Asiye BİLGİN
Siyasi zeka ve feraset!
Kesin kararımı verdim. Batı basını, özellikle de Alman basını Türkiye’yi doğru okuyamıyor. Batı medya kuruluşlarının nerdeyse tamamı Gezi Parkı olayları sırasında Taksim meydanına kamp kurmuş olmalarına rağmen yanılmışlardı, bu yanılgıyı hala devam ettirmekteler. Nedense söz konusu Türkiye olduğunda soğukkanlı ve rasyonel analiz yeteneklerini kaybediyorlar.
20. Yüzyılın başlarında Avusturyalı annelerin çocuklarını “Sus, Türkler geliyor!” diye korkuttuğu gibi bugünlerde Başbakan Erdoğan kimliği üzerinden nerdeyse buna benzer bir korku yaratılmakta. Seküler olanlara “İslamcı Erdoğan”, milliyetçi olanlara “Bölücü Erdoğan”, liberal ve özgürlükçü olanlara “Diktatör Erdoğan”, Avrupalılara “El Kaideci Erdoğan” söylemi ile korku ve tehdit algısı oluşturuluyor.
Herkesin kafası karışık. En fazla da Batı medyasının. Aslında bizler de kendi kafa karışıklığımızı onlara aktarıyoruz. Bir ülke aynı Başbakanı nasıl bu kadar farklı değerlendirebilir? Tezatlar ülkesi. Siirt’in bir köyündeki adam Başbakan’da özgürlüğünün teminatını görürken, Bodrum’un sahillerinde güneşlenen biri otorite ve İslamcılığın sembolünü görebiliyor. Uzaktan, yurt sınırları dışından bakanlar da genelde her seçim öncesi bu “kabusun” bitmesini bekliyor.
Batı medyası Başbakan Erdoğan’ı Cumhuriyet tarihinin Atatürk’ten sonraki en etkili Lideri olarak tanımlıyor, Ak Parti iktidarında çok önemli yapısal reformları gerçekleştirdiğini yazıyor, kronikleşmiş sorunların üzerine cesur adımlarla gittiğini savunuyor, ekonomik gelişmeleri hayranlıkla izliyor ancak söz konusu Türkiye’nin geleceğine projeksiyon tutmak olduğunda Başbakan Erdoğan’ı siyasi aktör olarak sahnede görmek istemiyor. Ne tuhaf!
Başbakan Erdoğan sayesinde demokrasinin beşiğinde yaşayanlar bile milli irade, sandık ve oy pusulasından nefret eder oldu. Kendi ülkelerinde güçlü devlet ve istikrar savunucuları Türkiye’de toplumsal ayaklanmaların, molotoflu sokak eylemlerinin, taşlı sopalı protesto gösterilerinin ateşli savunucularına dönüştü. Umutla Taksim’den Tahrir, Kızılay’dan Syntagma yaratma hevesleri her defasında kursaklarında kaldı. Ve sonunda tespiti yaptılar: ‚Gezi Parkı eylemlerinin ardında sanıldığı kadar güçlü bir halk dayanışması yoktu ama 17 Aralık başka, Başbakan bu sefer iktidarı kaybedecek!’ Yine yanlış tespit, yine yanılgı. Umutlar başka bahara!
Türkiye’de vesayet sisteminin savunucularını ve uluslararası destekçilerini anlamak çok da zor değil aslında. Empati kurmakta fayda var.
Korkuyorlar!
Hayır, sanıldığı gibi kendilerinin oluşturduğu İslamcı, El Kaideci, bölücü, milliyetçi, tutucu, otoriter “Erdoğan profilinden” değil, gerçek olan “Erdoğan profilinden” ve O’nun temsil ettiği siyaset anlayışından korkuyorlar.
Hem Avrupa Birliği’ne reform süreci ile yaklaşacaksın, hem Çin ve Rusya ile işbirliği yapacaksın, hem Ortadoğu coğrafyasına “soft power” ile nüfuz edeceksin, hem Afrika politikası geliştireceksin, Marmaray ve Kanal İstanbul gibi mega projelere kalkışacaksın, hem modern, hem geleneksel olacaksın, 11 yıllık süre içerisinde kalkıp Türkiye’yi eksen devlet yapacaksın, kafalar karışık olmasın da ne olsun? Ezber bozuldu!
Abartı değil, ütopik değil, hamaset hiç değil, reel bir tespit; Türkiye bir buçuk Milyar Müslüman için umut ışığı! Türkiye güçlü olursa Saraybosna güçlü olacak, Gazze güçlü olacak, Çin’de Uygur Türkleri güçlü olacak, Cezayir güçlü olacak, Rabat güçlü olacak, Asmara ve Mogadişu güçlü olacak.
Bugün Başbakan’ına sahip çıkan Türkiye vatandaşları sadece bir ülkeye sahip çıkmıyor, aynı zamanda bir medeniyet tasavvuruna ve bunun yansımasına sahip çıkıyor. Ülkesine ve bulunduğu bölgenin gelecek yüz yılına sahip çıkıyor. On yıllardır ekilen tohumlar yeni yeşermeye başladı. Bu milletin siyasi zekâsı ve feraseti o kadar gelişmiş ki, bu hareketin dal budak sarmadan koparılmasına izin vermeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.