Haşim AKIN
Ramazan'da Oruca Tutulmak
Resulullah (SAV) bir gün ashabına; “Minbere yaklaşın!” buyurdu. Birinci basamağı çıktı; “Âmin!” dedi. İkinci basamağı çıktı, yine; “Âmin!” dedi. Üçüncü basamağı çıktı, aynı şekilde; “Âmin!” dedi.
Minberden indiğinde:
“–Ya Resûlallâh! Bugün sizden daha önce işitmediğimiz şeyler duyduk. (Bunun hikmeti nedir?)” diye sorulunca;
“–Cibril (AS) bana göründü ve
«Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmin!» dedim. İkinci basamağa çıktığımda;
«Senin ismin yanında zikredilip de sana salavat getirmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmin!» dedim. Üçüncü basamağı çıktığımda:
«Anne-babası veya ikisinden birisi yanında yaşlanıp da (onları razı ederek) cenneti kazanamayan kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmin!» dedim.” (Hâkim)
Recep ayı girerken Allah Resulü (SAV) bizleri manevi bir iklim ve döneme davet etmiş ve kalbi bir hazırlık olarak şu duayı / özlemi öğretmişti. “Ya Rabbi! Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl, Ramazan'a eriştir.” Ramazan ayına yetişmek bir başlangıç olsa da bir son değilmiş. Ramazan'a yetişip onu değerlendirebilmek, onu lütfundan / rahmetinden istifade edebilmek her kişiye değil er kişiye nasip olan bir hasletmiş.
Yıllar önce sıcak bir ramazan gününde bir vesile ile beraber bulunduğumuz grubun içinden birisine arkadaşı “nasılsın?” diye sordu. “İyiyiz işte, oruçla boğuşup gidiyoruz” diye cevap vermişti. Ramazan ayında yaşamak, hatta bu ayın gereklerinden birisi olan orucu tutmak ama yaptığı ibadeti “oruçla boğuşma(!)” olarak tanımlamak ne kadar da seviyesiz ve bahtsız bir yaklaşım. Oruçlu olmak ne katmıştır bu insana? Onda nasıl bir iz ve haz bırakmıştır.
Oysaki Allah resulü (SAV) müminleri oruç tutmaya davet ederken onların sadece mideleriyle değil gözü, kulağı, dili ve hatta bütün azalarıyla tutturulacak bir orucun ehemmiyeti için uyarmıştı. Zira hadis-i şerifte “Nice oruç tutanlar ve namaz kılanlar var ki, onların oruçtan ve namazdan nasibi sadece açlık ve uykusuzluktur.” (İbn Mace) Diye buyurduğunu biliriz.
Maun suresindeki ayeti kerime “vay o namaz kılanların haline” diye namazı kılan ama namazdan uzak olanlara veyl eder. Onların mazından da sadece beden eğitimi kalacak. Nice hacca gidenler de bu masrafla ve meşakkatli yolculuğun akabinde turistik bir sefer yapmış olacaklar. Şartlarına uymayan bir şekilde zekât verenlere sonunda sadece şan ve şöhret kalacak.
Hâsılı; ramazan ayına yetişmek için dua ederiz, hazırlık yaparız. Uzun bir zaman bu mübarek aya yetişip istifade edebilmek için bekledik. Ancak yetişmek yetmedi. Sonra oruç tutmaya başladık. Ama oruç tutmakta daha çok oruca tutulmak ve oruç tarafından zaptı rapt altına alınmak gerekiyor. Yoksa boşa gidiyor emekler.
Gündüz oruç tutup / aç kalıp lüksün ve şatafatın gözleri kamaştırdığı bir sofrada başka kardeşleri düşünmeden yapılacak bir iftar oruca tutulmamak oluyor galiba…
Ramazan ayında bir mukabele takip etmek veya hatim bitirmek için gayret gösteren, koşturan, uykusuz kalan ama yaşadığı en küçük olay da “ben oruçken saldırgan oluyorum abi” diye Mü’min ahlakını ve Kur'an-ı Kerim’in itidal çağrılarını bir kenara bırakmak; Kur'an okumamak oluyor. Tüm yakınlığına rağmen uzakta kalıyor Kitab-ı Kerim…
Ramazan ayında zekât ve filtresini vermek için elini cebine atan, zor da olsa malını infak ederken meseleyi ibadet çığırından çıkarıp gösteriş ve reklam boyutunu güçlendirmek ancak nefse prim vermek oluyor. Sağ elin verdiğini sol elin duymamasını o hiç duyamamış oluyor.
Oruç ibadetini sadece yeme içme ve benzeri fiillerden uzak kalma olarak anlayıp dilini, gözünü, gönlünü haram ve menhiyattan uzaklaştıramamak; zoraki aç kalmanın bariz bir örneği oluyor.
Gündüzü oruçlu geçirip, teravih namazının yokluğunu ispat edebilmek için kırk derede su getirmek ve o saatlerde ramazan eğlenceleri ile meşgul olmak, arada bir teravih kılmaya niyet edince de en hızlı kıldıran imam arayışıyla namazın huşu ve huzurunu bir kenara bırakmak; bütün yılın namazdan uzak oluşunun bir göstergesi oluyor.
Oruç tuttum diye çalıştığı iş yerinde terör estiren, kendi görevlerini başkalarına havale eden, oruç tutmayı asabi ve gergin olmakla eş değer gören bir Müslüman; Ramazan'dan çok şey de istifade edemiyor. Oysaki Ramazan ayı kulların hatalı yönlerini törpüleyen ve başka kulları rahatsız eden özellikleri yok eden bir ibadettir. Oruç bunu başarır. Önemli olan ona bu yetkiyi vermektir.
Oruç tutup oruca tutulmamak, orucun manevi hava ve yaşantısından uzak kalmaya gayret etmek, oruçlu olmayı bir haz değil de yük olarak görmek veya ifade etmek hiç de Müslümanca bir tavır değildir.
Bu yıl her sahur vakti hem oruç tutmaya hem de oruca tutulup onun yörüngesinde hareket etmeye, onun sınırlarında kalmaya niyet edip başlıyoruz. Niyet ettik oruçlu ve oruçla olmaya…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.