Recep KOÇAK
“Size belki de hayatınızı değiştirecek bir fırsat sunabiliriz”
Bu yazımda size içimizden birinin ev sahibi olma çabasını anlatmak istiyorum.
Yıllar önce bir çocuk şarkısının anlattığı hikâyede küçük bir çocuk babasının her sabah erkenden evden gitmesine kızdığı için babasına nereye gittiğini soruyordu. Babası işe gittiğini söyleyince, işte ne yaptığını, işe neden gittiğini soruyor, baba “işe para kazanmak için gidiyorum” deyince, “İşe gitme, paracıdan para al!” diyordu.
Biliyoruz ki dünya çocukların pabuçlarından göründüğü kadar tozpembe değil. Para, paracıdan alınamıyor. Çoğumuz için iş bulmak hâlâ çok zor ve para kazanmak hiç kolay değil. Ev sahibi olmak ise zorun da zoru bir iş.
Üsküdar’da kiralık bir evde oturuyorum. Ev satışı organizasyonu yapan bir firmanın genel müdürlüğü de Üsküdar’da bulunuyor. O kuruluşun, yıllar önce araba ve ev sahibi olmak isteyenler için hanımların “altın günü” uygulamasına benzer bir yöntemle çalıştığını biliyordum.
Ev sahibi yapan kuruluşun merkezinden arayan bir görevli beni bir Pazar sabahı kahvaltıya davet etti. Sistemi anlatmak istediklerini söylüyordu genç görevli. Kendilerine yakın bir yerde ikamet ettiğimi, müsait bir günümde, bir hafta sonu kendilerini arayıp davetlerine icabet edebileceğimi söyledim. Ama bir türlü o müsait vakit gelmedi. Hatta görevli birkaç defa daha arayıp tatlı dille davetini tekrarladı.
Özellikle de faizli işlemlerden uzak durmak isteyenler için üretilmiş alternatif bir sistemdi bu sistem. 18 yıl önce ilk arabamı, benzer bir sistemle çalışan bir kuruluş aracılığıyla almıştım.
Bir Pazar günü oğlumla birlikte firmanın genel müdürlüğüne gittik. Bilgi almak istediğimizi söyledik. Üst kata çıkarıldık. Genç bir görevli bize sistemi anlattı. Benim ve oğlumun sorularını cevapladı. Teşekkür edip ayrıldık. Oğlumun düğün hazırlıkları devam ediyordu. Ödemelerin bütçemizi zorlayacağını düşünüp sisteme hemen girmekten vazgeçtik.
Yine o günlerde işyerinde ziyaretime gelen bir arkadaşım bir konuyu anlatırken, “Ticaret cesaret ister, herkesin yapabileceği bir iş değildir. Her ticari faaliyette bir miktar risk elbette vardır” dedi. Zihnimde ev sahibi olma konusu henüz kapanmamıştı. Bu sözü üzerime aldım.
Bir gün odamda işyerinden iki mesai arkadaşımla görüşürken cep telefonum çaldı. Arayan söz konusu kuruluşun Üsküdar Şubesinden Zerrin Hanım idi. Şubeye bir müracaatımız olmamıştı. Zerrin Hanımın adını ve sesini ilk defa duyuyordum. Beni şubeye davet ediyordu. “Kısa bir süre önce genel müdürlüğünüzden bir görevliyle görüştük, sistemi biliyorum” dedim.
Zerrin Hanım bana, “Nuri Bey, sistemi bir de bizden dinleseniz. Belki de size hayatınızın en önemli fırsatını teklif ederiz” dedi. Arayan kişi nezaketle arıyor ve bir çay içmeye davet ediyordu.
Bu nezaket ve iddialı cümle karşısında, “Şubeniz yolumun üstünde. Bir akşam iş çıkışında uğrarım inşallah” dedim.
Telefonu kapattım. Odamdaki iki mesai arkadaşıma iddialı cümleden bahsettim. “Gidelim bakalım, geçen gittiğimizde duymadığım yeni nasıl bir fırsat sunacaklarmış, dinleyelim” dedim.
Birkaç gün sonra Zerrin Hanım arayıp davetini ve benim sözümü hatırlattı. “Sizi ve sözümü unutmadım, ilk fırsatta geleceğim” dedim.
İş çıkışı Marmaray’la Kazlıçeşme’den Üsküdar’a geçtim. İkindi namazını kılmak için Mihrimah Sultan İskele Camii’ne gittim. Namaza başlamadan önce Zerrin Hanımı aradım. Cevap vermedi. Namazı kıldım. Telefonuma baktım, Zerrin Hanım aramış. Tekrar aramadan kuruluşun Üsküdar Şubesi’ne gittim.
Saatler ilerlemiş, mesai bitimine az bir süre kalmıştı. Zerrin Hanım’a kendimi tanıttım. Kız kardeşimin adının da Zerrin olduğunu söyledim. Ondan sistemi kısaca anlatmasını istedim. Anlattı. Birkaç soru sordum. Cevapladı. Ben aslında sisteme dâhil olmaya hazır bir psikolojiyle gitmiştim. Zerrin Hanım, “Bugün ayın son günü. Hemen katılırsanız 12 Ağustos’ta çekilişimiz var. Siz de çekilişe katılırsınız” dedi.
Bir rakam söyledim. “Şu kadarlık bir miktarla girebilirim” dedim. Zerrin Hanım, miktarı yüzde 25 artırmamın yararıma olacağını söyledi.
“Tamam” dedim. İşlemler yapıldı. İmzaları attım. “Hayırlı olsun” dedi, kalem ve duvar saati hediye etti.
Dolmuşa binip mahallemize gittim. Yolda kendi kendime karar verdim. Konuyu, hanıma ve çocuklara 12 Ağustos çekilişinden sonra haber verecektim.
“Çekilecek kur’ada ev belki de bana çıkar. Sürpriz yapmış olurum” diye düşündüm.
Hediye saati evimin uygun bir köşesine astım. Orada daha önce de bir saat vardı, kırılmıştı. Ekranında kuruluşun adı yazıyordu. “Bu saat nereden geldi?” diyen olsaydı, cevabı geçiştirecektim. Saati herkes gördü ama ne hikmetse kimse soru sormadı.
Çekiliş günü yaklaşınca beni kuruluştan aradılar. Çekilişin yapılacağı adresi söylediler. Çekilişin internetten canlı olarak izlenebileceğini haber verdiler ve “Çekiliş sırasında salonda hazır bulunacak mısınız?” diye sordular. Çekiliş günü benim işlerim vardı, çalışıyordum. Katılamayacağımı söyledim. Birkaç gün sonra tekrar aradılar. Çekilişin yapılacağı adrese gitmek istersem bazı merkezlerden servis aracı kalkacağı bilgisini verdiler. Katılamayacağımı söyledim.
Beklenen gün geldi. 12 Ağustos günü çalışıyordum, misafirlerim geldi. Gözüm hep saatteydi. Misafirlerim gidince, benim katıldığım grubun çekiliş saati olarak haber verilen vakitte kuruluşun resmi internet sitesini açtım, müşteri numaram ve şifremi girerek sayfama ulaştım.
Noter huzurunda çekilişler devam ediyordu. Büyükçe bir salonda misafirler, müşteriler çekilişi takip ediyorlardı. Çekiliş iki kademeli yapılıyordu. Birincisinde o gruptan hangi kişilerin evlerini almaya hak kazanacakları belli oluyor. İsmi çıkan müşteri salondaysa sahneye davet ediliyor. Sevinçten adeta koşarcasına sahneye giden müşteri, ödemesinin hangi ayda yapılacağını belirleyen ikinci topu kendi elleriyle kavanozdan çekiyordu.
Sıra bizim gruba gelince heyecanla, salondaymışım gibi dualarla ve adeta kavanoza elini uzatan görevliyle beraber ben de elimi uzattım. 10 isim çekilmesi gerekiyordu. Görevlinin elinin kavanoza her uzanmasında aynı heyecanı yaşadım. Bu arada cep telefonumun kamerasını açmış, bizim grubun çekilişlerini kaydediyordum.
9 kişinin ismi çekildi. Onuncu kişi için ben de son bir umutla Zeytinburnu’ndan Halkalı’ya uzattım elimi. Top kavanozdan alındı, açıldı ve görevli içinden çıkan ismi okudu: Üsküdar; Nuri Çakır.
Elhamdülillah.
Allahım sana şükürler olsun. Yarabbi, Senden ödeme kolaylığı niyaz ederim. Bu alışverişi hakkımda hayırlı eyle.
Akşam eve gittim. Ev halkını yanıma davet ettim. Size bir şey izleteceğim dedim. Telefonumdan çekiliş videosunu açtım. İzlediler, çok şaşırdılar, sevinçten adeta uçtular. 12 gün boyunca bu konudan hiç bahsetmeden nasıl sabredebildiğime hayret ettiler.
Ben ise onlara, “12 gündür şurada çalışan ve her gün 24 defa doğruyu gösteren saati nasıl bana hiç sormayışınıza şaşıyorum” dedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.