Şiirlerdeki İstanbul

Daha önce bu sütunlarda yazmış olduğumuz “İstanbul’da Yaşanmakla İstanbullu Olunmaz” adlı yazıma iki üstad teveccüh göstererek okumuşlar ve her ikisi de İstanbul’a duyarsız kalmayarak bendenize yazılarını yollamışlar.

Her ikisi de edebiyat aşığı. Biri Edebiyatçı, Yazar, Şair, Hikâyeci ve www.edebiyatgalerisi.net sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Emine Pişiren Hocam diğeri de Muallim, Gazeteci, Yazar ve Emekli Subay Ahmet Müfit Kutlu Hocam. Her ikisinin de buradan hürmetle ellerini öpüyorum.

Sayın Emine Pişiren Hocam bize Edremit’ten yazarak İstanbul’u şiirlerde dile getirmiş. Yazımızdan ilham alarak yazdığı yazısına şiirler serpiştirmiş ve ortaya hoş bir çalışma çıkartmış.

Sayın Ahmet Müfit Kutlu Hocam ise okurlarına sunduğu yazıda eski İstanbul’u buram buram koklamış ve kelimeleri bir dantel gibi işleyerek şahane bir çalışma ortaya çıkarmış.

Öncelikle Sayın Emine Pişiren Hocam’ın şiirlerle örtülü yazısını yayına vereceğim. Nasipse Salı günü de Sayın Ahmet Müfit Kutlu Hocam’ın özlediği İstanbul’u bu satırlarda okuyacağız.

Bakalım Emine Pişiren Hocam İstanbul’u nasıl şiirlerde bulabilmiş? 

***

             Sevgili Cezmi Koç,

             Çok anlamlı bir yazıydı.
 

Eski bir İstanbullu olarak, okumanın ayrıcalığını da yaşattınız bana.
Hatta çocukluğuma kadar yolculuğa çıktım.

Çok duygulandırdınız beni. Sizin bu anlamlı yazınıza, kâh tarih kâh da şiir izleğinde yol alacağım.

İstanbul için, birçok yazar, çizer, şair ve hatta gezginler yazdılar-çizdiler…

Dünyanın gözbebeği şehrimizi korumak, yaşatmak yine bizim elimizde.

Tarihi, coğrafi güzelliklerin olduğu zengin öykülerin yaşandığı kültür-sanat beşiği güzel İstanbul’umuz hakkında bir yaşanmış gerçeğimiz de var.

Sağlıktaki ilerlememize belki de en önemli adımı attıran, Lambalı Kadın diye tanıdığımız, o kutsal kadını belki hepimiz anımsarız.

Hani, 1854 yılında ülkemize gelip Selimiye Kışlasında;yaralı askerlere şefkati ve sevgisiyle tedavi eden, umutsuz olan askerlerin mutlu ölmesini sağlayan, insanlığıyla örnek olan İngiliz kadını..

Adı Florance Nightingale. Türkiye’deki reformlarıyla modern hemşireliğinin nüvesini teşkil eden örnek kadın.

Ailesi gel artık ülkene dediği halde gitmeyen kadın… Hatta annesinin şu sözleri oldukça anlamlıydı:

“Çılgın bir kuğu yumurtlamış bir ördek ailesiyiz”

İstanbul’da bir lambalı kadın ve o şehire aşık olan kadını hangimiz anımsamayız ki?..

Ve şairlerimiz gelir aklımıza: Her biri, farklı renklerde ve İstanbul hakkında en özel duygularıyla yürek özlerini, kalemleriyle damıtmışlardır, şiir/nesir sayfalarımıza…

İsterseniz bir çevirelim o nadide sayfaları birlikte:
*** 

Behcet Necatigil’in Barboros Meydanı adlı şiirinde bir İstanbul’da yaşadığı Beşiktaş ilçesinden bir kare, gelir gözlerimizin önüne, hala bu dizelerini bir resim çizili gibi okuruz:

 

“…Biliyorum, ayıp be manasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız.
Utanır da belki
Anasının sırtındaki
Yeldirmeden,
Kız bir adım önde gider
Sezdirmeden.
Beşiktaş’ta Barbaros Meydanı
Sağı anıt, solu türbe
Ortası kare şeklinde,
Parkıdır yoksulların
Bilhassa yaz ayları.”

*** 

Nazım Hikmet ise acılı bir türkü yakar gibi Beyazıt Meydanı adlı şiirinde yüreğimize “cızz” diye kor basmıştır. Acıyı damıtmıştır sanki 60′lı yılların dramını çizmiş. Tarihi meydanda hala hoş olmayan görüntüler canımızı yakmakta.

“…
Bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında
İstanbul`da, Beyazıt Meydanı’nda.
Bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
İstanbul`da, Beyazıt Meydanı’nda.
Bir ölü yatıyor…”
 

*** 

Turgut Uyar yaşadığı yerden İstanbul özlemini Bir gün sabah sabah adlı şiirinde belirtmiş:

“…Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç`ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz. “

*** 

Bir İstanbul aşığı olan Yahya Kemal Beyatlı ise tarihin o mistik kokusu ve mimariyi estetik dokurken Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı şiirinde bayramlarımızdaki, o manevi coşkularımızı ve değerlerimizi, açıkça ifade ediyor:

Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
* Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.

***

Metin Eloğluda Yitikçe adlı mini şiirinde Üsküdar’ı ve efendiliği çizmiş şiir diliyle;

“Hadi git azıcık İstanbul iste
Kosunlar o denizi bir çanağa
Bir çıkına elesinler o günlerimi
O yazdan Üsküdar’dan ne kaldıysa Elif’ten
Doldur ceplerine
Onlarda yoksa komşularında vardır
Tanırlar sevinirler
Beni Bay Metin gönderdi, de” diye de tembihlemiş, içine baharat gibi yeni özlemler katarak…

*** 

Kısacasını özetlemiş Asaf Halet Çelebi…Ve kaleminden İstanbul’umun Dilinden adlı şiiri ile, yaşadığı dönemin sosyal dokusu, değerlerini ve toplumsal kişiliğini çizilmiş sanki…

“annemin dili
babamın dili
İstanbul’umun dili
İstanbullu’mun dili
İstanbul’umun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
“zalim beni söyletme derunumda neler var”

Ama beni ve eminim ki sizlerin hafızalarından hiç silinmeyecek bir İstanbul Şiiri okumuş ve duymuşuzdur, Orhan Veli Kanık şairimizin kaleminden:

“…İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski âlemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı”

***

Ve İstanbul özlemi ağır basınca yüreğime, sanki yaslar üşüşür gönlümdeki vuslat topraklarına. İnceden inceye bir sızı yayılır, anılar üşüşünce belleğimin çekmecelerinden. Yahya Kemal Beyatlı gibi bir iç geçiririm, uzaktan uzaktan…

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”

*** 

Ve bu iç geçirmelerimden sonra yüksek sesle seslenmek isterim, İstanbul’a zarr verenlere:

Acep, Türk Edebiyatımızın duayenleri, eski İstanbul’un ve boğazlarını süsleyen, yamaçlarında o koca asırlık çınarlarının, yeşil akasya ve manolya ağaçlarının yerlerinde, şimdilerde sıra sıra göğü delen betonlaşmayı görselerdi, yine böylesi duygu yüklü şiirler yazar, çizerler miydi?

Sanmam!.."

Şimdiki ve eski İstanbul’u kıyaslamak bile üzerken beni, son halini üç ay önce gördükten sonra, O büyüdüğüm, anılarımın yazılı duran her köşesinde gölgelenip, huzur bulduğum, özlediğim koca şehrimden hızla uzaklaşmıştım…

İstanbul’dan çok uzaklarda bende kendimi kaptırdım Vedat Türkali gibi düşüncelere, İstanbul adlı şiirinde, kederli kederli dalıyor gözlerim. Edremit Körfezi'nin gökyüzüyle birleştiği, o son ufuk noktasına doğru…

Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Binbir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye’nde güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul

Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul…

*** 

Dizelerin tam burasında göğsüm İstanbul özlemiyle sıkışırken, güzel şehrim için “ne yapabiliriz?” düşünceleri, sarıyordu düşüncelerimi, çaresizlik ise bir “burgu” gibi kıvırıyordu yüreğimi. İşte bu anda yetişti şair Vedat Türkalininİstanbuladlı şiirinin finalinde yer alan dizeleri.

Boşuna çekilmedi bunca acılar İstanbul
Bekle bizi
Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle
Parklarınla köprülerinle kulelerinle meydanlarınla
Mavi denizlerine yaslanmış
Beyaz tahta masalı kahvelerinle bekle
Ve bir kuruşa Yenihayat satan
Tophanenin karanlık sokaklarında
Koyunkoyuna yatan
Kirli çocuklarınla bekle bizi
Bekle zafer şarkılarıyla caddelerinden geçişimizi
Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanıtını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın…”mı?…

Diyerek, boşa geçen ve heba olan zamanlara, kuru teselli gibi yakınalım mı? Yoksa bir İstanbul aşığı olan Yahya Kemal Beyatlı gibi bir “Çubuklu Gazeli” de biz mi yakalım?

“…Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
Bir âlem-i hayâle dalan âb uyanmasın

Âgûş-ı nev-baharda hâbdedir cîhan
Sürsün sabâh-ı haşre kadar hâb uyanmasın

Ursun bu mûsıki-i semâvî içinde saz
Leyl-i tarabda bir dahi mızrâb uyanmasın

Ey gül sükûta varmağı emreyle bülbüle
Gülşende mest-i zevk olan ahbâb uyanmasın

Değmez Kemal uyanmağa ikmâl-i ömr için
Varsın bu uykudan dil-i bîtâb uyanmasın…

***

Derin bir gaflet uykusundan uyanma hayalleri ile İstanbul gazel ve kasideleri daha çok yazılacaktır. Ama nasıl?

Eskiye özlemle…

Bizler de “Ah İstanbul yaşanmıyor” şarkılarında acı tüten, yüreklerimizi yakan sesleriyle, Kibariye ve Sezen Aksu’dan nağmeler dinleyip, sanki yas tutacağız, mavi ipek kumaş gibi dalgalanan Marmara kıyılarındaki İstanbul’umuza…

***
Değerli Kalem, Sayın Cezmi Koç,

Teşekkürler duyarlı yüreğinize.
Sayenizde yaşayan ve dünyasını değiştirmiş şairlerimizi anımsadım ve onların gözlerinden özlediğim koca İstanbul’umu izledim.

Teşekkürler emeğinize…
Kaleminiz daim olsun.

Sevgi ve Saygılarımla

Emine PİŞİREN/Akçay
11.12.2010

 

Yorum yazımın Esinti Kaynağı Olan Yazı Linkimiz:

http://edebiyatgalerisi.net/ani-yazilariniz/istanbul%E2%80%99da-yasamakla-istanbullu-olunmaz.html/comment-page-1#comment-13700

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum