Demliyazılar
Topal Osman, Ali Şükrü Bey ve Tek Adam -IX-
Ali Şükrü Bey’in Katledilmesi
İki üç gün geçti, bir gün Ali Şükrü’nün meydanda olmadığı söylediler. Kardeşi iki gün beklemiş, bakmış yok. Hükümet’e söylemiş. Hükümet arıyormuş. Bakıyoruz. Rauf’ta bir fevkaladelik var. Hiç durmuyor. Müthiş bir faaliyette. Hey’et-i Vekile’de soruyorum, soruyorlar, kimseye hiçbir şey söylemiyor. Herkes merakta. Ali Şükrü ne oldu? Yine bunu Rauf’a Hey’et-i Vekile resmen soruyor. Hiç bir şey demiyor. Bir aralık Ali Şükrü’yü otomobille Çankaya civarında görmüşler diye bir havadis çıktı. Mustafa Kemal’in yaveri Arnavut Bozok Salih’e rast geldim. Ali Şükrü’ye dair malumat sordum. O da bunu söyledi. Ve o kadar tabii söyledi ki, adeta inandım. Hınzır kaatil… Halbuki kendisi de işte methaldardır ki, sonra anlıyoruz. Demek, bu rivayeti kendileri çıkarmışlar. Bunda muhakkak bir fena şey vardır. Ama nedir? Anlamak mümkün değil.
O vakit İkinci Grup kuvvetli olduğundan Adliye Vekili onlardan. (Kayseri Meb’usu Rifat), hakimler, jandarma hep onlardan idi. Adliye şiddetli tahkikata koyuldu. Tahkikat derhal şunu gösterdi:
İki gün evvel Ali Şükrü akşam üzere Karacaoğlan Caddesi’nden, Hükümet’e giden yolda cami karşısındaki kahvede imiş. Topal’ın adamlarından ismini unuttuğum bilmem ne kaptan denilen adam gelmiş. Ali Şükrü’ye;
“- Ağa seni istiyor.” Demiş. Aynı memleketli olduklarından birbirlerini iyi tanırlarmış. Kalkmış beraber gitmişler. Ağa’nın evine girmişler.
Demek, iş geldi. Ağa’ya dayandı. Benim de derhal Ağa ile görüştüğümüz aklıma geldi. Kendine kendime dedim:
“- Mutlaka Ağa Meclis’i basamayınca Mustafa Kemal O’nu Ali Şükrü’yü öldürmeye ikna etti.!
Meseleyi öğrenmek için Ağa’yı aradım, yok.
….
Şimdi iş tamam olmak için Ali Şükrü’nün cenazesini arıyorlar. Ve bu taharriyatı (aramaları) Çankaya’da Mustafa Kemal’in evi civarında yapıyorlar. Bir faal jandarma zabiti, bir müfreze jandarma ile dolaşıyor. En sıcak mevsimdi. Zabit bakmış Çankaya’da bir sürülmüş tarlanın bir yerinde birçok sinek yığılmış, bir yere konuyor, uçuşuyorlarmış. Dikkatini celbetmiş, oraya gitmiş, toprağı koklamış, leş kokuyor. Biraz eşelemiş, eline bir parmak dokunmuş. Epeyce açmış bir insan ayağı. Bütün açmışlar, Ali Şükrü… Demek acele ile çukuru derin kazamamışlar. Ve vücudu derince itmiş, ama bir ayağı adeta dışarıda kalırcasına sadece dört - beş parmak toprak ile örtülmüş imiş.
İş tamamıyla tahakkuk etti. Müddeiumumî (davacı kişiler) Osman’ın tevkifi emrini vermiş. Başvekil Rauf bir jandarma müfrezesi ile Çankaya’da Mustafa Kemal’in köşkünün yanındaki köşkü basıp Osman’ın tevkif edilmesi emrini vermiş. Ne gaflet… Bu Mustafa Kemal’e hareket çanının çalındığını bildirmiştir. Rauf’a haber yollayıp çağırtmış ve;
“- Bu adamın yanında bu kadar haşarat var, bu iş bu kadar jandarma ile olmaz. Ben askerle yaparım. Yalnız tertibat almak için vakit lazım. Herifi şüphelendirmesinler. Jandarma gönderilmesin.” Demiş. Ona Rauf aptalı da kanmış. Jandarma işini bana bizzat Mustafa Kemal anlattı. Hakikaten Ağa’nın yanında birkaç yüz adamı vardı ki, hepsi de eşkıya idi. Onları Giresun Dağları’ndan toplamıştı. Bunlar milli harpler zamanında harpler de görmüşlerdi. Keza bunlardan ikiyüz kişi kadar da Ağa, Mustafa Kemal’e vermişti. Birkaç senedir Mustafa Kemal’i bunlar muhafaza ediyorlardı. Yani bunlar O’nun muhafız taburu idiler. Bu iki adamın ikisi müşterek, malum. Bir müfreze jandarma ile üzerlerine gidilir mi? Mustafa Kemal’e de haber vermeden üç-dört tabur asker yollasana…
O vakit Ağa’nın yanında bulunan birbirinden çok sonra ettiğim tahkikata göre, o günlerde Ağa çok korkmuş, çok telaş etmiş. Mustafa Kemal teselli vermiş. Geceleri Mustafa Kemal’in yanında geçirirmiş. Demek Ağa cinayeti yapar yapmaz cenazeyi en emin yer olarak Mustafa Kemal’in köşkünün yanına gömmüş. Kendi de oraya sığınmış.
Vaziyet bu halde idi. Ne olacak kimse bilemiyor. Dehşetli bir vak’aya muntazır olmak icap ettiğini görüyorum. Bakalım ne olacak? Akşam İsmet’le Hariciye Vekaleti’nde yemek yedik. O da pek düşünceli. Fakat bana bu hususta hiç bir şey söylemiyor. Ya biliyor, ya bilmiyor, fakat bilse gerek. Bir aralık İsmet dedi ki;
“- Gazi çok düşünceli. Gideyim; biraz teselli edeyim. Sen beni bekle!” Çünkü yatmaya daima otomobili ile gidiyoruz. Başka vasıtam yoktur. Güttü. Saatler geçti. Gece yarısı oldu ve geçti. İsmet yok. Şüphelendim acaba, Osman vaziyetini fena görüp, adamlarıyla bir şey mi yaptı?
“- Bu adam beni bu belaya soktu, şimdi de teslim edecek. Şunu öldüreyim mi?” deyip Çankaya’yı mı bastı? Henüz sulh olmamış. Alt üst olacağız. Sulh de belki gidecek. Avrupalılar bizi böyle anarşi içinde görürlerse onlar da sulh fikirleri kat’i ise bile istifade için derhal vazgeçerler. Sabırsızlandım.
Bu düşüncelerde iken telefonla beni Çankaya’ya istediler. Otomobil yolladılar. Doğrusu gitmeye korktum. Ateş içine gireceğim. Bedava harcanmak var. Çünkü mantıken böyledir. Osman’ın yerinde ben olsam derhal basar Mustafa Kemal’i keserdim. Hiç olmazsa intikam alırdım. Sonra da çeker Rauf’u filan keserdim. O vakit vaziyete hâkim olur sonra da dağa çıkardım.
Osman bunu en son demde etrafı Mustafa Kemal’in adamı İsmail Hakkı’nın taburu ile abluka edilince anlamış, döğünmüş. Niçin böyle yaptığına yanmış. Bunu o vakit yanında bulunan birisinden işittim. Fakat iş işten geçmiş idi. Zavallı cahili Mustafa Kemal ele vermeyeceğine yemin ederek kandırmış. Sonra da bizzat kendisi kıydı.
Doğrusu korktum, ama gitmekten de kendimi men edemedim. Belki hadiselerin önüne geçmek, bu suretle hizmet etmek mümkün olur dedim. Otomobile bindim ve gittim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.