Meltem KAVAK
Şeyh Ali Semerkandi (1320-1457) Hazretleri
Geçtiğimiz pazar günü manevi büyüklerimizden değerli bir zatın huzuruna davetliydim. Peygamber dostu âlimlerden Seyh Ali Semerkandi Hz. leri davet etmişti beni daha öncede huzuruna davet edilmiştim. Bu büyük Anadolu evliyasını siz değerli okurlarıma sunmak istedim..
Şeyh Ali Semerkandi Hazretleri Kimdir?
Osmanlı Devletinin Kuruluş Devrinde Ankara’nın Çamlıdere Beldesinde yaşayan evliyaların büyüklerindendir. H. 720(M.1320)) Senesinde İsfahan’da doğdu.
Ali Semerkandî, çok genç yaşta ilim öğrenmek maksadıyla, dönemin en önemli bilim ve ticâret merkezlerinden biri olan Semerkand’a gider. Burada tefsir, hadis, fıkıh gibi birçok alanda ilim tahsili yapar. İslâmi ilimleri öğrenir; matematik, astronomi, tıp ve hukuk derslerini alır. Kelâm ilmine yatkınlığı ise bir başkadır. Bu Kur’an okuyuşuna da yansır ve etrâfındakiler, o Kur’ân-ı Kerîm okurken âyetlerin mânâlarına erdiğini söyler.
Aldığı eğitimin ardından iyi bir fakih olan Ali Semerkandî Hazretleri, bir süre burada kalarak fakihlik ve imamlık yapmaya başlar. O yüzyılda coğrafyanın en etkin tarîkatlarından biri olan Nakşibendî tarîkatına karşı bir sevgi besler ve bu yolun inceliklerini öğrenmeye niyet eder. Semerkand’da hizmetlerinin tamamlandığını düşünür ve Buhâra’ya giderek, büyük âlim ve mutasavvıf Alâaddin Buhârî’ye mürid olur.
Onca ilme vâkıf olmasına rağmen müridi olmakta direttiği Alâaddin Buhârî, Ali Semerkandî’deki yüksek öğrenme yetisini ve ahlâkı hemen fark eder. Tasavvufun tüm esaslarını müridine öğreten Alâaddin Buhârî’ye göre artık dervişinin halkı irşad etme vakti gelmiştir.
Ali Semerkandî Hazretleri aldığı terbiyenin ardından mürşidi Alâaddin Buhârî’nin verdiği icâzetle Şam, Irak ve Kudüs’te dersler verir, sohbetlerde bulunur. Bir süre sonra Mekke’ye giderek, Kâbe-i Muazzama’da imamlık yapar. Her kırâatte Kur’ân-ı azîmü’ş-şân’ı en şahane biçimde okuyan Ali Semerkandî, sesiyle Mekkeliler’in gönüllerini feth eder. Tam on dört sene bu mukaddes görevi büyük bir aşkla yerine getiren Ali Semerkandî Hazretleri, rüyâsında Peygamber Efendimizi (s.a.v) görmesi üzerine Medine’ye hicret eder.
Yıllarca Kâbe’de hizmet eden Ali Semerkandî Hazretleri, şimdi de Ravza-i Mutahhara’da türbedarlık yapmaya başlamıştır. Tam yedi sene boyunca Peygamberimizin kutlu makâmında büyük bir edeple hizmette bulunan Ali Semerkandî Hazretleri, 21 senesini bu mukaddes beldelerde geçirir. Tâ ki, rüyâsında Peygamber Efendimizin (s.a.v) kızı, sevgili Fâtıma Vâlidemizi görene kadar.
Peygamber Efendimizin Manevi Evladı Olması Hususunda:
Ali Semerkandî, Fatıma Vâlidemizin, kendisine; “Yâ Âli! Resûlullah’ın huzûruna git. Seni mânevî evlâtlığa kabul buyuracak!” seslenişiyle uykudan uyanır. Rüyânın tesirinde kalan Ali Semerkandî Hazretleri hemen Resûlullah Efendimizin Ravza-i Mutahhara’sına koşar. Burada derin bir murakabeye dalar. Bir an kendinden geçen Ali Semerkandî Hazretleri, rüyâsında Resûlullah Efendimizin şu seslenişiyle kendine gelir:
“Buyur yâ Ali! Seni mânevî evlâdım olarak kabul ettim. Kıyâmete kadar bu mucizem bâki kalsın. Yâ Ali! Öyle bir beldeye git ki; fakirlikleri sebebiyle beni ziyaret edemeyen ümmetim, seni ziyaret etsinler. Sen benim evlâdım olduğun için sana yapılan ziyareti bana yapılmış gibi kabul ederim”.
Aldığı manevi işaret üzerine ailesiyle Anadolu’ya gelen Ali Semerkandî Hazretleri, o yıllarda Kuzviran olarak anılan ve Bizans döneminden kalma ıssız ve virane bir yer olan Çamlıdere’ye gelir. Bir derviş kılığında geldiği bu beldede insanların geçimini tesis edemediğini ve çok fakir olduklarını görünce, işaret edilen yerin burası olduğunu düşünerek Çamlıdere’ye yerleşir.
Bulunduğu bölgeye ilk geldiği günlerde, köylülerin sığırlarını otlatacak çobanları yoktu. Arıyorlardı, fakat çobanlığa kimse yanaşmıyordu. Ali Semerkandî hazretlerinin de büyüklüğünü anlamış değillerdi. İnsanların bu sıkıntısını gören Ali Semerkandî onlara; "Sığırlarınızı otlatabilirim. Bu işten dolayı sizden ücret talep etmiyorum." buyurdu. Köylüler bu habere çok sevindiler. Köylerine yeni gelen, herkese dinden îmândan bahseden bu zâta dediler ki; "Biz, sığırlarımızla birlikte, buzağılarını da otlattırmak istiyoruz. Eğer buzağıların, annelerini emmeden otlamalarını sağlarsan memnûn oluruz." O da kabûl etti. Ertesi gün inekleri ve buzağıları bir arada otlatmaya götüren Ali Semerkandî, otlak yerinde sığırlara dönerek; "Ey inekler ve buzağılar! Akşama kadar berâberce otlayınız. Yalnız buzağılar, annelerini emmesin, anneler de yavrularını emzirmesin!" dedi. Bu söz üzerine, akşama kadar inekler buzağılarını emzirmedi. Buzağılar dahî annelerini emmek için uğraşmadı. Akşam merak içinde bekleyen köylüler, ineklerin memelerini süt ile dolu görünce hayretten şaşırıp kaldılar. Böylesini ne işitmiş ne görmüşlerdi. Bunun, Ali Semerkandî hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu ve onun büyük velîler arasında yer aldığını anladılar.
Bunlardan bir tanesine örnek verecek olursak;
Ali Semerkandî, bir gün kırda sığırları otlatırken, bir kurdun, bir öküzü öldürmek için hazırlandığını gördü. Hemen yanlarına varıp, kurda; "Ey kurt! Bu öküzü öldürmek için kimden izin aldın?" deyince, kurt dile gelip; "Ey Allahü teâlânın sevgili kulu! Bu öküz benim nasîbimdir. Allahü teâlânın izni ile bunu öldürüp yiyeceğim." dedi. O da; "Ey kurt!Öküzün sâhibine durumu anlatayım. Haberi olsun ki, bize bir kabahat bulup dil uzatarak âhiretini yıkmasın. Bugün müsâade et, yarın gel." buyurdu. Kurt, peki diyerek oradan ayrıldı. Akşam durumu öküzün sâhibine anlattı. Fakat öküzün sâhibi, Ali Semerkandî hazretlerinin büyüklüğünü idrâk edemiyenlerden idi. Onun bu anlattıklarının olamayacağını söyleyerek, ertesi gün öküzü yine gönderdi. O gün kurt, yine gelip öküzün başına dikildi. Hâdiseyi tâkib eden Ali Semerkandî, kurdun yanına gelip; "Mâdem ki yiyeceksin, hiç olmazsa derisini delik deşik etme de, sâhibinin işine yarasın!" dedi. Kurt, öküzü öldürüp, derisine zarar vermeyecek şekilde etini yedi. Akşam, öküzün yerine derisinin geldiğini gören öküzün sâhibi, doğruca Ali Semerkandî'nin yanına koşup, durumu sordu. Hâdiseyi öğrenince, inanmayıp Ali Semerkandî'ye uygun olmayan sözler söyledi ve ertesi günü kâdıya şikâyet etti. Kâdı, her iki tarafı dinledikten sonra, Ali Semerkandî hazretlerine; "Şâhidin var mı?" diye sordu. O da; "Orada bu hâdiseyi gören ağaçlar ve kayalar şâhidimdir." der demez, hâdisenin geçtiği bölgeden bir gürültüdür koptu. Kayalar ve ağaçlar harekete geçmiş, kâdı efendinin bulunduğu yere doğru geliyordu. Herkes korkudan kaçmaya başladı. Bunun üzerine Ali Semerkandî hazretleri; "Ey kayalar ve ağaçlar! Olduğunuz yerde durun!" buyurunca, durdular. Kâdı ile dâvacı ve inanmayan kimselerin hayretlerinden akılları çıktı. Ali Semerkandî hazretleri 'nin büyüklüğünü kabul edip, onun talebelerinden oldular.
Öncelikli olarak bir mülk edinen Ali Semerkandî bir süre sonra da bir çiftlik kurar. Çamlıdere’nin mükemmel doku örtüsünün farkında olan bu büyük Velî, Acun Deresi kenarına da bir su değirmeni yaptırır. Bu virane terk edilmiş beldenin çehresi Ali Semerkandî Hazretlerinin gelmesiyle bir anda değişir.
Beldenin geçimini tesis edecek şekilde bir düzen kuran Ali Semerkandî Hazretleri bir zâviye yapmaya başlar. Bu zâviye, günümüz Çamlıdere ilçe merkezinde Osmanlılar döneminde yapılan ilk yapı olma özelliğini taşımaktadır.
Zaliye’nin yapılmasıyla belde insanları arasında bir gönül birliği kurulmuş ve Ali Semerkandî Hazretleri de bunun rehberi olmuştur. Zaviyede kısa sürede talebe yetiştirmeye başlayan Ali Semerkandî, bir taraftan da rızkını temin için zirâatle uğraşmaya başlar. Belde halkını da buna teşvik eder. Böylece hem bölgede ticâret gelişmeye başlar hem de dergâh kısa sürede ilme aç insanların uğrak yeri olur.
Ali Semerkandî Hazretlerinin gelmesiyle bölge zenginleşmeye başlar. Halk ticâret yaparak geçimini temin eder. Yaptığı su değirmeninin yıllık geliri ciddi bir meblağ edince Ali Semerkandî Hazretleri de vefatından sonra soyundan gelenlerin, bu gelirle zâviyenin giderlerini karşılamalarını vasiyet eder. Zamanla fakir fukaranın, gönlü yanıkların kapısı haline gelen dergâhında Allah ve Resulünün sünnetlerine uyulmasını ve vakıf malının ihtiyaç sâhiplerine ulaştırılmasını ister.
O yıllarda Bursa'da önü alınamaz bir çekirge âfeti olur. Mahsûl ve çiçekleri harap olan Bursalı çâresiz kalır. Zamânın zirâatçıları her türlü tedbiri almasına rağmen âfetin önüne geçemez. Yapılan araştırmalardan bir netîce alınamayınca, âlimlere ve velîlere haber gönderilerek çekirge âfetinden kurtulmanın yolları sorulur. Haber, Çamlıdere'de yaşayan Ali Semerkandî Hazretlerine de ulaşır. Ali Semerkandî Hazretleri, Hz. Ömer’den kalan âsâsıyla dağda çıkardığı sığırcık suyu adı verilen sudan bir miktar Bursa'ya gönderir. Bu suyu, zarar veren haşerâtın bulunduğu bölgeye dökmelerini söyler.
Su derhal Bursa’ya götürülür. Çekirge âfetinin bulunduğu bölgelere azar azar dökülür, çok kısa bir zaman içinde çekirgeler kaybolur. Sonrasında bu su, çekirge suyu olarak anılmaya başlar. Rahat bir nefes alan Bursalıların imdâdına yetişen Ali Semerkandî Hazretleri ise Padişah I. Murad tarafından Bursa’ya dâvet edilir.
Bu hâdiseden sonra, Padişah tarafından izzet ve ikramlarla karşılanan Ali Semerkandî Hazretlerinden Bursa’da kalması istenir. Resûlullah Efendimizin mânevî işareti üzerine yerleştiği beldede ömrünü sürdürmek istediğini söyleyerek, nâzikçe teklifi geri çeviren Ali Semerkandî’nin padişahtan bir isteği olur.
Ali Semerkandî Hazretleri; "Çamlıdere havalisindeki tebaanız çok fakirdir. Onları, askerlik ve toprak kirası mükellefiyetinden muaf tutmanızı arzu ediyorum." deyince; Padişah derhâl bir ferman yazdırarak, bundan sonra Çamlıdere havâlisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağını ve oradaki halktan toprak kirasının alınmayacağını ilân eder.
O günden sonra, İstiklâl Harbi zamanına kadar Çamlıdere bölgesinden vergi alınmamış ve askere giden olmamıştır. Bütün padişahlar, bu fermana riâyet etmiş ve "Çekirge Suyu" ismi ile meşhur olan bu sudan çekirgelerin zarar verdiği bölgelere götürülmesi âdet olmuştur.
Malının Allah yolunda harcanmasını şart koşan Ali Semerkandî Hazretleri terk edilmiş yıkık dökük bir beldeyi, Allah aşkıyla bir cennet mekâna çevirmiştir. Böylece Peygamber Efendimizden aldığı işâretle geldiği bu yeri kısa sürede bir ilim ve irfan meclisi yapmış ve bir kültürün gelişmesine de katkı sağlamıştır. Saray, yaptırdığı zâviyeyle bölgeye Osmanlı’nın ilk mimârî yapısını da kazandırmış olan Ali Semerkandî’nin hizmetlerinden memnûniyet duymuş ve Hakk’a yürümesinden sonra bile ona ve hizmetlerine hürmet göstermiştir.
Büyük yıkımlara şâhitlik etmiş dönemin Anadolu erenleri, devlete külfet olmaktan imtinâ ederek, yapılan her hizmeti Hakk’a hizmet saymıştır. Bugün yüzyıllar geçmesine rağmen bu büyük âlim ve velilerin dergâhlarının birer ilim ve kültür yuvası olmasının bir sebebi de halka zanâat öğreterek, onların geçimlerinin tesisine de vesîle olmalarıdır. İşte Ali Semerkandî’nin yüzyıllar önce dervişleriyle ihyâ ettikleri o virane yer, Çamlıdere, bugün dünya açık hava müzesi olma özelliği taşımaktadır.
Ali Semerkandî Hazretleri'nin ölümü ve türbesi
Ömrünün sonuna kadar doğal güzelliği ile insana huzur veren Çamlıdere’de yaşayan Ali Semerkandî Hazretleri, uzun bir yaşamın ardından 1457 senesinde Hakk’a yürür. Geldiğinde kimselerin olmadığı bu ıssız diyarda, kalabalık bir topluluğun omuzlarında duâlar ve zikirlerle bugünkü türbesinin olduğu yere defnedilir.
Nakşibendî tarîkatına müntesip olan Ali Semerkandî Hazretleri, son nefesine kadar Allah ve Resûlü’ne itâatte özenli davranılmasını, farz ve sünnet ibâdetlerin terk edilmemesini nasîhat etmiştir. İlerlemiş yaşına rağmen kendi işini asla başkalarına yaptırmayan bu büyük velî, dervişlerine ve evlâtlarına nefsin isteklerinden uzak durmanın ve çalışmanın önemini anlatmıştır.
Ali Semerkandî Hazretlerinin geldiğinde kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan bugünkü adıyla Çamlıdere bölgesi, şeyhin hizmeti ve teşvîki ile gelişmiş, zamanla başka köy ve kasabalardan da göç almaya başlamıştır. Bu göçlerin ardından Ali Dede Şeyhler kasabası adını alan nâhiye 1953 yılına kadar bu isimle anılmıştır. Söz konusu tarihte Ali Dede Şeyhler olan kasabanın adı Çamlıdere olarak değiştirilmiştir.
Ali Semerkandî Hazretlerinin varlığı Çamlıdere için bir hizmet vesîlesi olmuştur. Kasabada mektep ve medrese açılmış ve çok önemli âlimler yetişmiştir. Kendi neslinden olan Ahmed Hulûsi Efendi ve Ebûbekir Sıdkı Efendi gibi değerli şahsiyetler bu âlimlerden bazılarıdır.
ALİ SEMERKANDÎ HAZRETLERİ’NDEN, ON BİR HİKMETLİ GÜZEL SÖZLERİ
1."Düşünmek en yüksek ibadettir”
2."Dünya Sevgisini, içinden çıkar ve özgürleş”
3."Yeryüzü ve gökler adâletle sayesinde ayakta durur ”
4."İnşa etmek var olanı onarmaktan kolaydır”
5."Adalet bütün erdemlerin başıdır”
6."Dünya sevgisine meyletmeyin çünkü, bu sevgi ok yaydan çıktığı gibi insanı imandar çıkarır”
7."Allah Sesini Yükselten kişiye buğzeder, kerih görür, sesini düşüreni sever ”
8."Barış yurduna (cennete) çağrı, belli bir kesime değil bütün insanlığadır”
9."Mihrâb, Şeytan (şeytaâni olan her şey) ile harb yeridir”
10."Sabır, nefsi haram ve mubahlara hapsetmektir”
11. “Niyet hayr, akibet hayr”
Kaynaklar: www. Ankaradanhaber.com www.seyhalisemerkandi.com
Şeyh Semerkandi Hazretleri Bir tarihi meşe ağacının altında talebelerine ders verir, sohbet eder misafirlerini ağırlarmış.
(Emanetler Müzesi)
20.02.2022 Meltem Kavak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.