eksik bir şeylerin keşkesini tamamlamak için en yakın zamanda tekrar ne zaman gelebilirim hayalleri kurmaya başlarsınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.