Ahmet GÜRBÜZ
Türkiye Mısır Devletyn-i Şakıkateyn
“İki devlet, tek millet” Azerbaycan’la ilişkilerimizi özetleyen muhteşem bir tabirdir. Türkiye-Mısır ilişkileri için de doksanlı yıllarda Mısır televizyonları, Devletyn-i Şakıkateyn ‘İki Kardeş Devlet’ tabiri kullanırlardı.
Türkiye; içerde deprem, sel, seçim gibi çok yoğun ve ağır gündemlerle meşgulken, dışarda da Ortadoğu ve dünya barışıyla ilgili bölgedeki dengeleri altüst etme kabiliyetine haiz dev adımlar atmaktadır.
İçerdeki bu ağır gündemlere karşı geliştirilen direnç ve bağışıklık, ülkenin ne kadar büyük ve güçlü olduğunun da bir göstergesi aynı zamanda. Öyle ki; Türk mühendislik tarihinin zirvesi, doğuştan elektrikli, sürdürülebilir, dijital, çevreci, akıllı cihaz Togg’un satışa sunulması, savunma sanayiinde F16’ların yerini alacak Milli Muharip Uçak ve HÜRJET’in başarılı taksi testleri, ANKA-3 İnsansız Savaş Uçağının ilk kez görücüye çıkması gündem bile olmadı doğru dürüst.
Mısırla ilişkilerin yumuşamasında önemli kilometre taşlarında birisi depremzedelere yaptıkları insani yardımlar ve takip eden günlerde Dışişleri Bakanları Semih Şükrü’nün bölgeye yaptığı ziyaretti. 1999 Gölcük depreminde de Mısır, kardeşliğini göstererek ilk yardıma koşan ülkelerden biri olmuştu.
Türkiye-Mısır ilişkilerinin geçmişine ışık tutacak örnekler insanlık tarihinin ilk yazılı anlaşmaları olarak bilinmektedir. MÖ. 1274 Kadeş Savaşı sonucu Anadolu Hitit Uygarlığı Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II. Ramses tarafından mühürlenen antlaşma bunların ilkidir. Anlaşmanın kil tablet kopyası, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergilenmektedir.
İki kardeş devletin ortak tarihi ve kültürlerinin yansıra, üzerinde bulundukları toprakların jeo-stratejik önemi, onları aynı kadere mahkûm etmektedir. Yönetim şekli, batıya dönük yüzleri ve batıyla ilişikleri, birinin Arap kıtasına, diğerinin Türk dünyasına liderlik iddiaları aralarındaki rekabeti teşvik etmektedir.
2013 te kopan ilişkilerle 10 yıl küs kalan bu iki kardeş devlet, barışmak için Kahire’deki zirveye oldukça manidar bir tarih seçtiler. Başkentin doğusunda Medine tün Nasr’ın girişinde, Filistin cephesinde 1915-1918 arasında İngilizler tarafından esir alınan, Mısır'daki kamp ve hastanelerde şehid olan 4500 civarında subay ve askerimizin bulunduğu şehitliğimiz mevcuttur. Bu şehitlikte her 18 Martta diplomat ve askeri erkânın yanında vatandaşlarımızın da iştirakiyle "Şehitler Günü" anması yapılmaktadır.
Elbette görüşmelerde çok önemli konular etraflıca ele alındı. Filistin davası, Libya’nın istikrarsızlığı, Doğu Akdeniz anlaşmaları ya da anlaşmazlıkları, turizm, ticaret tahmin edilen başlıklardı. Cumhurbaşkanlarının bir araya geleceği ve büyükelçilerin atanacağı da satır aralarından sızanlar arasındaydı.
Umarım on yılda kaybettiklerimiz, Nil’in köprülerinin altından geçen sular, Tahrir ve Rabia meydanlarında akan kanlar, Lazoğlu zindanlarından gelen feryatlar da konuşulmuştur.
1880'li yıllarda Sivas Valisi olan Halil Rıfat Paşaya atfedilen bir söz vardır: "Gidemediğin yer senin değildir". Çavuşoğlu tevazu gösterip ‘kendi ayıbım’ diyerek Kahire’ye ilk defa geldiğini belirtti. Türkiye gibi iddialı bir ülkenin, dünyanın en popüler hariciyecisinin Kahire’ye ilk defa gitmiş olmasını bende yadırgadım doğrusu.
Bu köşede, 04.06.2020 tarihinde; “Türkiye Mısır İlişkilerinde İkinci Bahar Havası mı?” başlığıyla bir yazı daha kaleme almıştım. İki ülke arasında ilişkileri yumuşatmak için istikşafi görüşmelerin başlamasından (Mayıs 2021) bir yıl önce.
Muhalefet ve medyanın konuyla ilgili duruşlarının da irdelendiği yazıda, El Ehram Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Sabreen’in kaleminden dökülen taleplerle bir ‘detente’ durumun oluşturulmak istendiğine dikkat çekmiş ve bunun gerekçelerini de sıralayarak ilk adımın Mısır tarafından gerçekleşeceğini dile getirmiştim.
Gelinen noktada 10 yılda yaşananları unutmak, yapılanları hazmetmek mümkün değil farkındayım. Bir zalime gülümsemek, bir katilin elini sıkmak benim de kanıma dokunuyor. Ancak dış politikada duygusallığa yer yok maalesef. İlişkilerin donduğu yıllarda, açık hava hapishanesine dönen Mısır’daki kardeşlerimize bir şey yapılamadığı gibi, bize olan umutları da tükenmiştir. Emin bu gelişmeler en çok oradaki mazlum kardeşlerimizin yüzünü güldürecektir.
Her ne kadar dünya büyük bir köye dönmüş olsa da, dış politikada başarı, yakın komşularla sürdürülebilir iyi ilişkilerde gizlidir.
“Uyan ey gafil kişi, ibret denizi zaman,
Sen uykuya dalsan da asla uyumaz zaman!
Siz ey! Karşı kıtada bin nimet içinde
Saltanat içinde mutlu yaşayanlar!
Onlar sizden yana çevirerek gözlerini
Ufuklara bakıp bir imdat beklediler
Öldürülen asker, esir düşen kadınlar…
Ya, nedir bu çatışma bu ayrılık İslam arasında
Ey kulları Hakkın, kardeşsiniz kardeş!” (Endülüse Agıt)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.