Suna KARTAL
SABIRDIR SIĞINAĞIM
SABIRDIR SIĞINAĞIM
Sabır herkse lazım… Eğer böyle olmasaydı sabır eğitimi insanlığa peygamberler tarafından talim ettirilir miydi? Peki, günümüzün zorlu şartlarında sabırlı olmak ne kadar mümkün? Bu tartışılır elbette, fakat hayatın her alanında sabırlı olmamız gerektiği konusunda hemfikir olduğumuzu söyleyebiliriz. Öyle değil mi? Bazen dakikamız dakikamızı tutmaz. Öyle zamanlar oluyor ki, bir anda köpürüyor, ateşler saçıyoruz. Bırakalım başkalarını tanımayı, kendi kendimizi ne kadar biliyor ne kadar tanıyoruz belli değil!
Biliyoruz ki; söz ağızdan çıkmadan önce biz ona hükmederiz. Ama ağızdan çıktığı anda artık o bize hükmeder… Bu yüzden özellikle öfkelendiğimizde ağzımızdan çıkacak olan sözlere çok dikkat etmeliyiz. Burada da sabır önemlidir? Öfkemizi ancak sabırla durdurabiliriz.
Sürekli ağzımızdan düşürmediğimiz sabır nedir? Acıya, zorluğa, haksızlığa, başa gelen üzücü olaylara, ezaya, cefaya dayanma gücüdür. Kişinin, bir belaya ya da felakete uğradığında feryat, figan etmeden her şeyin ALLAH c.c ‘dan geldiğinin bilinciyle bu sıkıntıya karşı sessiz kalması durumu sahibine havale etmesidir. Musibetin ilk vurduğu anda gösterilen dirence sabır diyoruz. Başlayan sıkıntılı dönemi sonuna kadar isyan etmeden götürmeye de tahammül denilmektedir. Şu halde sabrın iki aşamasından bahsedebiliriz. Felaketin ilk geldiğinde ortaya koyduğumuz tavra sabır, devamında isyan etmemeye de tahammül diyoruz.
İnsanlar, yaşamları boyunca birçok zorlukla karşılaşırlar. Bu hayatın ve yaratılış gereğidir. Kur’an- ı Kerim ilahi imtihanı bütün bu zorluklara ancak sabır sırrı ile karşı koyarak kazanabileceğimizi vurguluyor. Sabrın hakikat mertebelerini en iyi anlayan, sebat göstererek insanlığa gösterenler peygamberler ve onların yansıması olan velilerdir. Çok büyük bela ve musibetlere karşı sabır kuvvetiyle durmuşlar ve hiç yıkılmamışlardır. Sabrın derecesi imanın derecesine göre değişir. Kişide iman arttıkça sabır ve tevekkülde artar.
Canımızı sıkan bir olaya ya da karşılaştığımız zorluğa sabreder “bu benim imtihanım, sabrederek imtihanı geçeceğim” der sabır gösterip Rabb ’e sığınırsak sınavı kazananlardan oluruz. Sabır göstermeyenler için bu durum isyan noktasıdır. İsyanları “ Neden ben?” sorusuyla başlar. Halbuki karşılaşılan her türlü olay mü’min için bir sınavdır. Mü’min göstereceği sabrın önemini çok iyi bilir ve Allah’ın razı olacağı tavrı göstermek için çalışır, yoğun çaba sarf eder. Bunu yaparken de en ufak bir sıkıntı duymaz, şikayetlenmez. Çünkü her şeyde mutlaka bir hayr olduğunu düşünür ve tevekkülle Allah’a sığınır. Yardım ve sabrı yalnızca O’ndan diler.
Kader gerçeğini bilen ve her şeyin Allah’ın kontrolünde gerçekleştiğine inanan müminler, her zorluğun ardından elbet bir kolaylık geleceğini Yaradan’ın hiç kimseye taşıyamayacağı yükü yüklemeyeceğini bilir. “ Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.” buyuruyor İnşirah suresinin 5 ve 6. ayetinde. Bir başka ayette ise “Allah kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez”.(Bakara 286) buyuruyor.
Efendimiz (s.a.v)’in hayatına baktığımız da O’nun pek çok musibetlere uğradığını, acılar yaşadığını görüyoruz. Daha doğmadan babasını kaybetmiş, altı yaşında annesini ve iki yıl sonrada dedesini kaybetmiş. Bunlar bile nasıl bir çileli hayat olduğunun önemli gösterileridir. Hz. Fatıma hariç bütün evlatlarının ya küçük ya da çok genç yaşta vefatlarını görmüş, acılarını yaşamıştır. Kavminden inkar edenler ve müşrikler Efendimize son derece incitici sözler söylemişlerdir. Kimi büyücü, kimi deli demiş tüm bunlara tahammül etmiştir. Bazıları da bununla yetinmemiş Peygamber(s.a.v)’i hayatına kast etmiş ve Onu öldürmek istemiştir. Tüm bunlara bir gün bile sabırsızlık göstermemiş, isyan etmemiştir. Tüm bu sıkıştırmalar, aşağılamalar hatta boykotlara rağmen, Efendimiz (s.a.v) her kültürden insanı eğitmeye devam etmiş ve onlara Kuran’ı, dolayısıyla güzel ahlakı öğretmeye çalışmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) müşrikler ile yaptığı savaşlarda bir hayli zor anlar yaşamıştır. Antlaşmalar sırasında yapılan itirazlara sahabi öfkelenirken onları durdurmak Efendimize kalmış burada da müthiş bir sabır ve tahammül örneği sergilemiştir. Medine’yi savunmak için hendek kazma işine kendisi de katılmış, günlerce aç kalmıştır. O halde iken dahi hiç şikayetlenmemiş sabırla üstesinden gelmiştir.
Sadece Efendimiz (s.a.v) değil tüm Peygamberlerin, hayatları karşılaşılan sıkıntılara sabretmekle geçmiştir. Mesela; Hz.Yusuf kardeşleri tarafından kıskanıldığı için kuyuya atılmış, kendisini bulan bir Mısırlı’ ya satılmış ardından uğradığı iftira sonucu zindana girmiştir ama hep sabreden bir kul olmuştur.
Onca mücadelesine rağmen kavminden sürekli ihanet gören ve Firavun’un ölüm tehdidi altında tebliğ faaliyetini sürdüren Hz. Musa da sabrın en önemli temsilcisi olmuştur.. Kavminin putlarını kırarak onları bir olan Allah’a çağırdığı için ateşe atılan Hz. İbrahim’in sabrı da her zaman hepimize güç verecek niteliktedir. Karanlık sulara atılıp balık tarafından yutulan Hz. Yunus’un oradaki zikri de hepimize ibret vericidir. Sabretmeyenin kendi nefsine zulmetmiş olacağını buradan net biçimde anlayabiliriz.
Sabır müminin silahıdır… Terazinin bir kefesinde sıkıntı, felaket ve dertler vardır, diğer kefesinde ise sabır…
Sabır dileyelim… Sıkıntılar ancak böyle aşılır. Rehberlerimize bakalım. Peygamber öğretilerinden beslenelim…
Sabır diyelim elimizdeki taşı bırakalım. Sabır diyelim öfkemizi yutalım. Sabır diyelim, sabredenlerden olalım…
Unutmayalım Allah sabredenleri sever!
"Rabbin hatrına sabret...''
(Müddessir Suresi/7)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.